Son günlerde özellikle gençler arasında fantastik kitaplar yoğun olarak tüketilmeye başladı. Tüketiliyor diyoruz, çünkü uzmanların “gerçekten faydasız” dediği bu romanlar, ilm-i tedrisata fayda vermediği halde diğer kitap türlerine göre daha fazla rağbet görüyor. Anlaşılan o ki, fantastik kitap sektörü sanayi mantığı ile çalışıyor: Seriler hazırlanıyor, kahramanlar üretiliyor, tüketim için reklamlar veriliyor, filmler yapılıyor. Bu işten para kazananlar da fabrikadan fazla kâr ediyorlar. Okurlara ise kafa karıştırıcı kavramlarla zaman harcamak kalıyor.
Hevesli Bir Yazardan Fantastik Deneme
“Naiyada olarak bilinen ve tatlı sularda ve büyük ve derin göllerde yaşayan bir diğer ırk, bin yıllarca, kendilerini yer yüzünde yaşayan hiç bir ırka neredeyse hiç göstermedi. Kendi yaşam alanlarında, yerüstünden bağımsız yaşayan bu ırkı suyun dışında pek az görebilirdiniz. Genellikle yaşam alanlarına tecavüz edildiği zamanlarda -ki bunu insan, Psi-vamp ve engle’lar yapmaz- yerüstüne çıkarlar ve bunları cezalandırırlardı. Naiyada’lar, Rünleri bile aşabilecek yeteneklere sahip bir ırktı ve kızdırdıklarında gazapları tanrıyı bile korkuturdu. Naiyadalar, küçük ve sıska yapılı, boyunlarında, bir çift kesik benzeri solungacı olan ve paletli yapıya sahip ayaklarıyla bilinirler. Yüzlerini gören ve hayatta kalan pek az insan olduğu için bunların doğruluğu kesin değildir ama onların resmedildiği bazı çizimler vardır. Vücutları şeffafa yakın bir renkte ve saçları şeffaftır….”
Fantastik Denemeye, Fantastik Eleştiri
“Rünlerin tanımı ve büyüyü seçerek insanlardan ayrılmaları bana yerdenizin (fantastik edebiyatta kullanılan, yerdenizin büyücüsü, hayali evren) son kitabını hatırlattı. Rün kelimesi yerdenizde yazılı büyü anlamında kullanılmıştı ve büyü yapmayı seçen insanlar aynı soydan geldikleri ejderhalardan bu suretle ayrılmışlardı. Belki ben kitabı daha yeni bitirdiğim için bu nokta gözüme çarptı, ama hoş bir metinlerarası gönderme olmuş (eğer kasıtlı yapılmışsa) umarım devamı gelir. Sinemadaki türdeşinin aksine edebiyat alanında fantastik / bilim – kurgu eserleri muhafazakârlıktan kurtulup daha ileriyi düşünebilmek için okuyucuya bir zemin yaratabilir.”
andaki okuduğunuz metnin yazarı kendini “Ben dünyanın en mütevazı megalomanıyım…” diye tanıtan fantastik roman heveslisi bir yazar. Sanal portallarda “FreshBlood” (Taze Kan) ismini kendine uygun gören ve muhtemelen genç biri olan yazar, okuduğu belki de onlarca fantastik kitabın etkisiyle kaleme sarılmış görünüyor. Çünkü “Psiatia” ismini uygun gördüğü çalışmasına iki hafta sonra Arha rumuzlu bir okuru tarafından eleştiri geldiğinde yazmayı bırakıyor.
Yandaki metne yervermemizin sebebi fantastik edebiyata yabancı olanlara bu türü tanıtmak. En azından basit de olsa bu alanda neler yazıldığını göstermek. Çünkü ne olursa olsun illa ki okusun mantığı ile hareket eden bazı eğitimciler ve çoğu aileler gençlerin ne okuduğuyla hiç ilgilenmiyor. Ne tür bir kitap okuyor? Kitabın olay kurgusu nerden besleniyor? Ve anlatılanların gerçek hayatta bir karşılığı var mı?
Bu metinler her ne kadar acemi yazarlar tarafından kaleme alınsa da içerisinde ilk defa duyduğumuz, hiçbir dilde olmayan, yeni üretilmiş kelimeler var. Metinde geçen Rünlerin “Kızdırdıklarında gazapları tanrıyı bile korkuturdu.” Bölümü itikadî açıdan birçok şeyi izah ediyor.
“Fantastik edebiyatı tavsiye etmememizin bir sebebi de bu tür eserlerin olay kurgularının İslamiyet’teki ahiret inancında var olan bazı meselelerle paralellik göstermesi” diyen eğitimci yazar Ahmet Akça, tehlikenin asıl geldiği yeri bize işaret ediyor. Okurlar ve fantastik edebiyatı tavsiye edenlerin birçoğunun dediği, “Ne de olsa hayal gücünü geliştiriyor, muhteva o kadar önemli değil.” türünden yaklaşımların ne kadar da yanlış olduğuna dikkat çekiyor.
Raflar İşgal Altında
Peki, fantastik romanlar hayatın neresindeler? Kitapçı raflarını ve vitrinlerini fantastik konular işleyen romanların kuşattığını biliyor muydunuz? Çoğu yabancı dillerden çevrilmiş olan bu romanlar özellikle gençler arasında çok yaygın.
“Zihnimde faydalı şeyler kaldığını söyleyemesem de, öğretmenimizin tavsiye ettiği kitapları sıkıcı bulduğum için bunları tercih ediyorum. Hem kapakları da çok ilgi çekici.” diyen minik okur Mesut Aktaş, fantastik eserlerin hayatına girişini özetliyor.
Rafların bu eserler tarafından işgal edilmesinin bir sebebi de fantastik edebiyatın sinema sektörüyle paralel çalışması. Genelde bu türün romanları piyasaya çıktıktan çok kısa bir süre sonra sinemalarda da filmleri gösterime giriyor. Sanat için karşı değiliz diyenlere şöyle bir cevabımız var: “Evet, biz de sanata karşı değiliz, ancak bu sanat elbisesi bedeni örtmüyor.”
İlköğretim öğrencisi Mesut’un da vurguladığı gibi gerçekten kitapların kapakları renkli ve hayli ilgi çekici. Elinize aldığınızda ise hemen verilmek istenen mistik mesajlar sizi sarıyor. Kan emici vampirlerin, ellerinde kısa sopaları ile büyü yapanların, zar atarak önemli kararlar alanların, normal olarak sunulan gayr-i meşru hayatların, adım adım planlanan cinayetlerin ve finalinde büyük bir başarı göstererek zengin olduğu söylenen hırsızların kitapları aslında bunlar. Üstelik bu karakterler o kadar iyi görünümlü sunulmuşlar ki, üstlerindeki kuzu postuna aldanmayıp kurt olduklarını söylemek çok zor.
Edep mi, Edebiyat mı?
Edebiyat edep kökünden türemiştir. Duygu ve düşüncelerin sözlü ya da yazılı olarak ifade edilmesi demektir. Ancak edepsiz edebiyat fuzuli bir yığından ibarettir. Buradaki edepten maksat ahlaktır. Tabi ki edebiyat, içinde dilin güzelliklerini de ihtiva edecek ve ayrıca sanatlı olacaktır. Öyle ise sözü bedene, edebi o bedene can veren ruha, sanatı ise sözü giydiren kıymetli bir elbiseye benzetmek yerinde olacaktır. Bu üç ilke birbirinin tamamlayıcısıdır. Kitap bu noktada bir vasıtadır.
Biz sanata ve edebiyata kesinlikle karşı değiliz. Zaten insanlık var olduğu günden beri kitaplarla ilgilenmektedir. Zira en başta Hazreti Allah insana yol göstermek için peygamberlerine kitaplar göndermiştir. Gönderilen bu kitaplar edebî anlamda hep zirvededir. Rahat anlaşılabilmesi için ise okuyanlarını zirveye davet eder. En son gönderilen Kur’an-ı Kerim meşhur Arap şair ve ediplerine parmak ısırtmış, onları aciz bırakmıştır. Bu dönemden sonra okumak ve öğrenmek de el üstünde tutulmuştur.
Fantastik Edebiyatın Yükselişi
Ancak matbaanın icadı ile kitaplar günden güne çoğaldıkça daha fazla türde kitap basılmıştır. Öğretici kitaplar kadar eğlendirici kitaplar da raflarda yerini almıştır. Roman bu türlerden biridir. Roman, insanın veya çevrenin karakterlerini, göreneklerini inceleyen, serüvenlerini anlatan, duygu ve tutkularını çözümleyen, kurmaca veya gerçek olaylara dayanan uzun edebî türdür. Edebiyatımız romanla, Tanzimat sonrası tanışmıştır. Yazarına geniş imkânlar sağlaması ve okuyucular tarafından tercih edilmesi sebebiyle ülkemizde de bütün dünyada olduğu gibi hızla yayılmıştır
Okuyucunun bu teveccühü, yazarları ve yayınevlerini hızla romanlara yönlendirmiştir. Yazarlar roman türlerinde örnekler vermiş, yayınevleri de bunları basmak için yarışa girmiştir. Ancak meseleye arz – talep mantığı ile yaklaşılması kaliteyi düşürmüştür. Yayınevlerinin daha hızlı ve kolay olması sebebi ile yabancı dillerde yayınlanmış romanları çeviri yaptırarak yayınlamaları, ayrıca yeni kültürel sorunların ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Çünkü yapılan bazı çevirilerin muhtevası maarif davamızla taban tabana zıttır ve bu eserler yazıldıkları kültürleri yansıtmaktadır.
Nâ-mevcudun Romanı: Fantastik Roman
Bugünlerde ise adına “Fantastik” denilen türde romanlar çok yaygın. Girişte verdiğimiz metinden de anlaşıldığı gibi gerçekte var olmayan, gerçek olmayan, hayalî bir tür. Fantastik roman; gerçekte var olmadığı gibi olması da mümkün olmayan şeyleri anlatan edebî tür anlamına geliyor. Ancak gerçekte olmaması demek, hayatla hiçbir bağlantısı da yok demek değil.
Fantastik romanlarda sayı bir hayli artmış durumda. Üstelik bu romanlar sadece bir kitaptan ibaret değil. Yayıncıların ve sinema endüstrisinin bu türü bir mal olarak pazarlamadaki gösterdikleri başarı sebebi ile seri olarak yazılıyor. En az üç kitaptan oluşan bu sayı kimi zaman 12’ye kadar çıkabiliyor. Okuyucu ilk kitabı okuduktan sonra aldığı haz üzerine tüketimin devamı geliyor ve serinin diğer kitaplarına yöneliyor. Ancak kitap okunduktan sonra elde kalana baktığınızda koca bir hiç görüyorsunuz.
Bu kitapların bazıları ellerinde minik sopaları ile sağa sola büyü yapan çocukları konu almakta. Tesadüfe bakın ki, bu romanların kahramanları da çocuk. Ve kitabın serileri ile büyüyorlar. Büyüdükçe yaptıkları büyü ve sihir yetenekleri artıyor. Adeta bu kitapları okuyan minik yavrulara hangi yaşta nasıl hareket etmeleri konusunda rehberlik ediyorlar. Bu kitaplarda anlatılan olaylar öyle böyle her midenin kaldırabileceği, her havsalanın alabileceği cinsten de değil. İnançsızlık ve vahşet en ince detaylarına kadar resmedilmiş. Dinimizde yeri olmayan büyü ve sihirlerin nasıl yapılacağı, hangi malzemelerin kullanılacağı en ince ayrıntısına kadar anlatılmış. Bu tarz romanlar konularını genelde Hristiyanlıktan ya da yazıldıkları ülkelerin mitolojisinden alıyorlar.
Rant Kapısı
Gördüğünüz gibi, bu durum sadece edebiyatı ya da sinemayı etkilemiyor. Yemeyi, içmeyi, alışkanları, giyimi, kuşamı, en önemlisi inançları bile etkiliyor. Hatta bu filmlerin çekildiği coğrafyalar hemen meşhur olarak birer turizm merkezi haline geliyor.
Bu kitaplar milyon dolarlık bütçeleri ile sinema filmi haline geldiğinde, yazanlara ve çekenlere milyarlarca dolarlar kazandırıyor. Mesela J. K. Rowling, yazarlık kariyerine başladığı zaman meteliksizdi. Ancak yazdığı meşhur fantastik romandan sonra İngiltere’nin en zengin kadını ve dünyanın kitap yazarak dolar milyarderi olan ilk yazarı oldu. Gözü dönen yapımcı ve yatırımcılar, fantastik romanlardaki paranın kokusunu iyi almış olmalı ki, söz konusu serinin arkası çok hızlı bir şekilde geldi. Tam aynı konuyu işleyen yedi kitap yazdı. Üstelik Rowling sadece kitaptan para kazanmadı, bir de filmlerden ve paralelindeki sinema, oyuncak, giyim gibi alanlardan kazandıkları var. Yine bu doğrultuda, vampirlerle ilgili çekilen film sayısının 300, son 25 yılda yazılan roman sayısının da bini aştığını söylemek gerek.
Fantastik Edebiyat, Toplum Mühendisliği İlişkisi
Birbirinin paralelinde cereyan eden bu hadiseler tesadüf ya da aynı zaman diliminde meydana gelen sıradan hadiseler değildir. Bütün bunlar bir toplum mühendisliği çalışmasının titiz sonucudur. Toplum mühendisliği toplumun demografisinde, sosyal dokusunda, tarihten gelen yapısında değişiklik yapmak, tepkilerini, nefretlerini, isteklerini, sevgilerini, tutkularını ve duygularını yönlendirebilmek, kontrol altında tutabilmek anlamlarına gelmektedir. Medyanın ve enformasyonun akıl almaz biçimde geliştiği çağımızda bu tekniğin edebiyat alanındaki uygulaması ve diğer alanlara yansıması bu şekilde cereyan etmektedir.
Maksat zihinlerde büyük bir yıkım gerçekleştirmektir. Zira genç ve dinamik bir nüfusun kontrolü başka şekilde mümkün değildir. Fantastik romanlardan nasıl olup da toplum mühendisliği diye bir sonuç çıkardığımızı düşünenler belki de bir miktar mütecessis (paranoyak) olduğumuz hükmüne varabilirler. Onlara Sunday Times’ın yazarlarından Phillip Knightley’in “A Hack’s Diary” isimli kitabında anlattığı bir hadiseyi anlatmak istiyoruz. Ünlü yazar ile CIA’in Bombay büro şefliğini yapan bir ajan şu hadiseyi anlatır:
“Bir ara Hindistan’ı Sovyetler’e bırakmak üzereydik. Sadece hükümeti değil, toplumu da kaybediyorduk. Çünkü KGB, inanılmaz bir bütçeyle yayıncılık işine girmiş, masal kitabından macera romanına kadar pek çok Rus kitabını Hintçe basıyor, ücretsiz ya da çok ucuza satıyordu. O kadar ki, Hintli çocuklar Rus astronotları en büyük kahramanlar olarak görmeye başlamıştı. Bunun üstüne biz de yayınevleri kurmaya başladık, Amerikan kahramanlarını Hintli çocuklar başta olmak üzere herkese tanıtmaya başladık.” (Berkan 2002)1
“Soğuk savaş geçti artık, o günler geride kaldı” denilebilir, ancak savaş şekil değiştirmiş, daha da şiddetli bir şekilde devam etmektedir. Zira şekil verme çabasının ve toplum mühendisliğinin dönemi olmadığı gibi, bunlar yaş farkı da gözetmemektedir. Bu sebeple ailemizi ve çocuklarımızı korumak için tehlikenin farkında olmak şarttır.
Fantastik Edebiyat “Rant Kapısının” Edebiyattaki Adıdır
Fantastik eserler, son dönemde başta çocuklar olmak üzere genç yetişkin bütün insanların ilgisini çekmekte. Bu tür eserleri okuyanlara seçim nedenlerini sorduğunuzda, doğru düzgün bir cevap da alınamamaktadır. Genel hava özenti: “Arkadaşım okuyor ben de merak ettim,” “Çok popüler,” “okumak lazım.” Oysa fantastik karakter oluşturmak hiç de zor değil. Her gün bir karakteri öldürüp yenisini ortaya çıkarmak mümkün. Dolayısıyla iyi bir rant kapısı. Okuyanların – okuyacakların bunun farkında olması gerekiyor. Ayrıca, bu tür eserlerin edebî değeri de pek olmuyor. Çocuğun kelime dağarcığına bir katkısı olmuyor, hayal dünyasını istenen doğrultuda açmıyor. Çocuğun edebî zevkine bir değer katmıyor. Fantastik oluşundan bile ekonomik kaygıyla yazıldığı belli…
Burada yerli sanat ve edebiyat dünyası – yayınevleri olarak da bir eksiğimiz var. Fantastik türdeki eserler genelde Batı menşeli. İnsanların küçük yaştan itibaren Batı’ya hayran olma ihtimali, kendi kültürümüzden uzaklaşma tehlikesini de hissettirmektedir. Bizde de benzer karakterler olduğu halde, bunlarla ilgili nitelikli kitap – film – çizgi roman ortaya konamamakta. Nasıl ki Batı’nın 300 Spartalı’sı, Aşil’i, Herkül’ü, Spider-man’i varsa; bizim de Oğuz Kağan, Keloğlan, Nasreddin Hoca, Ulubatlı Hasan, Çaka Bey, Hezarfen Ahmet Çelebi, Dede Korkut gibi tarihî veya efsanevî şahsiyetlerimiz var. Ama bunlarla ilgili ortaya konan eserlere bakıldığında komik, niteliksiz, basit, ilgi çekemeyen bir hava hemen hissedilebilir.
Böyle olunca, çocuklar yerli yapım çizgi filmlerden, filmlerden, romanlardan, hikâyelerden uzak durmakta. Çünkü bunlar çocuk ruhuna hitap edememekte. Son zamanlarda en dikkat çeken nitelikli eserler TRT Çocuk’ta yer alan Küçük Hezarfen ve Meşhur Türkler adlı iki çizgi film. Başta kendi çocuğum olmak üzere, o yaş grubunun ilgisini çeken nitelikli iki eser… Bu da şunu gösteriyor: Eğer üzerine durulursa, yerli yapım bu tür eserler de ortaya konabilir ve çocukların ilgisi doğru, faydalı yönlere çekilebilir…
Aileler, çocuklarına fantastik roman ya da eserler seçerken yahut çocukları bu türlerle muhatap olacağı zaman bazı noktalara dikkat etmelidir:
- Eserin, çocuğunun kalıcı belleğinde derin yaralar açmaması
- Eserin, çocuğa gerçeklik hissi vermemesi -ki bu durumda uygulamak isteyecektir-
- Eserin, çocuğunun başka kültürlere hayranlık beslemesine yol açmaması
- Eserin, soyut hadise veya durumları somutlaştırmasına yardımcı olması
- Çocuğunun, bu türün bir hayal ürünü olduğunun farkına varması
- Çocuğunun, eserlerdeki karakterleri kendisine model olarak almaya çalışmaması
- Bu tür eserlerin hangi yaş grubuna ait olduğunun bilinmesi, (+7, +13, +18)
Eserde kullanılan kavramların, çocuğunun inanç dünyasına çağrışım yapmaması vb…
Fantastik eserler, çocuğun hayal dünyasına hitap edip, onun zihninin gelişimine katkı sağlamalıdır. Aksine günlük hayatta yapmak isteyip de yapamadığı şiddet ve saldırganlık davranışları içeren, çocuğun manevî dünyasını tahrip eden kavram ve düşünceleri yerleştirmeye çalışan başta Ben10 ve Bakugan olmak üzere Spider-man, Batman gibi karakterler bir gün çocukların da bu karakterler gibi hareket etmesine yol açabilir. Çocuğumuzu uçmaya çalışırken, robotlarla kavga ederken, şekil değiştirmeye çalışırken görmemek dileğiyle.