İnsan için en güzel dünya nimeti, geçirdiği sağlıklı ömürdür. Sağlıklı bir ömür sürdürebilmenin de iki temel yolu vardır. Birincisi; hastalanmadan önce sağlığı korumaktır. İkincisi; hasta olduktan sonra tekrar eski sağlığına kavuşabilmek için elinden geleni ardına koymamaktır.
Sağlığı korumanın başında hiç kuşkusuz beslenme gelir. Hazreti Allah, insanı gıdaya muhtaç yaratmıştır. İnsanın bir ömür gıda ile iç içe olması hasebi ile en büyük imtihanlarından biri de gıdadır. Aldığımız gıdalar, bedenimize ve ruh sağlığımıza tesir edeceğinden, vücudumuzun tabiatına uygun, temiz ve helal olmalıdır.
Vücut, daima hazır tutulmalı
2019 yılında Çin’de başlayan Covid-19 rüzgârı, bütün dünyayı kısa sürede sardı. İçinde bulunduğumuz bu süreçte salgınla mücadelede koruyucu yöntem olarak, maske, mesafe ve hijyen üçlüsü ön plana çıktı.
Bunların dışında bir diğer önemli husus da bağışıklık sisteminin kuvvetli olması, yani doğru beslenme alışkanlığıdır. Hiçbir hastalık, beslenmeden bağımsız düşünülemez. Bugün bu salgından bahsedilirken geçmişte birçok benzer hastalıkların yaşandığı vakidir, gelecekte de yaşanması muhtemeldir. Bu sebeple daima güçlü ve dinamik bağışıklık sistemine sahip olmak, bunun için de sağlıklı ve dengeli beslenmek olmazsa olmazdır.
Peki, sağlıklı ve dengeli beslenmeden murad nedir?
Yeterli ve dengeli beslenme, vücudun büyümesi, gelişmesi ve düzgün çalışması için gerekli olan enerjiyi sağlar. Ayrıca hücre, doku, sinir, enzim ve hormon gibi hayatî bileşenlerin yenilenmesi, düzenlenmesi ve işlevlerini yerine getirebilmesi için gerekli yardımcı bileşenlerin de zengin bir kaynağıdır.
Genel manada vücudumuza alınan gıdaların yapıtaşları şu şekildedir: Enerji kaynağı olarak karbonhidratlar; yapıcı ve onarıcı olarak proteinler; enerji deposu olarak yağlar; düzenleyici olarak mineraller ve vitaminler.
Özellikle pandemi sürecinde salgınla mücadele hususunda güçlü bağışıklık florasına sahip olabilmek adına alınacak gıdaların olabildiğince besleyici, raf ömrü uzun, dayanıklı, protein, lif, vitamin, mineral ve antioksidanlarca zengin olması, dengeli beslenmede büyük önem taşımaktadır.
Bu noktada korona salgını için vitamin ve mineraller öne çıksa da genel manada vitaminler, vücutta; enerji metabolizmasında, kan yapımında, hormonların düzenlenmesinde, bağışıklık sisteminde, kemik oluşumunda, vücut hücre hasarının önlenmesinde, hücrelerin normal çalışmasını yürütmesinde ve zararlı bazı maddelerin etkilerinin azaltılmasında (antioksidan) yer alırlar.
Mineraller ise vücudun çeşitli organları içinde yer alırlar ve vücut çalışmasında önemli işlevleri vardır. Kalsiyum, fosfor, magnezyum gibi mineraller, iskelet ve diş yapısında yer alırken demir, kobalt gibi mineraller, kan yapımında rol alır.
Salgın sürecinde öne çıkan bazı mikro besin öğeleri şunlardır;
C vitamini ve çinko
Çinko ve C vitamini, bağışıklık sistemini sinerjik olarak destekler. C vitamini, hastalık yapan mikroorganizma ve virüslere karşı vücudu savunan beyaz kan hücreleri ile antikorların sayısını arttırır. Yani, vücut savunma hücrelerinin, patojenlerle daha etkili şekilde mücadele etmesine destek olur. Ayrıca korona vakaları ilk çıktığında tedavi için uygun bir ilaç yokken hastalara antiviral (virüs öldürücü) ilaçların yanında yüksek dozda C vitamini veriliyordu.
İlave olarak, C vitamini ve Çinko, kapalı alanlarda daha çok vakit geçirilen bugünlerde, vücudun bağışıklığını diri tutmak adına önem arz ederler. C vitamini; kırmızıbiber, portakal, çilek, brokoli, limon, diğer meyve ve sebzeler de bulunur. Özellikle narenciye grubu meyveler, bağışıklık sistemini destekleyici C vitamini açısından zengindirler. Çinko bakımından zengin besinler; kümes hayvanları, kırmızı et, fındık, kabak çekirdeği, susam, fasulye ve mercimektir.
D vitamini
D vitamini eksikliğinin, viral salgınlarla ilişkili olduğu bilinir. Yeterli D vitamini alındığında, solunum yolu enfeksiyonlarını azaltıcı tesir gösterir. D vitamininin temel kaynakları güneş ışığı ve diyettir. D vitamini ihtiyacımızın %90’ı güneş ışığı aracılığı ile vücutta sentez edilerek karşılanırken diyetle bu ihtiyacın sadece %10’u karşılanabilir. Salgın sürecinde ve kış aylarında dışarıda geçirilen vakit ve dolayısıyla güneşe maruz kalma sınırlı olduğundan, D vitamini içeren karaciğer, yumurta sarısı ve D vitamini ile zenginleştirilmiş gıdaların (süt, yoğurt vs.) tüketimi artırılmalıdır.
Omega yağ asitleri
Esansiyel yağ asitleri olarak da ifade edilen omegalar, hayat için mutlak gerekli olan fakat vücutta sentezlenmediği için gıdalardan alınması gereken yağ asitleridir. Özellikle Omega-3 yağ asitleri çeşitli organlarımıza, bağışıklık sistemine, eklem hastalıklarına, kalp sağlığına ve depresyona olumlu tesir eder. Omega-3 açısından; somon, sardalye, uskumru, hamsi, palamut gibi deniz ürünleri ile keten tohumu, semizotu, ceviz gibi gıdalar oldukça zengindir.
Sıvı alımı
Salgın sürecinde, beslenme açısından günlük sıvı alımının yani su tüketiminin ne kadar önemli olduğu, bir kez daha ortaya çıkmıştır. Çünkü enfeksiyonel hastalıklarda, artan vücut ısısını dengede tutmak için sıvı alımı çok mühimdir.
Probiyotikler-Prebiyotikler
Probiyotiklerin görevleri, patojenlerle savaşmak, bağışıklık sistemini güçlendirmek, bağırsak florasını korumak ve iyileştirmektir. Probiyotik özellik gösterebilecek gıdalara, fermente edilmiş yoğurtlar, peynir, turşu, sirke misal verilebilir.
Prebiyotikler, mide ve ince bağırsakta sindirilmeden kalın bağırsağa geçerek faydalı bağırsak bakterilerinin aktivitesini arttıran karbonhidratlardır. Ana diyet kaynakları buğday, soğan, muz ve sarımsaktır. Probiyotik + Prebiyotik + Sağlıklı Sindirim Sistemi = Güçlü Bağışıklık
Beslenmede, vücuttaki denge mekanizmasını muhafaza etmek en önemli husustur. Kısacası her besinden, günlük önerilen miktar kadar yemek lazımdır. Kişi, fıtratına uygun olmayan gıdaları aldığında veya dengeli beslenme alışkanlığını kaybettiğinde; adeta kendi tercihleriyle, kendi kendini zorla hasta eder. İnsan, evvela kendi kendinin doktoru olması gerektiğini unutmamalıdır.