Site icon İnsan ve Hayat Dergisi

Allah, Keyfiyetinizi Artırsın

Allah, keyfiyetinizi artırsın.

Dedemin, iltifat kabilinden söylediği sözler arasında bu dua da yer alırdı. Bazen muhatabına böyle dua ederdi. Bu sözlerden anladığım, beklediğim şey ile dedemin kastettiği şeyin farklı olduğunu o günlerden çok sonra anladım.

Zihnimdeki tabloya göre keyfiyet, keyif almaktı. Keyif almak ise eğlenmek ve zevk etrafında şekilleniyordu. O günlerde, mesela, Eyfel Kulesi’ni görmekten keyif alacağımı düşünürdüm. Eyfel Kulesi’ni gördüm diyebilmek yahut aynı cansız karede, kuleyle birlikte yer alabilmek ne kadar güzel olurdu! Mesele sadece Eyfel Kulesi de değil. Popüler olan her yer, eğlence ve zevke çağrışım yapan her mekân, hayallerimde önemli bir yer tutuyordu.

Hayata ve hadiselere aynı yerden bakmadığımızı ve keyfiyetten anladığımız şeyin farklı olduğunu bir zaman sonra anladım. Dedemin keyfiyetten anladığı şey ile benim anladığım arasında kocaman bir uçurum olduğunu öğrendiğimde Eyfel Kulesi’ni de benzer yerleri de görme hevesim değişti.

Dedem hac vazifesini ifa etmiş, memlekete dönmüştü. Mübarek beldeleri görmenin sevinci, hâlinden anlaşılıyor, sevinç damlalarıyla dolan gözleri Kâbe-i Muazzama’nın, Ravza-i Mutahhara’nın izleriyle parlıyordu. Kendi ifadesiyle ‘gönlü mesrur olmuş, gözleri nur ile dolmuştu’.

O günlerde eşi-dostu ziyaretine geliyordu. Bunlar arasından bir ahbabı, “Mukaddes beldelere ziyaretin nasıldı?” diye sormuştu.

“Keyfiyet ziyadeydi.” demişti dedem, cevap olarak ve devam etmişti: “Biz memnun olduk, inşallah Mevla da bizden razı ve memnun olur.”

Boşalan zemzem fincanını adamın önünden alırken aklım keyfiyet meselesine takılmıştı. Dedem oraya gidip keyif mi çatmıştı? Eğlenceye mi dalmıştı? Bir tuhaflık olduğunu, keyif almaktan benim anladığımla dedemin anladığının farklı olduğunu anlamıştım. Ama fark ne, bilmiyordum.

Keyfiyetin derin manasını idrak ettiğimi iddia edemem ama keyif ile zevkin; keyfiyetle eğlencenin aynı olmadığını da işte o an anladığımı sanıyorum.

Eğleniyordum, gülüyordum, vakit geçiyordu. Fakat her ne kadar neşeyle iç içe olsam da bir şeyler eksik kalıyordu. O eksiklik, bazen sönmüş bir hevesin ardından gelen hafif bir pişmanlık, bazen akşamın sonunda içime çöken garip bir yorgunluk hâliydi. Kimi zaman her şeyin içinde devasa bir boşluk gibi yer tutuyordu. Başımı yastığa koyduğumda, günün içinde kendimi kaybettiğimi hissediyor, neyin eksik olduğunu bile adlandıramıyordum. Eğlence vardı ama huzur yoktu. Sesler yüksekti ama ruhun sükûneti kayıptı. O vakitler anlam veremediğim bu his, yıllar sonra Bursa’da keyfiyeti gerçekten hissettiğim anlarla karşılaşınca yerli yerine oturdu.

Otobüste bir koltuğa oturmuş, dönüş yoluna geçmiştim. O an keyfiyetin ne olabileceğine dair zihnimde bir kıvılcım oluştu. Keyfiyet, farkındalığın ve duyarlılığın yüksek seviyesidir. Kıvılcım zihnimdeydi ama meseleyi kalbimle anlamıştım. Zamanı alelade bir şekilde tüketirken ve yaptığım şey, zaman öldürmekten öteye gitmezken Bursa’da bir şeyler değişivermişti. Hissetmiştim. Keyfiyet, bir bakıma hissetmektir de.

Yıllar yılı görüşmediğimiz bir grup arkadaşla Bursa’da bir araya geldiğimizde içimde bir kıpırdanma ile keyfiyet ve eğlence arasındaki farkı ilk defa müşahede ettim. Hatta yaşadım. Sanki hiç uzak düşmemiş gibi kaldığı yerden devam eden bir muhabbetin içinde zaman geçerken keyfiyetin bir manası zihnimde canlandı: Kalbi birlik, ruhi ahenk. Sakin bir tempoda, bazen telaşa bürünen ve ekseriyetle muhabbetle geçen saatler. Çılgınca eğlenmemiştik ama ziyadesiyle keyif almıştık.

Asırlara meydan okuyan çınarlara ibretle bakarken, Tophane’de Osman Gazi ve Orhan Gazi türbelerini ziyaretin ardından, şehre bakıp beylikten Osmanlı’ya, Osmanlı’dan günümüze uzanan süreci tefekkür ederken hep keyfiyet içindeydik. Ulu Camii’de kılınan namazın ardından birbirimize anlattığımız, camiden önce hamamın yapılmasına sebep olan hikayeyi dinlerken de aynıydı. Şehrin eğlence mekânlarından ziyade tefekküre, tasavvura, sükûnete kapı aralayan mekânlar bizi tarihin, yeşilin, hayatın içine sürüklerken eğlenceden çok keyfiyet halindeydik. Adını koymadan, keyfiyetin keyfini bilmeden…

Eğlenceye de vakit ayırdığımız vakiydi. Ama eğlenmek öncelik değildi. Asırlık taşların önünde, yeşil ağaçların arasında çekindiğimiz fotoğraflar, bir yerlerde paylaşalım diye değil, hatıra kalsın diyeydi.

Otobüsün koltuğunda otururken, bakışlarımı cama çevirdim. Karanlığa gömülen geceyi seyrederken iki günü tamam etmediğim şehri düşündüm. Aklıma gelen her şey; keyfin, keyfiyetin izlerini taşıyordu.

Keyfiyeti, eğlenceyi düşünürken, kendi halimi düşündüm. O güne dek, lise yıllarımda, üniversitede ve sonrasında eğleniyordum. Hatta şunu söyleyebilirim ki; hayatımda en öncelikli şey eğlenceydi.

 

Bursa’da Keyfiyetin İzleri

Mekânı Hissetmek

Osman Gazi ve Orhan Gazi türbelerinin sessizliği, geçmişin bugünle nasıl konuştuğunu hissettirdi. Asırlık çınarların da bir gün devrileceğini derinlerde hissettim. Çınar ağaçlarının gölgesinde durduğumuzda, sadece zamanın değil, insanın da bu köklü tarih içinde nasıl eridiğini fark etmiştik.

Şehrin eğlenceye açılan kapılarına değil, derinlikle yaşayan noktalarında yürümek… Tarihî taşlardan gelen serinlik bile konuşur gibiydi. Ve hepsi, insanın hissiyatına hitap ediyordu. Bu haliyle keyfiyet, biraz hissetmektir.

Zamanın Akışı

Eğlence, zamanın hızlı akmasını sağlar. Eğlencenin ardında bıraktığı boşluk hissi belki de bundandır. Bursa’da zaman ağır ağır ilerlerken, bir anı yaşayıp tüketmek yerine, o anın içinde kendimizi bulduk. Zamanı hissettik.

Muhabbetin Derinliği

Sohbetimiz, bir masa etrafında toplanmanın ötesinde, gönüllerin bir araya gelişiydi. Sözlerimiz, eski günlere dönmek değil, birbirimizi yeniden hatırlamak içindi. Kahkahalar atmadık ama içimizde tarifsiz bir huzur vardı.

Sükûnetin Gücü

Ulu Cami’de, Yeşil Cami’de, Emir Sultan Türbesi’nde. Konuşmak yerine nefes aldığımız, içimize döndüğümüz anlar oldu. Kelimelerden çok, hissedilenler kıymetliydi. Sessizliğin anlattıkları, kelimelerden fazlasına tekabül ediyordu.

Keyfiyeti, eğlenceyi düşünürken, kendi halimi düşündüm. O güne dek, lise yıllarımda, üniversitede ve sonrasında eğleniyordum. Hatta şunu söyleyebilirim ki; hayatımda en öncelikli şey eğlenceydi. Buna karşılık gençliğin verdiği bir huzursuzluk hâli, peşimi bırakmıyordu. Huzursuzdum.

Yeniden dedemin hacdan geldiği günler aklıma düştü. Keyfiyet ile eğlencenin farklı olduğunu anladığım ancak, mahiyetine vakıf olamadığım o gün. Dedem, gözlerini uzaklara dikmişti. Belki hayalinde hala Kâbe-i Muazzama’yı, Ravza-i Mutahhara’yı seyrediyordu. Hayatın eğlence etrafında döndüğünü düşünen biri olarak söylenenler, zihnimde yerine oturmamıştı: “Eğlenceyle keyfiyet neden bu kadar farklıydı?”

Sormadım. Ama sanki sessizliğimi işitmiş gibi dedem sözü havaya bıraktı, kimseye doğrudan söylemiyordu ama hepimizeydi aslında:

“İnsanın hayatında keyfiyet olmazsa, eğlence insanı çürüten bir kurda dönüşür. Eğlenir, güler ama içten içe tükenir. İçi oyulmuş bir ağaç gibi bir anda devrilir. Eğlence ancak meşru daireler içinde, insanın fıtratına uygun olursa o zaman keyfiyetin bir parçası olur.”

O an için anladığım tek şey, keyfiyetin eğlenceden daha derin ve geniş bir anlam ihtiva ettiğiydi. Onun dışında dedemin sözlerindeki anlamını idrak ettiğimi sanmıyorum. Dedemin söylediği şey kulağıma dolsa da ruhuma nüfuz etmemişti. Yorgunluklar, boşluklar ve içimde beliren tatminsizlik duygusu bir şeylerin eksik ya da yanlış olduğunu işaret ediyordu. Eğlencenin bir tüketim döngüsüne girdiği, coşkunun yerini anlamsız bir sessizliğe bıraktığı zamanlardan sonra; iki günlük bir sekinet halinin ardından dedemin sözleri yeniden zihnimde belirdi.

Artık keyfiyete dair zihnimde bir şema var. Keyfiyet, bir aşkınlık halidir. Farkındalık ve duyarlılığın yüksek seviyede yaşanmasıdır. Keyfiyet, duyma ve görmenin ötesine geçmek, hissetmektir.

Dedemin sözleri, zihnimde yankılanmaya devam etti. Önce sadece kelimelerdi. Sonra bir his oldu. Sonra bir hakikat. Keyfiyet, sadece bir anın içinde bulunmak değil, o anı hissetmekti. Zamanı bir tüketim gibi değil, bir ihya vesilesi gibi yaşamak. Mecliste, mescitte, köyde, kentte, hazarda, seferde her nerede olursa olsun, insanın içinde bir huzur ve anlam bulmasıydı.

Şimdi anlıyorum.

Allah, keyfiyetinizi artırsın.

Exit mobile version