Valideyne itaat ve ihsan; salih amellerin efdalidir.”
[Hazreti Ali k.v.]
Ebeveynimiz hakkında muhabbeti muhafaza etmek ve hürmet göstermek; insan tabiatının birinci derecede gösterdiği bir insanlık vazifesidir. Bu vazifeye riayetle ebeveynimize muhabbet ve hürmet eylemez isek kime muhabbet ve hürmet edeceğiz?
Cenabı Hak; bizi akıl ile nurlandırdığı ve fikir ile tenvir buyurduğu zaman kalbimizde bu vazifenin lüzumunu yerine getirmeye hükmeder bir his koymuştur. Buna dair emirler dahi ihsan buyurmuştur.
Kütübi mukaddesede buyruluyor ki; “Ebeveynine muhabbet ve hürmetle onların rızasını tahsil edenler; dünyada tuul-i ömr ile bahtlı ve berhudar, ahirette; iyi mükafatlara nail ve isteğine ulaşmış olurlar.”
Dinleyiniz evlatlar!
Selefden hikmet sahibi bir zât demiş ki:
“Dinleyiniz evlatlar! Ebeveynizin sözlerine, nasihatlerine kulak asınız! Onları muhafaza ve icrâ ediniz ki bahtınız açık olasınız. Cenab-ı Hak ebeveyne ta’zim ve hürmeti evlatlar üzerine farz kılmış ve buyurmuştur ki:
‘Peder ve mâderine (anne ve babasına) tazim ve hürmet eden evlat; bütün hazineleri toplamış gibidir. Bir gün gelir ki; kendisi de evlatlarından mesrur olur, ihtiyaç günlerinde Cenab-ı Hak ricasını işitir ve kabul eder.
İhtiyaçlarını giderir.
Cenab-ı Hak’tan korkan evlat; ebeveyne muhabbet ve hürmet eder. Onlara itaat etmekten ve hizmet etmekten hiçbir vakitte geri durmaz.’
Demek oluyor ki ebeveynimize daima muhabbet, hürmet, riayet, itaat, hizmet etmek borçtur; üzerimize farzdır. Bir derecede ne kadar büyüsek, ne kadar âli rütbe ve mertebelere nail olsak yine dünyaya gelmemize sebep olan anne ve babamız hakkında bu vazifeleri icrâ etmek lazımdır.
Zikredilen vazifelerin icrâsı ise; haklarında daima hüsn-ü muamelede bulunmak, nasihatlerini tutmak, bilcümle bütün işlerde fikirlerini ve rızalarını tahsil etmek, mümkün mertebe ihtiyaçlarını görmek, elem ve
kederlerini kaldırmak, uzakta bulundukları zaman sık sık mektup ve hediye göndermek, yakında iseler; zaman zaman ziyaretlerine gitmek.
Velhasılı: Her şekilde kendilerini hoşnut ve memnun etmeye çalışmak, hal-i hayatlarında dualarını almak, vefatlarından sonra da bir hayru’l halefe/hayırlı evlada yakışacak suretle dilden düşürmemek ile olur. Hakiki muhabbet, laf ile değil, fiilen ibraz edilmeli/gösterilmelidir. Ebeveynini hakiki bir muhabbet ile seven evlat; her hususta hatta fedakârlık icab eden hallerde bile -dinin hükmüne ters düşmemek kaydıyla-her bir emrini tutar ve sözünü dinler.
Bilmiş olun ki!
Siz, kendi anne ve babanıza nasıl muamele ederseniz evlatlarınız ve maadünleriniz/ sizden sonra gelenler dahi size öyle muamele edeceklerdir. Eğer onlara lüzumlu ve layık olduğu şekilde hürmet ve riayet ederseniz siz de evlatlarınızdan aynı o hürmet ve riayeti görürsünüz. Bilakis haklarında haksızlık eder ve hakir görürseniz evlatlarınız da size öyle davranırlar.
Bir babanın evlatları, kendisine kötü davranıp hakaret ettiler. O derece ki, kollarından tutup çekiştirerek evinden dışarı atmak istediler. Kapının eşiğine kadar götürüldüğünde hakir görülen baba, yüksek bir avaz ile dedi ki: Yeter zalimler! Yeter! Ben de babamı buraya kadar sürüklemiş idim!
Cenab-ı Hak, kıymet na-şinas/bilmeyen, nankör evlatları bu suretle cezalandırdığı gibi anne ve babaya hürmet ve riayet edenleri de dünya ve ahirette feyizyâb ve mükafata nail eyler.
(Edeb-i Mektep, Muallim Naci)