İnsan vücudunda trilyonlarca bakteri bulunur. Hücrelerinden daha fazla sayıda mikroorganizma var dersek çokluk daha iyi anlaşılır. Bu da insan ağırlığının yaklaşık 1,5 kilogramını oluşturur.
Şunu bilmeliyiz ki; asla yalnız değiliz, her an üzerimizde yaşayan simbiyotik ilişki içinde olduğumuz trilyonlarca canlıyla beraberiz. Derimizde, midemizde, burnumuzun etrafında, bağırsaklarımızda çok sayıda mikroorganizma yaşar. Sadece bağırsaklarımızdaki bakteri sayısı yaklaşık 100 trilyondur. Bu bakterilerin varlığı ve çeşidi sağlıklı ya da hasta olmamıza sebep oluyor. Bunu nasıl sağladıkları sorusu bilim dünyasını oldukça fazla meşgul ediyor. Bağırsaklarımızda bulunan mikroorganizmalarsindirim, iştah kontrolü, bağışıklık, hatta ruh sağlığını bile önemli ölçüde etkiliyor.
Mikrobiyom projesi
Bilim adamları 2007 yılında başlatılan “Mikrobiyom Projesi” ile bu konuya açıklık getirmeye çalışıyorlar. Henüz başlangıç aşamasında sayılabilecek olan projede elde edilen bulgular şimdiden bilim adamlarını şaşkına çeviriyor. Üzerinde uzun süredir çalışılan “Mikrobiyom Projesi”nin amaçlarını özetleyecek olursak; insan vücudundaki bütün mikroorganizmaları belirlemek, insanlardaki mikrobiyom farklılıklarını belirlemek, mikrobiyom değişikliklerinin hastalıklarla ilişkisini araştırmak ve bu yönde tedavi yöntemleri geliştirmektir. Yapılan çalışmalar gösteriyor ki insandaki bağırsak mikroorganizmaları sinir sistemi ve bağışıklık sistemiyle yakından ilişkili.
Bağırsaklarımız milyonlarca mikroorganizmaya ev sahipliği yapar, bu mikroorganizmalar besinleri sindirmemizi kolaylaştırır. B ve K vitamini sentezler ve bağışıklık sistemimizi güçlendirir. İnsanlarda bağırsak mikrobiyomu çeşitliliğinin azalması obezite ve diyabet gibi hastalıklara yol açmaktadır.Her insanın bağırsak mikrobiyomu kendine özeldir, tıpkı parmak izi gibi. Aynı ailede yaşayan insanların mikrobiyomları birbirine yakındır. Bu da beslenme alışkanlıklarının mikrobiyomu büyük ölçüde belirlediğini göstermektedir. Yapılan araştırmalar endüstriyel gıdanın çok tüketildiği toplumlardaki bireylerde bağırsakmikrobiyomunun zengin olmadığı, sindirim sistemi rahatsızlıkları ve obezite oranının fazla olduğu görülmüştür.
İnsan vücudundaki mikrobiyom nasıl oluşur?
İlk olarak bebek doğarken annenin doğum kanalından bazı mikroorganizmaları alır. Bunlar bebeğin steril bir dünya olan anne karnından dış dünyaya gelirken bakterilerle ilk karşılaşması ve bağışıklık sisteminin ilk kez tepki oluşturmasıdır. Bu sayede normal doğumla dünyaya gelen bebeklerin bağışıklık sistemi, sezeryanla doğan bebeklerle kıyaslandığında daha güçlüdür. Sezeryanla doğan bebeklerin astım ve alerjik hastalıklara yakalanma riski daha yüksektir. Doğum sonrasındaysa bebek emme sürecinde annenin derisinden çeşitli mikroorganizmaları alır, bir süre sonrabebek oral dönemde her bulduğu nesneyi ağzıyla tanımaya çalışır ve bu süreçte devücuduna pek çok mikroorganizma alır. İşte tam burada mikrobiyomla ilgilibir başka mesele çıkıyor karşımıza; “Hijyen Teorisi”. Çok titiz ve temiz annelerin çocuklarında astım ve alerjik hastalıklar daha sık görülür. Bunun sebebi çocuklarının bebeklikten itibaren mikroplarla karşılaşmalarına izin vermemeleri. Mikroorganizmalarla çok karşılaşmadıkları için bağışıklık sistemleri güçlenemiyor, sonrasında da en ufak bir dış etkene karşı aşırı tepki gösteriyor ve bu da alerjik hastalıklara kapı aralıyor.
O halde güçlü bir mikrobiyom için nasıl beslenmeli, neler tüketmeliyiz? Vücutta yararlı mikroorganizmaların sayı ve çeşidini artıracak gıdalara yönelmeliyiz, bunların başında probiyotiklerce zengin yoğurt ve kefir geliyor.Probiyotikler, sindirim sisteminde belirli sayıda bulunan ve tüketildiğinde bireyin bağırsaklarındaki bakterilerin sayıca dengesini sağlayarak sindirim sistemi ve bağırsak sağlığını koruyan canlı mikroorganizmalar olarak tanımlamaktadır. Probiyotik gıda ise içerisinde canlıprobiyotik mikroorganizma bulunduran üründür.
Hurma takviyesinin hikmeti
Mayalı ekmek, turşu, sirke, yöresel küflü peynirler, soğan, sarımsak, pırasa, kuşkonmaz, brokoli, karnabahar, enginar, domates, mürdüm eriği, kuru fasulye, mercimek gibi gıdalarda probiyotik açısından zengin gıdalardandır. Ayrıca hurma üzerinde de bağırsak mikrobiyounda bulunan bazı probiyotik bakterilerin varlığı tespit edilmiştir. İşte tam burada Peygamberimizin yeni doğan bebeklere uyguladığı hurma takviyesinin hikmeti de anlaşılıyor sanırım.
Yeni doğan bebekler Resulullah’a (sav) getirildiğinde O, mübarek olmaları için dua eder ve ağzında yumuşattığı hurmanın suyunu çocuğun ağzına sıkardı. Yine Peygamberimiz (sav) Enes’in annesinden çocuk doğduğunda ağzına süt koymadan kendisine haber vermesini istemiştir. Enes doğar doğmaz Efendimizin (sav) yanına getirilmiş, Peygamberimiz de (sav) bebeğin ağzının içini iyi cins bir hurma ile ovarak tahnik yapmıştır. Hurmayla yapılan bu uygulamalar esnasında yeni doğan bebek aslında bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlayacak olan bakterilerle tanışıyor.
Mikrobiyomun dengesinin bozulmasına sebep olan etkenlerin başında enfeksiyonlar, alkol, rafine şeker, lifsiz gıdalarla beslenmek, antibiyotik kullanımı ve stres geliyor. Bütün bunlar da bağırsaklarda “iyi” bakterilerin gelişmesine engel olur.
Özellikle antibiyotiklerin bulunuşuyla birlikte kanser çeşitlerinde artış görülmüştür. Bu da bağırsaklardaki faydalı mikroorganizmaların antibiyotik kullanımıyla azaldığına ve bağışıklık sisteminde zayıflamaya sebep olduğuna dair bir ipucu olabilir. O halde antibiyotik kullanımı sonrasında bağırsak florasının dengesinin sağlanması için probiyotik bakteri içeren gıdaların tüketilmesi bağırsak mikrobiyomunda yeniden denge kurulmasını sağlayacaktır.
Her arayış yeni bir buluştur
Mikrobiyomun insan sağlığı için önemi ve mikrobiyomdaki değişiklikler hastalık ve sağlıkla yani aslında hayat kalitesiyle doğrudan alakalıdır. Mikrobiyom Projesi tamamlanıp normal mikrobiyomun ne olduğu ve hastalıkların onu ne şekilde değiştirdiğini öğrendiğimizde onu istediğimiz yönde değiştirebilmenin yollarını da aramaya başlayacağız. Şüphesiz bu arayışlar bazı hastalıklar için yepyeni tedavilerin geliştirilmesini de sağlayacaktır.