Sandal Ağacı

Bir Kokunun Peşinde

Sandal ağacı nasıl bir ağaçtır bilir misiniz?

Yağmurlar yağar, sandalın ten rengi gövdesi, bir utangaç çocuk gibi kızarıverir. Bu yüzden kimileri “kızılbacak” der, ona. Mevsim, yüzünü kışa döndüğünde, sandalın meyveleri renklenir, kabukları tatlanıp ballanır. Bu narin kabukların altında, sanki misk ü amberler kokulanır.

Otobüsün camına dayanmışım, arada bir kulaklarımı tırmalıyor korna sesleri. Memnuniyetsiz bakışlar ve içten içe mızmızlandığı anlaşılan yorgun yüzler. Şakaklarımda migren habercisi o damar atmasını hissediyorum. Bir an önce eve varmak, eşikten içeri girmek istiyorum. Bu rahatsız edici kalabalığa daha fazla dayanamayıp bir durak evvelden iniyorum. Ayaklarım sızlıyor, midem dünden kalma bir bulantının esaretinde bocalıyor.

Yürüyorum. Mis gibi kokan cadde ve ayakkabılarıma yapışan sarı yapraklar, yine de güzel bir şeylerin kaldığını gösteriyor. Yüzüme dokunan tatlı esinti, sanki zihnimdeki düşüncelere süpürge çalıyor. Bir an, burnuma taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin kokusu geliyor. Takip ediyor, kuru biberler ve türlü baharatlarla tezyin edilmiş aktarda buluyorum kendimi. Bir miktar kahve almak niyetindeyim. Kahve çekilirken, kokusuna bir başka rayiha karışıyor. Ne hoş, ne insan ruhunu mest eden bir rayiha… Odunsu ama bir o kadar da tatlı bir koku. Bedenimin, başımla beraber o tarafa döndüğünü fark ediyorum. Bu nasıl bir kokudur ki beni hiç bilmediğim bir ormanın huzurlu ortamına götürüveriyor?

Ahşap buhurdanlığın süslü deliklerinden, narin bir duman çıkıyor. Zarif bir tül gibi süzülüyor boşlukta, bütün dükkânı ve hatta sokağı saracakmış gibi usulca yayılıyor.

Sandal ağacı nedir?

Aktarın sesini işitiyorum. “Bu, sandal ağacı, ferahlatıcı bir ıtırdır. Santalum türü tropik bir ağaççıktır. Hem odunsu hem çiçek veren güzellikler habercisidir.”

Merakla sorunca, anlatmaya başlıyor:

“Efendim, buna Latince ‘Arbutus andrachne’ derler. Ilıman iklimlerin, nazlı küçük çocuğudur. Kıyıların, bodur, hoş kokulu, güzel meyveli kızıl ağacıdır. Çalı misali birden çok gövdesi vardır. Pek çok derde deva bu ağacın pürüzsüz gövdesi, vücuttaki damarlar gibi toprağın altından ve üstünden etrafına yayılır.

“Büyük ağaçlara tutunur, yağmurlardan beslenip büyür. Yayılan aromatik kokularını, dallarını sarıp durduğu biraz serviden, biraz köknardan alır. Kökleri de öyledir; çevresindeki ağaç köklerinden beslenir. Geç yetişir ama ömrü uzundur. Yaşlandıkça yağlanır, reha ve şifası ziyadeleşir. Dağ çileği/koca yemiş denilen, meyveleri yenen başka bir cinsi de vardır.

“Sadece çiçeğiyle yetinmez sandal ağacı. Kokusu, başka odunsularda nadir görülen, onun kendine has güzelliğidir. Başka pek çok kokulu ağacın aksine, alerjen özellikleri yoktur. Bünyesine her yıldan bir koku hapseden ‘orman koku müzesidir.’ sanki.”

Kabuklarda birikmiş seneler

“Sandal ağacını çiçeklendiren, baharın güneşidir. Sert yaprakları arasından, yine sert tomurcuklu dallar çıkar. Bu dallar, uçları çiçekler açtıkça boyun büküp salkımlaşır. Kızıl meyveleri ne kadar acı da olsa, kokusu bir o kadar tatlıdır.

“Yağmurlar yağar, sandalın ten rengi gövdesi, bir utangaç çocuk gibi kızarıverir. Bu yüzden kimileri ‘kızılbacak’ der ona. Mevsim yüzünü kışa döndüğünde, sandalın meyveleri renklenir, kabukları tatlanıp ballanır. Bu narin kabukların altında, sanki misk ü amberler kokulanır. İncecik kağıtlar misalidir bu kabuklar. Olgunlaştıkça kıvrılır, kıvrıldıkça kendini toprağa bırakır.”

Sandal ağacının rayihası

O anlatıyor, bense kızıl gövdeli ağaçlar arasından, türlü rayihaları içime çekerek ilerliyorum sanki. Devam ediyor: “Sandal ağacı, bir itidal ağacıdır. Dengededir. Toprakta yayılmış biçimine baksanız, su üzerinde yayvanca duran bir kayığı anımsatır size.

Mahiyeti bir odun da olsa ne nazik bir kokuya sahiptir… Odunsu ve sıcak rehasının içinde, hafif şekerli, meyvemsi aroması hissedilir.

Sandal ağacı içinde bulunan alfa santalol ve beta santalol bileşenler, bu muazzam kokunun sebebidir. Bu bileşenlerin, ruh halimize dengeleyici ve sakinleştirici tesiri vardır. Bizi dinginleştirir, üzüntü, asabiyet ve kaygı bozukluklarımıza iyi gelir. Uyarıcı etkisiyle odaklanmamızı sağlar. Sıkıntıları unutturur, depresyon emarelerini hafifletir.

Halk hekimliğinde sandal ağacı yağı

Yüksek tanen (tannik aist) içerdiğinden, yaprakları ilaç sanayisinde ve alternatif tıpta kullanılır. Sandal ağacı kabuklarını alır, tarçınlı çay misali demlenmeye bırakırlar. Bu ağacın kıymıkları, özle beraber sıcak suya rayihasını da bırakır.

Sandal ağacı çayı, göz nezlesini önler, safra sıkıntılarını giderir. Kan şekeri seviyesini dengeler, mide ağrılarına iyi gelir. Eklem ağrılarını bertaraf eder. Sıtma ve baş ağrılarını giderir. Sandal ağaçlarının balı, hafızayı güçlendirir. Balgam söktürür, öksürüğü keser.

Muhtevasındaki arbutin maddesiyle, bağırsakta gezinen mikropları temizler. İdrar yolu iltihaplarına iyi gelir.

Bağışıklığı güçlendirmeye dahi olumlu tesirleri, kendisini ayrıcalıklı bir ağaç yapar. O vakit beden, ağrılardan azade olur. Sıkıntılardan kurtulmuş bir ruh hali de iyi bir uykuyu beraberinde getirir.

Sandal ağacı çayı, göz nezlesini önler, safra sıkıntılarını giderir. Kan şekeri seviyesini dengeler, mide ağrılarına iyi gelir. Eklem ağrılarını bertaraf eder. Sıtma ve baş ağrılarını giderir. Sandal ağaçlarının balı, hafızayı güçlendirir. Balgam söktürür, öksürüğü keser.

Ağaç gövdesinde bir destan, sandal yağı

Sandal ağacının, kök ve gövdesinden, ekstraksiyon yöntemiyle yağını çıkarırlar. Kendisi uçucu olduğundan sabit yağlarla karıştırılır. Ortamın kokusunu iyileştirir.

Sandal yağı, antioksidan içerir. Cildi yıpratan serbest radikallerin etkisini azaltır. Cildi rahatlattığı gibi zedelenmeleri iyileştirir, gözenekleri sıkılaştırır. Cilt rengini dengelemeye ve şişlikleri azaltmaya yardımcı olur. Kimileri gülün suyu yahut yağıyla macun haline getirir, yüze masaj yapar.

Sandal yağının bu nazenin kokusuna baktığınızda, koca kalaslarla hiç alakası olmadığını zannedersiniz. Oysa en güzel mobilyaları, kayıkları, ahşap objeleri, bunun kerestesiyle yapmak mümkündür. Tarihte bundan takunyalar yapmışlar, çadırlara sandal ağacını direk etmişlerdir. Çünkü sert ve suya direnci yüksektir. Sandal ağacının is çıkarmayan odun ve kömürleri, şöminelerde tercih sebebidir.

Güzel kokulu ağaç

Eski Türklerin, birbirine sundukları hediyelerdendir sandal kokusu. Eski Türk yazıtlarında ‘cıntan ığaç’ diye geçer. Kaşgarlı Mahmut, Dîvânu Lugâti’t-Türk’te ‘güzel kokulu ağaç’ diye bahseder. Sadece Türklerin değil; farklı milletlerin ve edebiyat kültürlerinin de vazgeçilmez mevzusudur.

Bazı toplumlar bu rayihadan öylesine etkilenmişler ki, tören alanlarını bu kokuyla kokulandırmışlar. Ne var ki sadece sandalda değil; ağaçta, güneşte, toprak altındaki kuru kabuklu çekirdeklerde ve Hazreti Allah’ın bahşettiği daha pek çok şeyde nice sırlar gizlidir.”

Koku ve renklerde, tefekkürün peşine düşmek

Dönüyorum. Ne mide bulantısı ne baş ağrısı hissediyorum. Elimdeki samanî kâğıt kesede, taze çekilmiş kahveyi ve sandal çubuklarını taşıyorum. Dalları tarçın gibi ince ince kıyılmış bu çubuğun kokusuna doyamıyorum. Üzerime biraz kahve kokusu, biraz sandalın rayihası sindi. Sanki sandalı değil, ormanın derinliklerini içime çekiyorum.

Aktarın anlattıkları, düşüncelerimde yankı buluyor. Sahil yolunda ağaçların yerine dikilen devasa binaları düşünüyorum. Bir çalımsı ağaçta bile bunca güzellik varken bunları yok saymamıza hayıflanıyorum. Yorgun ve mızmızlanan yüzlerin, omuzları düşük mutsuz bedenlerin kaynağını daha iyi idrak ediyorum.

Yürüyorum; bir kokunun peşindeyim. Aslında o kokunun çağırdığı başka şeylerin peşindeyim. Karanlığa düşen ay ışığına gözlerim takılıyor. Şuaların düştüğü kara toprağın, nasıl da aydınlandığına bakıyorum. Ve her şeyde tefekkürü arıyorum.

Exit mobile version