Çıngırdak

Nerde o eski günlerimizdeki sadelik, o külfetsiz tebessümler, neşemizdeki vakur, eğlencemizdeki itidal? Nerede zevklerimizin kanaati, şımarmamış şenliklerimiz? Bizi hayattan koparan değil, hayata bağlayan mutluluklarımız nerede? Çok mu zaman geçti üzerinden bütün bunların. Hayır! Suç sadece zamanın geçmesinde olamaz. Belki de biz değiştik, değiştirildik ve böylece değiştirdik değerlerimizi.

Bu yazımızda yine kaybetmek üzere olduğumuz bir değerden bahsedeceğiz. Belki siz onu tahterevalli diye hatırlayacaksınız. Ama bahsedeceğimiz eğlence vasıtası bir görüşe göre Farsça “taht-ı revan” tamlamasından bozulup gelmiş tahterevalli kadar karmaşık değil. Biz onu çoğu zaman çıkardığı sese binaen çıngırdak, cıngırlak, cıncırak, gıncırdak, gındırgeç gibi, kimi zaman da işlevi münasebetiyle hoppala, sekmece, çöğdürüç gibi isimlerle biliyoruz.

Çıngırdak, görünüşüne bakıldığı zaman iki kuru odundan ibaret. Ancak mana olarak günümüz insanına pek çok şey hatırlattığı muhakkak. O, adeta kısılan sesiyle bize kimliğimizi haykırıyor. Bütün külfetsizliği ve tevazusuyla milyonlarca liralık, ancak sabıkalı eğlence makinelerine meydan okuyor. Şatafatlı lunaparklara karşı, ben de buradayım demeye devam ediyor.

Çıngırdağın yapımı

Çıngırdak eskiden özellikle yaylalarda, harman ve bayram yerlerinde yapılan serbest salınımlı tahterevalliye benzer bir oyuncaktır. Bu oyuncağın yapımında bazı yörelerimizde “söbedek” denilen 10-20 cm çapında ve 1.5-2 m uzunluğunda bir odun, 15-25 cm çapında ve 4-6 m uzunluğunda “çıngırdak değneği” denilen başka bir odun kullanılırdı. Bu odunlar, sağlam olması sebebiyle ardıç ve köknar ağaçlarından tercih edilirdi. Söbedek denilen odunun bir ucu 7-8 cm oluncaya kadar inceltilir ve inceltilen uç yukarı gelecek şekilde düz bir yere sabitlenirdi. Çıngırdak değneği de tam ortasından söbedeğe girecek kadar yontulur ve söbedeğin ortasına yerleştirilirdi. Bazen de çıngırdağın bir ucu daha uzun tutularak uzun uca binen kişinin daha çok havalanması sağlanırdı.

Çıngırdağın olmazsa olmazlarından biri de çıngırdak değneğini söbedeğe yerleştirirken ikisinin arasına iç yağı, tereyağı ya da kaymakla kömürü karıştırarak koymaktı. Bu şekilde yaparak çıngırdağa ismini veren dönme dolap ya da kağnının verdiği sese benzer bir ses elde edilirdi. Bu ses hem çıngırdağın oyuncularını eğlendirir hem de çok uzaklardan duyulabilirdi.

Çıngırdağın kullanımı

Çıngırdak “T” şeklinde hazır hale getirildikten sonra, iki kişi ya da iki grup, çıngırdak değneğinin iki ucuna geçer, karınlarını değneğe yaslarlar, önce nizami adımlarla yürümeye başlarlar ve daha sonra hızlandıkça öne doğru sıçrayarak sırayla biri havada biri yerde olacak şekilde dönerlerdi. Bu şekilde çıngırdak salıncak, dönme dolap, tahterevalli, atlıkarınca gibi oyuncakların verdiği neşeyi bir arada verirdi. Çıngırağa yetişkin insanlar binebileceği gibi, çocukların yanı sıra, ellili altmışlı yaşlardaki ihtiyarlar da binebilirdi. Hatta öyle ki çıngırdak, Yörük yurtlarındaki nadir ihtiyar oyuncaklarından biri olarak bilinirdi.

Çıngırdakla kimi zaman değişik oyunlar oynandığı da olurdu. Biniciler birbirini düşürmeye çalışırlar, düşene oyunu izleyenler ve oyuncular için meyve toplama, nohut ya da buğday yeme gibi cezalar verilirdi. Özellikle eşit kollu olmayan çıngırdakta kısa koldaki biniciler uzun koldaki arkadaşlarını askıya alırlar ve 1.5-2 m yükseklikteki arkadaşlarına bir şey itiraf ettirmeye çalışarak neşelerine neşe katarlardı.

Son söz yerine

Çıngırdak, başta sorduğumuz soruların cevabını tam karşılamayacak belki, ama eski eğlence kültürümüze dair bir ipucu verecektir. Çıngırdak; bir rivayete göre ayın insan üzerindeki etkilerinden yola çıkılarak insanları eğlendirirken, çıldırtmak amacıyla kurulmuş luna (ay) parklar yerine, kendine yetebilen, eğlence hudutlarıyla yetinebilen bir toplum olduğumuzun en güzel göstergesidir.

Exit mobile version