Anneler ve ebeveynler uzun uğraşlı yemekleri yapmaya vakitleri olmadığı için hızlı, kolay pişen yemek arayışı
içine girdiler. Yemeğin hazırlanması yalnızca paketin kapağını açmak ve mikrodalgayı çalıştırmaktan ibaret hale geldi.
Bazen de yemek, israf üzerine kurulmuş eğlenceler haline getirildi. Bir tarafta aile yemeklerine önem veren insanlar, diğer tarafta doymayan, hiçbir şeyi beğenmeyen ve rahatlıkla israf edebilen bir nesil yetişmeye başladı. 2005 yılında İngiltere’de 2000 ailede uygulanan bir ankette; ailelerin % 20’sinin birlikte hiç sofraya oturmadıkları tespit edilmiş. Geriye kalan dörtte üçü ise yemeklerini televizyon karşısında yiyorlar. Hata öyle ki ailenin her ferdi, kendi odasında ve kendi televizyon programını izlerken yemek yemektedirler. Amerikalı gazeteci Shelia Pell’in bu konuda bir benzetmesi gayet yerinde duruyor. “ Modern ulusun çoğu ailedeki herkes o kadar çok meşgul ki uzun zaman önce vardiyalı yemek yemeye alıştık. Koca ve çocuklar yemeklerini farklı farklı odalarda televizyon önünde yiyor. Anne de mutfakta hızlı hızlı bir kenara ilişerek yemek yemeğe çalışıyor.” Bizim yemek kültürümüz tabi ki farklı ancak tehlike çanları bizim için de çalmaya başladı. Ne var ki birlikte yenilen yemekler, yerini tek başına yemek yemeye bırakmaya başladı. Hep beraber yenen aile yemekleri görgüleri ve kuralları aktarıyordu. Oturma adabı, misafir ağırlama, paylaşma usulleri gibi görgü kuralları bu sofralarda uygulamalı olarak görülüyordu. Birlik ve beraberliği,
paylaşmayı, son lokmada ikramı, çok aç olsak da beklemeyi, sabrı, dertleşmeyi, hürmet etmeyi…
Minnesota Üniversitesi’ndeki araştırmacılar çocukların aileleriyle beraber ne kadar sık ve kaliteli yemek yerse, o kadar az kötü alışkanlıklara meylettikleri ve depresyon belirtileri gösterdiklerini de ortaya
koymuştur.
İlk beraber yemek
Eğitimde bebeğin ilk hareketi “sütünü emme” isteğidir. Yemek yemek, o sebeple basite alınamaz. Kavgasız, gürültüsüz, sakin ortamda başlayan ilk beslenme, çocuğun bütün aşamalarında güzel ahlaklı olmasını sağlayabilir. “Ne biçim bir bebek, ne kadar çok yiyor, bu çocuk hep aç, ben kız istiyordum erkek oldu, kayın valideme benziyor, ben ne güzel çalışacaktım, gitti
benim kariyer, ne zaman büyüyecek bu bebek, ben anne olmak istemiyorum…” bu ve benzeri cümleler, bebeğin kulaklarından içeri girer. Bebek, ilk önce dışarıdan bu sözleri duyar. Bu dış dünyasındaki sözler ve
davranışlar bebeğin davranışını da oluşturur. Bebek, tepkisini ve huzursuzluğunu genellikle ağlayarak gösterecektir.
Yemeğin selamı nedir?
Bebeğin dünyaya gelişine merhaba dediğimiz gibi, konuşmaya başladığında bebeğe yemeğe hürmet etmesini öğretmeliyiz. Anne çocuğun yanında yemeğe selam veriyor, hürmet ediyorsa bebek, çocuk bunu
görerek öğrenecektir. Kültürümüzde yemeğe besmele ile başlamak “Nimete saygı” israfın kapısını sıkı sıkı kapamaktır. Başlangıçtaki besmele ve sonundaki şükür terbiyesi, var olan nimeti insanın lehine döndürmektir.
“Anne suuu” diye bağıran bir çocuk, “kalk al” diye bağıran bir anne, şükürsüzlük ve inatlaşma derken, nefretin kalplere sirayet etmesinin kişilere mutluluk getireceği söylenemez. İtaati esirlik gibi görüp, eğitilmemiş özgürlüğü çocuklarımıza verdiğimiz de sonuç çok acı oluyor. Halbuki istek sadece su idi. Su, büyük bir nimettir. Onun ikramı da güzel olmalıdır. ‘Su gibi aziz ol evlat’ duasını alma şerefi ‘bir bardak su’ dan geçiyor. Su ile yoğrulmuş anne sütünün besmele ile başlanan ilk yolculuğunda, elbette şükür kapılarını açacaktır.
Ağız kültürü
Kısaca yemek yemeye ağız kültürü terbiyesi de diyebiliriz. “yemek yemek karın doyurmaktan çok öte bir gerçektir. Yemek yemenin en önemli kuralı lokmaları çiğnemektir. Çiğnemek, öğütmeyi, yutmayı, beklemeyi, sabrı öğretir insan yavrusuna. Yere düşen lokmayı almak, ona saygıyı öğretir.
Çocuğa sofradaki kırıntıları eli ile toplamayı öğretmek çok güzel bir ahlaka adım attırmaktır. Küçük kırıntılar deyip geçtiğimiz, minicik diye önemsenmeyen ayrıntıların aslında biriktiğinde kocaman bir nimet olduğunu öğretiriz çocuklara. Küçüğe saygısı olmayanın büyük nimete saygısını, sevgisini beklemek abes olacaktır. O nedenle anne sütünü emme isteği ile başlayan yemek kültürü, yemek yeme adabının ilk basamağıdır. Bu ilk basamağı biraz düşünürken konuyla alakalı son noktayı Sue Palmer’in cümlesi ile bitirelim. “Aile yemeklerinin azalması 21. asrın kötülüklerinden birisidir.”
Nohut çerezi
Nohut çerezi, lezzetli ve kolay bir tariftir. Aile içi sosyal faaliyetlerin arasında çocukları mutlu eden doğal bir çerezdir.
Ayıklayıp yıkadığınız bir bardak nohudu, derin bir tencereye dökünüz. Üzerine yarım çay kaşığı karbonat atınız. Tencereye sıcak su koyunuz ve akşamdan sabaha nohutların kabarması için bırakınız. Sabah suyu süzüp tekrar ılık su koyunuz ve kaynamaya bırakınız.
Yaklaşık bir saat sonra nohutlar haşlanmış olacaktır. Yemek pişirir gibi dağılmaması önemlidir. Haşlanmış nohutları süzdükten sonra ister bir yemek kaşığı tereyağı, ister iki yemek kaşığı zeytinyağı ile tavada kavurunuz.
Altın sarısı bir kıvama gelince mutfakta güzel koku etrafı saracaktır. İştah açan bu kokudan nohudunuzun kavrulduğunu anlayabilirsiniz.
Derin bir kâse içine döktüğünüz nohutları kaya tuzunun lezzeti ile birleştirebilirsiniz.
Arzu ettiğiniz şekilde çocuklara sunum yapabilirsiniz. Harika bir lezzetin bol muhabbete dönüştüğü bir çerez sizi bekliyor.