Çocukların İki Farklı Dünyası

Biri Sanal, Biri Gerçek

Sokakta birine şu soruları soralım: “Adınız ne, kaç yaşındasınız, nerede doğdunuz, en yakın arkadaşlarınız kim, evli misiniz ya da bekâr mısınız, kaç çocuğunuz var, çocuklarınızın adı nedir, hangi dine mensupsunuz, en son okuduğunuz kitap, tatile ne zaman gideceksiniz?”

Eskiden büyükler tehlikeyi sokakta görürler, “Evladım sakın yalnız başına sokağa çıkma!” derlerdi. O zamanlar öyleydi, evet. Ama artık o tehlike evlerin içine, odalara kadar girdi. Çocuklar için tehlike sadece sokakta değil artık; yanı başlarında, parmaklarının ucunda. Tahmin edersiniz ki o zarar merkezleri; internet ve sosyal medya.

İnternet ve sosyal medya dünyasının tehlikesi git gide büyüyor. Buna rağmen hapsolan insan sayısı her geçen gün artıyor. Bu mecralarda, büyüklerin kendilerini ispat etme ve sürekli beğenilme çabaları ve beklentileri, çocuklarına da aynı şekilde sirayet ediyor. “Ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlağı olurmuş” atasözü misali, sosyal medya ağacına çıkan ebeveynlerin de o dala bakan çocuğu oluyor elbette. Fakat o ağaç öyle bir ağaç ki ne meyvesinden yemeye ne de gölgesinde dinlenmeye layık.

Eğitim ailede başlar, cümlesi burada devreye giriyor. Aileler gerekli tedbirleri almazlarsa hem kendileri hem de çocukları için son tren kaçmış olacak. Sonrasında ne kadar dövünülse de ağlanıp sızlansa da eskisi gibi olmayacak.

Sosyal medyada çocukların kendilerini konumlandırma tercihleri ise endişe verici boyutlara ulaşmış durumda. İngiltere’de iletişim düzenleyicisi olarak hizmet sunan Ofcom’un yaptırdığı araştırmaya göre:

Sosyal refakatçiye ihtiyaç var

Sosyal medya sitelerine üye olma yaşı 13’ten başlıyor. Anne baba refakatinde olduğu ispat edilirse bazı platformlar üyeliğe izin verebiliyorlar. Ancak bu her ne kadar teoride iyi bir kural gibi görünse de uygulamada durum hiç de göründüğü gibi olmuyor.

Türkiye’de 18 yaş altı sosyal medya kullanıcısı sayısının 5 milyona yaklaştığı tahmin ediliyor. Uzmanlar 13 yaş altı bir çocuğun, sosyal medyayı faydalı bir şekilde kullanamayacağı konusunda hemfikirler. Ebeveynler bile bunu başaramazken bir çocuğun başarmasını beklemek, abesle iştigal olsa gerek.

İş hayatı, stres derken anne-babaların çocuklarını yakından takip etmeleri pek mümkün olmuyor. Çocuklar da maalesef, pusulası olmayan bir gemi misali sosyal medya denizinin sert dalgalarında bir sağa bir sola savrulup duruyorlar. Onları dalgaların arasından çekip çıkarmak, hatta o denize girmeden evvel mani olmak, yine ve yine ebeveynlere kalıyor. Ama çocuklardan önce o denize anne-babanın kendileri atlamışsa ve çırpınıp duruyorlarsa çocuklarına yardım etmeye çalışmaları, boşa kürek çekmekten başka bir işe yaramıyor.

Neler Yapılabilir?

Sosyal Medyanın Zehirli İğneleri

Exit mobile version