Kıvrılan dağların arasından ilerleyen yol, ince kar tabakası üzerinde bıraktığı izle, yorgun yolcularını tepeden aşağı Bayannur şehrine indiriyor. Başkent Ulan Batur’dan 1700 km uzaklıktaki şehrin hayatına kısa bir süre için bile şahit olmak, insanda kalıcı izler bırakıyor. -13 derecede 30 kilometre okul yolunu sırtlarında çanta ile öğrencilerle 5 dakika beraber yürümek, 10 kişilik küçük bir sınıftakilerin derslerine, oyunlarına, arkadaşlıklarına şahitlik etmek ve yaşadıkları evlerde bulunmak büyük bir heyecan.
Masmavi bir gökyüzü, göz alabildiğine beyazlık, pırıl pırıl ama ısıtmayan bir güneş, uçsuz bucaksız çöl; insanda boşluk, ıssızlık, alabildiğine doğallık hissiyatını uyandırıyor. Çobanı olmayan at ve deve sürüleri, önünde koçbaşı kösemeni arkasında çobanı küçükbaş sürüleri, insanlar, akbabalar, kartallar… Moğolistan’da tabiat içinde yaşanan müthiş bir hayat mücadelesi.
Ulanbatur, Bayan-Ölgi, Bayan-Nur bize çok uzak gibi görünse de kültür olarak öyle yakın ki… Atlarını kaldırdıkları tozdan, keçilerini renginden, ineklerini yürüyüşünden tanıyan bozkır insanı, binlerce yıl öncesinden insanlık tarihinin bir parçası. Buralar bin yıl öncesinin tabi hallerinin izlenebileceği doğal bir zaman tüneli. 70-80 derecelik sıcaklık farkının getirdiği zorluk içinde çadırı, hayvancılığı, sözlü kültürü ve eğitimi ile kendine has bir dünya. Tek başına eğitim hayatının keşfi bile insana heyecan veren bir ülke.
Orta Asya, Kafkaslar, Anadolu ve yakın dönemde yaşananlar sonrasında, bizim için derenin altından çok su geçti ve hayat aşırı derecede karmaşıklaştı. Eskinin sadeliği devam ettirme işi şimdi bu karmaşıklığı yönetme sanatına dönüştü. Eğitim ve iş hayatı, kaybolan sürülerini bulma telaşının, kurda kuşa yem olmama çabasının, zor şartlarda hayatta kalma mücadelesinin önüne geçti. Bir zamanlar parçası olduğumuz Moğolistan bozkırlarının sadeliği ve zorluğu, bugünkü hayat için de sınırsız değerler ifade ediyor.
30 kilometreden gelen gerçek kahramanlar
Bayannur’a 30 kilometre uzaktaki Cakajan Köyü’nde yaşayan Akcol ve ağabeyi Berdibek, okul yoluna Pazar öğleden önce çıkıyorlar. 2. sınıfta okuyan Akcol, amcasının yanında okula devam ediyor. Berdibek ise 7. sınıfta olduğu için bir yıldır okul yatakhanesinde değil de öğrenci yurdunda kalıyor. Berdibek ailenin en büyüğü ve on günden fazla süren kış tatilinde 150 adet keçi, 68 koyun, 5 inek ve 12 ata bakmış. Anlattığına göre yılkı atlarının nerede olduğunu bilmesi yeterli; ancak diğer hayvanların peşini sabahtan akşama kadar bırakmaması gerekiyor.
Sadece gezerek görmek yeterli olmuyor. Anlamak için biraz daha yaklaşmak, sislerin dağılması için de ortaya çıkan duyguları toplamak gerekiyor. Berdibek’in sınıf arkadaşları ile tanışıyoruz. On kişilik sınıfta kardeş sayısı 4’ü geçmiyor. Her öğrencinin evin sermayesini 200 küçükbaş, 50 inek ve 10 yak (tibet sığırı), 10 yılkı (at) ve 5-6 deve oluşturuyor. Okul günlerinin dışında bunların çobanlığını yapıyorlar. Sabah 8’de çıkıp akşam 19’da dönüyorlar. Gündüzleri -13, -15 civarındaki hava tene ulaşmakta çok aceleci olmasına rağmen onlar yanlarına tuzlu çay, kurutulmuş peynir biraz da ekmek alarak hiç tereddüt etmeden yola çıkıyorlar. Tabii ki deve yününden ve keçi derisinden başlıkları, yak yününden çorapları, kaşmirden (keçi kılı) içlikleri soğuktan koruyor. Ama yine de tombul yanaklar soğuktan al al oluyor, öksürük ve boğazdaki şişlikler ise hiç eksik olmuyor.
Bozkırda da olsa gerçek eğitimcileri arayan baba
Berdibek’in sınıf arkadaşlarından Konuşbay ailesi ile oynadıkları “aşık” oyununu göstermek için evine davet ediyor. Moğolistan’da çok yaygın olan oyun, çobanlar tarafından toprak üstünde oynanarak başlamış. Oyunun hammaddesi küçükbaş hayvanların ayaklarındaki “aşık” kemiği. Oyun sırasında Konuşbay’ın babası Elevsiz Bey geliyor.
Elevsiz, sahipsiz manasına geliyor. İkiz olarak doğmuşlar. İkizi vefat edince aile ondan da ümidini kesmiş. Ama büyükanne almış çocuğu, bakımlarını yapmış, aileye de sitem etmiş ve bu siteminden dolayı çocuğa “Elevsiz” ismini vermiş. Elevsiz Bey yaşlı ve zayıf ineklerinin üzerindeki örtüleri alıp yere koyuyor, yanımıza geliyor, beraber tuzlu sıcak çaylarımızı yudumluyoruz.
Çoban olmasına rağmen hem idealist hem de çalışkan biri. Çalışkan çünkü, komünizmin tesiri bölgede azaldıktan sonra, bulduğu ilk dini kitaplardan bilgileri öğreniyor ve köyünün 2 yıl imamlığını yapıyor. İdealist çünkü, bir evin bir çocuğu, evladının yetişip köyünün imamı olmasını istiyor. Ulanbatur’da gerekirse Mekke ve Medine’de okutmak istiyor. “Okumayan Çocuk Kalmasın” projesi ile buralara kadar gelerek eğitim müessesi kuran İpekyolu Asya Derneği’nin öğrenci yurduna iki ay önce veriyor. Ve iki aylık süreci de analiz ediyor. Oğlunun eskisi gibi wi-fi (internet) ile fazla meşgul olmamasından memnun ama, Konuşbay kendisinin 2 ayda öğrendiğinden daha az şey öğrenmiş. Ancak diyor Elevsiz Bey; “Ben şuna şahit oldum: Eski hastaneyi yatılı Kuran Kursu yaptıktan sonra köydeki gençlerin sokaktaki yürümeleri bile değişti, eskisi kadar alkol de içilmiyor.”
Çocukları için ger’lerini okul yanına taşıyan aileler
Bayan-Ölgi’de oturanların çoğu Kazak Müslümanları, şehrin tamamı Altay Dağları’nın yamacında ve Hovd Nehri boyunca yapılan iki katlı evlerden oluşuyor. Ancak etrafında kümelenen bir o kadar da çadır-ger ev bulunuyor. Bozkırda ne kadar doğal görünüyorlarsa burada o kadar yapay görünen çadırlar Bayan-Ölgi’nin eteğine yapışmış gibi duruyor. Ancak bunlardan bazıları yüksek idealler için kopup gelmişler uzak diyarlardaki köylerinden. Çocuklarının eğitimi için hayvanlarını satıp şehrin yamacına yerleşmişler. Bunlardan birini ziyaret sırasında öğreniyoruz. Aslına aile köyde kalıp çocuklarını okul yatakhanesine de verebilirlermiş ancak anne Ayhanım razı olmamış.
Dış dünyayı 15-20 metre kare ve bir direk etrafındaki keçe örtü ile ayıran bu yerin adı “ger”. Güvenliği konusunda insanı huzursuz eden bir görüntüsüne rağmen, ger’lere girerken eskiden elinde silahı ile yaklaşmak bile kötü karşılanırmış. Kapı olmadığı için şimdilerde eski adetler devam ettiriliyor. Nezaket icabı uzaktan “Köpeğiniz var mı?” deniliyor. Ev sahibinin izni olmadan değil kapıya, ger’e bile yaklaşılmıyor.
Aynı avlu içinde birbirleri ile akrabalıkları olan 4-5 çadır içinden, ziyaret ettiğimiz altı kişilik ailede 3 öğrenci var. Çadırın bir köşesinde öğrencilerin kitapları, çantaları ve elbiseleri duruyor. İlk gelenler için burası müzelerdeki maket ev gibi ama öyle değil. Kimin nerede duracağı, nereye yöneleceği, nerede oturabileceği ya da oturamayacağı belli. Baba Bahit çocuklarının sabah 8’de şorbalarını içip (burada çorbaya şorba deniliyor), kurutulmuş peynirlerin yiyerek okula çıktıklarını anlatıyor. Erken saatlerde hava daha -23 derecede iken 10 dakikada okulda oldukları için çok memnun. En büyük korkusu onları büyüdüklerinde Ulanbatur’da nasıl okutacağı. Çadır da olsa ger’lerini oraya kadar taşımaları mümkün gözükmüyor. Ulanbatur’da akrabaları da olmadığı için şimdilik tek çözüm okul yatakhaneleri ya da 3-4 arkadaşın kaldığı kiralık odalar. Anne Ayhanım bunların ikisine de soğuk bakıyor. Ama elinden şimdilik bir şey gelmiyor.
Her okulun yanında bir yatakhane
Ulanbatur, Khowda, Bayan-Ölgi, Bayan-Nur, Sağsak, Nalayh… Başkente yakın olsun uzak olsun bu yerlerin tamamında, diğer okullardan farklı olarak bir yatakhane var. Yatakhaneler öğrenci yurtlarına benziyor ama bir odanın içinde 3-4 öğrenci kalıyor. Kaldıkları bu odada pişirip yiyorlar, uyku, ders çalışma hepsi bu odanın içinde. Sadece banyo ve tuvalet dışarıda, onların da dışarıda olması soğuk havalarda özellikle akşamları büyük problem.
Sağsak’taki Musatlan Ağa Mektebinin yeni atanan müdür, hem okulu hem de yatakhaneyi anlatıyor. Anaokulu öğretmeni olan Müdür Bey, branşı olduğu okul öncesi eğitimin Moğolistan’da zorunlu olduğunu ama bozkır şartlarında komşu çocukların bile okula gelmekte zorlandığını anlatıyor. Okulda Moğolca 3. sınıfta başlıyor. Hayata alıştırma ve kendine çekidüzen verme ayrı bir ders.
Anne babasının yanında kalanlar devlet kurumu olan yatakhanelerde kalanlara göre deha başarılı. Şartlar iyi olmadığı için yatakhanede kalan çocuklarda devamsızlık ciddi problem. Bir yatakhanede 160 civarında çocuk kalıyor. Yemekhane ayrı ama çocukların çoğu evlerinden getirdikleri kurutulmuş et, peynir ve patates, soğandan yaptıkları yemekleri yiyorlar. Ayrıca çocuğun yatağını, sandığını, eşyalarını annesi getirip yerleştiriyor. Bazı yerlerde yıllık 100 dolar civarında ücret alınsa da burası tamamen ücretsiz.
1500 km uzakta bir odada 4 öğrenci
Sınırsızlığı ifade eden bozkırdan bir gencin, dayanılmaz soğukta çobanlığı bırakarak, metropole gelip 2-3 metrekare daireye 4-5 arkadaşıyla yerleşmesi o kadar normal ki. Ulanbatur’un Khoroo 3, 31 numaralı binada 36 daire var. Her dairede 4 oda. Her bir oda bir öğrenci grubu için yıllık 400-500 dolara kiraya veriliyor. Öğrenciler aylık 35 dolar civarında kira veriyor. Yani en iyi ihtimalle bu binada 400 üniversiteli genç ya da çalışmak için köyünden kopup gelmiş insan yaşıyor.
Bu fotoğrafa sadece bir yerden baktığınızda ortalama 19-20 çocuğa bir tuvalet düşüyor. Saat 20:30 evin üçüncü kişisi Canerke yoğun trafik, uzak mesafeden dolayı okuldan dönememiş, hâlâ yolda. Makarna, un, kavrulmuş et, patates, soğan ve tabi ki tereyağ odaya girişte soldaki duvara dayalı mutfak görevi verilen küçük rafa dizilmişler. Rafın yanı başında elektrikle ısınan bir tencere ve çaydanlık. Öğrencilerden biri tıp, diğeri hemşirelik, birinci sınıfa başlayanı ise öğretmenli okuyor. Bozkır genci sessizliği ve çalışkanlığı ile biliniyor. İdeallerinde Japonya ya da Kore’ye gidip mastır yapmayı hedefliyorlar. Türkiye ise onlar için Kaf Dağı’nın ardındaki hayaller ülkesi.
Bin kere duymaktan bir kere görmek iyidir
Yatakhanelerde kalan öğrenciler fırtınalı günlerde kesilen elektriklerden ve tuvaletlerin dışarıda olmasından şikâyet etmişlerdi. Ulanbatur’da kiralık evlerde kalanların da en büyük şikâyetleri banyo ve tuvalet olmuştu. Ulanbatur müftüsü Mahmutbek ailelerin yanından ayrılan çocukların %80’i problemli yerlerde yaşamaya çalışıyorlar bilgisini vermişti. Problemli yerlerden neyi kastettiğini sorduğumda yine banyo-tuvalet konusu karşımıza çıktı. Müftü Mahmutbek banyo tuvalet ve elektik konusuna dünyadan farklı yardım kuruluşları ve devlet yetkilileri çalışıyor bilgisini veriyor. Gerek yatakhanelerde olsun gerekse kiralık yerlerde kız ve erkek öğrencilerin kontrol edilemeyecek şekilde kalması da çözülmesi gereken problem olarak görülüyor. Ancak Mamutbek bu probleme sadece kendilerinin çalıştığını söylüyor.
Mamutbek’in cümlelerini samimi şekilde tamamlıyor: “Bin kere duymaktan bir kere görmek iyidir. Geldiniz gördünüz, Ulanbatur’da Müslüman odalarda kalan 400.000 öğrencimiz için acil çözüm bulmaya çalışıyoruz. Sadece yılın beş ayı inşaat yapıldığı için işimiz hiç de kolay değil. Zorlu şartlarımız bunlar. Bunları bilmek kendi şartları iyi olan insanların şükrüne bizim ise duaya vesile olmamıza sebep olacaktır. Zorlu şartları hafifletmek için Türkiye’den gelen dostlarımız yanımızda beraber çalışıyoruz. Ancak bu hızla 4 bin öğrencini problemini çözmek 4-5 yıl sürecek gibi. Biraz daha hızlanmaya gayret etmeliyiz.”
Heyecanla geçen 1000 yılın sonunda Türkler Anadolu topraklarına ulaştılarsa, işin başında Moğolistan bozkırlarından göçlerin olduğu hatırlanmalıdır. Aradaki bin yıl ve binlerce kilometrelik uzaklık, Şaman adetleri Budist tapınaklarının arasında, zor coğrafya şartlarında hayat süren, %10’luk İslamiyet’i yaşamaya çalışanları bize unutturmaz. Mamutbek’in dediği gibi bu fotoğraftan bize şükür, dua ve onlar için çalışmak çıkıyor.
İl Müdürü İle Röportaj
Bayan-Ölgi Eğitim ve Kültür Müdürü Zevre Hanım yıllardır bu muhitte kimya öğretmenliği yapmış. On yıl eğitim müfettişliğinden sonra Eğitim ve Kültür Müdürü olmuş. Dört çocuğunu büyütmüş, okutup evlendirmiş, şimdi hem torun sahibi hem de ciddi eğitim problemleri olan, fiziki şartları zor 43 okula bakıyor. Baktığı okulların yatakhanelerinde şartlar zaten düzeltiliyor, yeni binalar yapılıyor, merkezi ısıtma işlerini kolaylaştırıyor. Kendisi problem olarak bu muhitin çocuklarının Ulanbatur’dan ciddi anlamda geri kalmasını görüyor. Moğolcayı ikinci dil olarak öğrenen çocuklar için yeni şeyler yapmayı planlıyor.
Kendi dönemlerinde Bayan-Ölgi’den giden çocuklar parmakla gösterilirdi. “Şimdi ise listelerde ortanın altındalar. Eskiden ailesinin yanından çıkıp eğitim için yatakhaneye ya da başka bir yere göç eden çocukların tek ideali başarılı olmaktı. Ve başarılı oluyorlardı. Şimdi ise idealler eğlenceyle ve internetle ciddi yara almış durumda.” Bir saate yakın konuşuyoruz. Çıkarken “Belki ufak tefeğim ama bu büyük idealleri başaracağım.” diyor. İnsanoğlunun tabiatta soğuk ile imtihanına dikkat çekiyoruz. O ise bunun kusursuz uyum demek olduğunu, asıl fukaralığın başarısızlıkta aranması gerektiğinin altını çiziyor.
At üstündeki duruşları ile sanki at üzerinde doğmuş gibi duran insanların yaşadığı yerlerden sonra, Ulanbatur özenle inşa edilmiş ama bakımsız binaların ve soğuğa rağmen kalabalık genç insanların yaşadığı şehir olarak karşımıza çıkıyor. Şehrin nüfusunun önemli bir bölümünü öğrenci. Sekiz ay kadar süren acımasız kışın bastırdığı şu günlerde Cengizhan’ın dünyaya hükmettiğini hatırlatır büyüklükteki meydanından yürüyerek Eğitim Bakanlığı’na ulaşıyoruz. 1 milyonluk nüfusun yarısı göçebe kültürünü devam ettirmeye çalışıyor ve bu şehrin halkının çoğu işsiz. Gençlerin ise çoğunluğu okumayı Kore, Çin, Japonya, ABD ve Avrupa ülkeleri için pasaport olarak görüyor. Dolayısı ile Bananlık da bu işlemlerin yapıldığı yer gibi. Kısa görüşmemizde görevine yeni başlayan Bakan Batsuuri Bey’den duyduğumuz en güzel cümle şu oluyor: “Moğolistan’daki eğitim dünyanın diğer yerlerine benzemez. Kendi şartlarımızda standartları her geçen yıl yükseltiyoruz. Hedefimiz dünyanın diğer yerlerindeki eğitim seviyesine ulaşmak. Komşu ülkelerden yardım görüyoruz, uzak dost ülke Türkiye’yi ise burada daha sık görmek istiyoruz.”
Kısa Kısa Moğolistan’da Eğitim
- Moğolistan’da yaklaşık 35.000 öğrenci yatakhanelerde kalıyor.
- Okul çağına gelen çocukların aileleri yatakhaneye bırakmak istemediklerinde çadırlarını okula yakın yere taşıyorlar.
- Moğolistan’da öğrencilerin %40’ı ailelerinin uzakta eğitimlerine devam ediyor. Bunlarında ancak %10 şartları iyi bir öğrenci yurdunda kalabiliyor.
- Ülkenin %60’ında ancak su ve kanalizasyon altyapısı var.
- Çocuklar 9-12 yaşları arasında yarışlarda binicilik yapıyorlar. 45-50 dakika süren yarışı kazanırlarsa 25-30 TL’ye sahip oluyorlar. Bozkırın öğrencileri uzun soluklu, meşakkatli işlerde başarıyı yakalamayı seviyor.
- Ulanbatur müftüsü Mahmutbek ailelerin yanından ayrılan çocukların %80’i problemli yerlerde yaşamaya çalışıyorlar bilgisini veriyor. Moğolistan kilisesi de geçen yıl yayınladığı kırsaldan gelen %70 öğrencinin kiliseden uzak düşmesi de bu rakamı teyitliyor. Her iki kurum da kayıplarını telafi için yatakhane ve öğrenci yurdu yapıyor.
- Normal bir okulda part-time çalışan öğretmenler dahi 90 civarında öğretmen, 500 öğrenci, 200 kapasiteli yatakhane var.