Epigenetik gibi uç bir konuda neden dernek kurmak ihtiyacı hissettiniz?
Dernek kurucuları olarak, dünyaya baktığımızda epigenetiğin çok önemli olduğunu fakat bu konuda yeterli bir birikimin olmadığını gördük. Dünyada epigenetik, geleceğin bilimidir. Ancak bu alanda bilginin olmadığını fark ettik. Gençlerimize, öğrencilerimize, doktorlarımıza, sağlık sektöründe çalışan bütün insanlara, epigenetiği tanıtmak istedik. Derneğimiz daha çok eğitim amaçlı faaliyet yürütüyor ve bu alandaki araştırmalara yoğunlaşıyor. Çünkü bu konuda Türkiye’nin dört bir yanından çalışma yapmak isteyen doktor arkadaşlar var ama bir koordinasyon ve bütünlük yok. Biz, bu bütünlüğü sağlamaya çalışıyoruz.
Sadece doktorlarla çalışmıyorsunuz galiba…
Evet, farklı disiplinlerden bilim insanlarıyla çalışıyoruz. Bir yandan genetik bilen kişiler, diğer taraftan klinik laboratuvarı olanlar, üçüncü olarak da yapay zekâ aldı başını gidiyor, onlarla da çalışıyoruz. Sağlık alanında bundan sonraki adımlar, epigenetik ve yapay zekâya doğru gidiyor.
Epigenetik hangi hastalıklara odaklanıyor?
Dünyada her geçen gün sayısı artan obezite, kanser, diyabet, alzheimer, yaşlanma ve yaşlılıkla gelen diğer hastalıkların temelinde esas olarak epigenetik var. Yani bu hastalıklarda DNA’nın ifadesi olduğu biliniyor. İşin güzel tarafı, DNA ifadesinin susturulması ve aktif hale gelmesiyle, sadece hastalıklar değil, bizim bütün hayatımız şekilleniyor.
Kalıtımsal hastalıklar konusuyla da ilgileniyor mu?
Aileden kansere yatkın olan genler, çocuğa geçebiliyor. Esasında DNA’da var olan gen, hastalık olarak kesinlikle karşımıza çıkacak diye bir kaide yok. Çünkü hastalıklı DNA’nın çocukta olması önemli değil, düzgün çalışıp çalışmaması önemli. Şartlar iyi oluşturulur ise babada susan gen çocukta çalışabilir, tam tersi de olabilir. DNA’nın düzgün ifade edilmesi ve düzgün olarak çalışmasıyla insan şekilleniyor. Öyle ki tatile veya başka bir yere gittiğinizde bile oradaki yükseklik, hava şartları ve atmosfer, insanların DNA’daki ekspresyonunu değiştirebiliyor. Ve kişi tatilden geri döndüğünde kendini daha yorgun hissedebiliyor. Sebebi de DNA üzerindeki tekrar şekillenmenin kendine gelmesidir. Aynı şekilde annelerin çocuklara davranışlarında, çocuklar üzerinde DNA ekspresyonu değişimi meydana gelebiliyor. Bu durum iyileşmeyi getirdiği gibi kalıcı olarak çocuklarda sıkıntı oluşturabiliyor ve bu rahatsızlık, gelecek nesillere bile geçebiliyor.
Bu nasıl düzeltilecek?
Üç gün beslenme düzeni bile, DNA ekspresyonunu değiştirebilir. Ya da DNA’daki düzenlemelere altyapı oluşturuyor. En başa döndüğümüzde, şu an insanlığın en büyük hastalığı olan obezite, kanser, diğer hastalıklar, artık kalıcı olarak düzeltilebilir. Epigenetik bize böyle bir imkanı tanıyor.
Doğrudan genlere müdahale ile değil de alışkanlık değiştirmekle düzelme oluyor…
Evet, zaten amacımız da koruyucu hekimlik. Eskilerden gelen tavsiyeleri sistemleştiriyoruz. İbn-i Haldun’la satır arasında beslenme noktasında tanıştığımda, kendi rahatsızlığımdan yola çıkarak buraya kadar geldim. Kendi astımım ve ağrılarım vardı, yürüyemiyordum. Ancak hayat standartlarımı, beslenmemi değiştirdiğimde ve beraberinde akupunktur eklediğimde bunların tamamen geri gittiğini fark ettim. Bu merakım daha sonra medikal biyoteknoloji alanında çalışmalarına yol açtı.
Astım konusunu biraz açabilir misiniz?
Esasında astım ve diğer alerjilerin temeli, beslenmedir. Alerjenler, beslenme ile bağırsak florasında yaşıyor bu da alerjiyi tetikliyor. Farkındaysanız obezite ile alerji birbirine girmiş girift bir halde. Biz bazen batı tıbbına uyarak, tabi ilacı veriyoruz ama bunun temel olarak DNA’sını bildiğiniz zaman, o zaman kökünden çözebildiğimizin farkındayız. Artık bütün bilim insanları bunun farkında. O yüzden öyle şeyler var ki artık DNA ekspresyonu değişikliğini düzelterek insanların hayatından kronik hastalıkları çıkarabiliriz. Bunun yurt dışında çalışmaları başladı.
Bir de epigenetik saat konusu var.
Epigenetik saat, DNA üzerindeki enzimler azalıyor ve biz belli bir zaman sonra yaşlanıyoruz. Çalışamadığımız için DNA paslanıyor. Bir biyolojik saat var, bir de kronolojik saat var. Kronolojik saate göre kişi 40 yaşında olabilir. Ancak biyolojik saati 55’i ya da 25’i gösterebilir. İşte bu DNA üzerindeki ekspresyonun genetik durumudur. Buna metinizasyon diyoruz. Metinizasyona göre sizin biyolojik saatiniz hesaplanıyor. Bu, ne işe yarayacak? İnşallah gelecekte daha basit ölçümlerle kronik hastalıklara ve diğer sağlık sorunlarına çözüm bulunabilecek.
Genetik durumlarını korumak isteyen insanlara ve ailelere tavsiyeleriniz neler olabilir?
Koruma çok öncesinden başlıyor. Anne karnındayken çok önemli hale geliyor. Annenin yediği, içtiği ve davranışları çocuk için DNA ekspresyonlarında kalıcı etkiler oluşturuyor. Biz çocuk doğduktan 5-6 ay sonra alerjileri, panik atakları vs gözlemliyoruz. Bunun temeline baktığınızda, bütün annenin babanın daha geçmişine ait olan şeylerden kaynaklanıyor. Ama güzel sevindirici bir şey, bunlar geri vitesle atılabiliyor.
Tedavi için hangi yolu izliyorsunuz?
- Kişinin kendine ait olanla, özel olarak ilgilendiğimizde kan tablosuna bakmak gerekiyor. Kişinin herhangi bir sıkıntısı var mı?
- Ondan sonra kişinin beslenmesini değiştirmekle beraber, mineral eksikliğini tamamlamak lazım geliyor.
- DNA yenilenebilir. DNA ekspresyonu 3 ila 6 ay arasında değiştirilebilir. Astım, alerji, panik atak, depresyon durumlarında 3-6 ay arasında yenilenme sağlanıyor. Ama bunlar değiştirilirken vitamin, mineral eksikliği varsa önce bunların giderilmesi gerekir. Vücudun düzgün çalışması için bunun yapılması sağlanır.
Bu şekilde düzelme sağlanıyor mu?
Tabii bunlarla beraber hayat standardını yükselteceksiniz. Nefes egzersizleri de çok önemli. Spor da çok önemli, özellikle kişiye özel spor yapılır. Sporun bir de özel bir ritmi vardır. Her insanın gün içinde bir ritmi vardır. Sabah kalktığında mide bağırsak değil, ilk önce akciğer başlar güne, sonra karaciğer. Karaciğerle toksinleri atmaya çalışırken spor yapılmaz. Akşamüstü ise böbrek saatidir ve spor da bu saatlerde yapılmalıdır. Bu ritme uygun beslenme, bu ritme uygun spor. Biz vücudumuzu tanırsak ve ona mutabık bir hayat sürersek işte o zaman ruhen ve bedenen güzel bir hayat bizi bekliyor olur.
Bu alanın geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Epigenetik droplar ve ilaçlar gelişmeye başladı. DNA üzerindeki değişiklikle beraber, insanları temelden restore etmeye başladılar. Bu alandaki gelişmelerin sanılandan daha hızlı bir şekilde hayatımıza gireceğini düşünüyorum.