Aziz genç!
Sana evladiyelik, kulağa küpelik, adına her ne dersen de muazzam bir tavsiye: Bizim topraklarda durana karışırlar, yürüyene karışırlar; ancak koşana karışmazlar.
Bizim topraklar nereler mi?
Cevap veriyorum: Kürre-i arz.
Dene, test et, uygula ve gör.
İnsanlar ve onların insanlıkları gerçekten çok tuhaf.
Mesela ellerin cebinde gamsız gamsız dolaş sokaklarda. İhtimaller dâhilinde karşına çıkacak durumları söylüyorum:
Ya yolunu şaşırmışın biri gelip seni bulur ya biri para ister, hiç olmazsa biri çıkar adres sorar. Bunlardan herhangi biri olmadıysa da sıkıntı etme. Başka ihtimaller de var. Evinden dışarı çıkmakta güçlük çeken Resmiye teyze, kapının önündeki çöpünü attırabilir.
Sakın yanlış anlamayın beni, bu elbette güzel bir şey. Bir insana yardımcı olmanın olumsuzluklarından dem vurmuyorum burada.
Devam edelim.
Sen sakince yolunda yürümeye devam et. Bak bakalım daha karşına neler çıkabilir?
Hiç yoktan görevli memurlar günlük kimlik kontrol kotalarını doldurmak için seni çevirebilirler. Durduk yere o güzelim vaktini heba edebilirler. Bu onlar için, hatta genel asayiş için önemli ve ciddi bir iştir. Ama sen sabırla beklersin, o saniyelerin nasılda saat oluşuna akıl erdiremezken…
Velhasıl bir başka ihtimal de mahallenin bal dilli, şeker mi şeker esnafı Şakir dayı namaza duracaktır. Dükkâna iki dakika bakmanı rica eder. Şakir dayı abdestini alıp namazını kılarken sen belki de içten içe huzurlusundur. Bir hayra, bir güzelliğe vesile olmanın; o hayrın ve güzelliğin kenarından tutmanın bahtiyarlığı içerisindesindir. Ancak dedim ya buradaki mevzu, başka mevzu.
Şimdi makarayı başa saralım.
Bütün bu iyi-kötü, güzel-çirkin, hoş-nahoş hadiseler seni nasıl buldu?
Yürüdüğün için buldu. Peki, ya koşsaydın neler olurdu?
Yolunu kaybeden sana seslenemezdi. Seslenmeyi bırak, böyle bir şeye, seni yavaşlatmamak adına, ona vakit ayıramayacağın düşüncesiyle tevessül bile edemezdi.
Dilenci para isteyemez, olmadık biri çıkıp adres soramazdı. Resmiye teyze, daha münasip birini bulurum düşüncesiyle, çöpünü başkasına attırırdı.
Memurlar, kimlik kontrol kotalarını, koşan birisini meşgul etmek yerine, nereye gideceğini bilemeyip yolda takılanları tercih ederlerdi. Şakir dayı da namaz kılarken başka bir emanetçi bulabilirdi kendine.
Bunların hepsi güzel şeyler ama bizim keşfetmek istediklerimiz başka şeyler. Şimdi bütün bunlar neden oldu aziz genç?
Bütün bunlar, sen boş gezdiğin için, yavaş yürüdüğün için oldu. Hâlbuki sen hedefine odaklansan; işine, eğitimine, vazifelerine kilitlensen bunların hiçbiri olmayacaktı. Kimse seni meşgul etmeyecek, herkes el, ağız ve iş, hatta diş birliği yapmışçasına sana karışmayacaktı. Dünya önüne serilecekti.
Tıpkı bir sürücünün yavaş giderken sağa sola bakma durumuyla, hızlı giderken sağa sola bakma durumunda olduğu gibi. Hızlı giden, hedefe kilitlenir. Vazifeye odaklanır. Etrafta akan iş, oluş, hareket onun için deryada katre misali rahatsızlık hissi vermez.
Tercih sende, karar senin elinde; ya yavaş yaşayıp etrafta olan bitenlerden kendi işine, vazifene vakit ayıramayacaksın, ne için varsan onun için yaşayamayacaksın; ya da hızını artırıp işine odaklanacak ve aslî hüviyetine bürünerek sağa, sola ve ardına bakmadan yoluna devam edeceksin.
Yürüyene, durana karışırlar da koşana karışamazlar. Çünkü ardından yetişemezler.