Hazreti Allah’ın indirmiş olduğu ilk âyet-i kerîmede ‘oku’ lafzı bulunuyordu. Bedir Harbi’nin sonucunda Mekke ahalisinden bir kişinin, Ensar’dan on çocuğa okuma ve yazmayı öğretmesi ve neticesinde serbest bırakılacağı söylenmişti. Okumak, işte bu denli kıymetliydi.
Okumak; bir yazıyı oluşturan harf ve işaretlere bakarak bunları çözümlemek veya seslendirmek şeklinde tanımlanabilir ve iki şekli vardır: İlki; harfler vasıtasıyla kelimelerin, cümlelerin, paragrafların ve metinlerin toparlanarak bir anlam ifade edecek hale gelmesidir. İlk okuma şeklini yakaladıktan sonra, okuduğunu anlamlandırma, okuduğuna mana yükleme, yorumlama, karşılaştırma, akıl yürütme ve duygu çağrışımını yapacak hale gelmesi de ikinci okuma şeklidir.
Beynin okuma odaları
İnsan beyni, sağ ve sol lob(bölüm) olmak üzere 2’ye ayrılır. Sol lob, bilgiyi doğrusal ve parçalar halinde ele alırken, sağ lob ise bütün olarak ele alır ve o şekilde inceler. Yani sol lob, bir kelimedeki harfleri, bir cümledeki kelimeleri ele alır; sağ lob ise kelimeyi, cümleyi ve paragrafı bütünüyle ele alır. Böylece okumayla, beynin her iki tarafı birden çalıştırılır. Bu loblar da kendi içlerinde 5 bölümden oluşur:
Ön (frontal) lob: Bilinçli düşünme, kendini tanıma, planlama, dikkat, akıl yürütme, problem çözme, karar verme gibi kavramları içine alır. Mesela, bilimsel bir yazı okuduğunuzu düşünün. Kavramları anlamak ve kaçırmamak için çok dikkat eder ve hayatınızın neresine koymanız gerektiğini anlarsınız. Bilimsel olmayan yazı okuduğunuzda ise olayları kaçırmamak hatta okudukça acaba ileride olaylar nasıl cereyan edecek, diye aklınızdan plan yaparsınız. Böylece beyninizin bu bölümü harekete geçer.
Yan (parietal) lob: Duyguları işler ve üzerinde duyu merkezleri yer alır. Mesela okuduklarınız sizde bulunuyorsa sevinir bulunmuyorsa üzülür veya kaygılanırsınız.
Arka baş (oksipital) lob: Görme işlemi bu merkezde sağlanır. Okuma eylemi, ilk etapta görme organımız ile başlar.
Şakak (temporal) lob: Ses ve kokuyu algılama, yüzler ve mekânlar gibi karmaşık uyaranları işleme, işitme; sözlü ve yazılı materyalleri anlamak ile ilgilidir. Bu olay, Türkçede betimleme olarak geçer. Okuduklarınızı kafanızda canlandırma ve bir görsel haline getirmedir.
Beyincik (serebellum) lob: Duyu organlarından gelen bilgileri hareketle ilişkilendirme yani duyu organları vasıtasıyla gelen bilgileri veya komutları, ilgili merkezlere iletmekle ve vücudu harekete geçirmekle vazifelidir. Mesela, okuduğunuz bir metinde “limon” kelimesi geçiyorsa, hem görseli hem de tadı aklınıza gelecektir.
Ayrı ayrı, birlikte hareket
Her ne kadar görevleri farklı da olsa beynin bölümleri, okuma işlevini muhakkak birliktelik içerisinde icra ederler. Okuma eylemi; lobları birbirine bağlar. Bağlantı arttıkça, yani daha çok okudukça, anlayış ve kavrama kabiliyeti giderek artar. İşte beyin okuma eylemini icra ederken bütün bölümlerini daha hızlı ve etkili çalıştırır. Okuma ile beyin arasındaki ilişkiyi ele alan nörobiyolojik yaklaşım, okumanın nasıl gerçekleştiğini, beyinin fiziki ve bilişsel olarak nasıl etkilendiğini de inceler. Emory Üniversitesi’ndeki nörobilimciler, devamlı kitap okuyan bireylerin beyinlerinde yeni nöronlar oluştuğunu keşfetmişlerdir. Fizikî hareket vücudumuzu nasıl zinde ve güçlü tutuyorsa kitap okumak da insan beynini o şekilde zinde ve güçlü tutar.
İnsan beynindeki sinir sisteminde beyaz ve gri renkte iki farklı madde bulunur. Beyindeki bilgiyi işleme görevi, gri maddedir. İşlenen bu bilgiler beyaz madde sayesinde işlevlerini icra edeceği, bölgelere gönderilir. Yani gri madde bilgiyi üretir, üretilen bu bilgiyi beyaz madde dağıtır. Bu sayede farklı görevleri olan beyin bölümleri bir anda harekete geçer. Yapılan araştırmalar ile okuma eyleminin, beyindeki beyaz maddenin kalitesini arttırdığı görülmüştür. Malum beyaz maddenin çalışması ve kalitesinin artması için de gri maddenin aktif olması lazımdır. Okuma sayesinde böylece beynimizdeki bu iki madde, sıhhatli bir şekilde çalışmış olur.
Çocuklarda Dikkat Çeken Bir Araştırma
Araştırmacı Marcel Just ve Timothy Keller, 8-12 yaşları arasındaki çocuklarda, okumanın beyin üzerindeki etkilerini araştırdı. Bir grup, okuma problemi olan çocuklardan oluşuyordu. Kontrol grubunda ise normal düzeyde okuyabilen çocuklar yer aldı. Araştırmacılar, özel bir Manyetik Rezonans Görüntüleme tekniği yardımıyla çocukların beyinlerindeki “beyaz madde” adını verdiğimiz, bilgi akışını sağlayan bölgelere baktılar. Çalışma, okuması zayıf olan çocukların beyinlerinin beyaz maddesinin yapısal kalitesinin, normal okuyan çocuklarınkine kıyasla daha düşük olduğunu ortaya koydu. Just ve Keller çalışmanın devamında, okuması zayıf olan çocuklara, bir sonraki ders yılında 100 saatlik özel bir program uyguladı. Bu programda öğrenciler, belli kelime ve cümleleri defalarca tekrar edip okumalarını ilerlettiler. Programın bitiminde, çocukların beyin görüntüleri yeniden alındığında, sadece okuma yeteneklerinin değil, beyin dokularının da değiştiği görüldü. Yoğun program, bu çocukların beyinlerinin beyaz maddesinde iyileşmeye neden olmuştu, meydana gelen değişiklik önemli düzeydeydi. Daha da önemlisi, iyileşme miktarı ile okumadaki ilerleme arasında bire bir bağlantı olmasıydı.
İyi öğrenmek isteyen, mutlaka okumalı!
İnsan beyni, öğrenme kavramını farklı yöntemler aracılığıyla yapabilir. Öğrenme yöntemleri işitsel, görsel ve kinestetik (bedensel şekil ve hareket) ana başlıkları altında ele alınmaktadır. Tabii insan beyni, bu yöntemler yoluyla öğrenme işlevini daha kolay icra edebilir ancak her öğrenme bu yöntemlerle mümkün olmayabilir. Ancak bu üç başlığı okuma yöntemiyle öğrenmek mümkün olabilir. Nitekim şöyle bakacak olursak, okuma ile bu yöntemleri öğrenebilir hatta uygulayabiliriz bile. Okuduğumuz metinde bize anlatılan bir maddeyi aklımızda görsel hale getirebiliriz. Okuduğumuzu sesli okursak işitsel öğrenmeyi de yerine getirmiş oluruz. Mesela güreş, ok atma ve ata binmek gibi hareket ile öğrenilmesi gereken bir işlevi, önce okuyup daha sonra hareket ile birleştirerek daha kalıcı bir hale getirmiş oluruz.
Bilgiyi öğrenmede ve onu anlamlandırmada önemli olan, beynimizin hızlı ve sistemsel olarak hareket etmesidir. Bunun en sıhhatli icra şekli, okumaktır.
Okumak o kadar önemli ki: Rabbimizin indirmiş olduğu ilk âyet-i kerîmede ‘oku’ lafzının bulunması, yine Bedir harbinin sonuçlarından olarak; Bedel ödeyemeyen Mekke ahalisinden bir kişinin, Ensar’dan on çocuğa okuma ve yazmayı öğretmesi ve neticesinde serbest bırakılacağı söylenmişti. Okumak, işte bu denli kıymetliydi.
İnsan beynindeki sinir sisteminde beyaz ve gri renkte iki farklı madde bulunur. Beyindeki bilgiyi işleme görevi, gri maddedir. İşlenen bu bilgiler beyaz madde sayesinde işlevlerini icra edeceği bölgelere gönderilir. Yani gri madde bilgiyi üretir, üretilen bu bilgiyi beyaz madde dağıtır. Bu sayede farklı görevleri olan beyin bölümleri, bir anda harekete geçer.
Kaynakça
•Prof. Dr. Bülent YILMAZ “Okumanın Nörobiyolojisi” Yıl 2012, Cilt 26, Sayı 1, (142 – 147), 01.01.2012 (Dergi Park)
•https://www.deryauluduz.com/sag-beyin-sol-beyin/makale
•Prof., Dr. Sefa SAYGILI, “Sol Beyin, Sağ Beyin Efsanesi”, Haziran 2015 462. Sayı (https://www.zaferdergisi.com/makale)
•https://tedmem.org/mem-notlari/sol-beyin-sag-beyin-miti
•https://bilimgenc.tubitak.gov.tr/makale/insan-beyninin-yapisi-nasildir
•Sevcan Ayaş KÖKSAL. “Okuma ve Okuyamamanın Nörolojik Hikayesi” http://dergipark.gov.tr/iupcd Psikoloji Çalışmaları / Studies in Psychology 37-1 (2017) 73-8
•Bahri KARAÇAY. (2011). “Okuyan beyin” Bilim ve Teknik, Eylül 2011.
•Ahmet Cevdet Paşa. “Peygamber Efendimizin (Sav) Hayatı” Çamlıca Yay.-2014