Kaliteli mürekkebi elde etmek için iki şey çok önemlidir. Birincisi işin, ikincisi sabrın ehli olmak.
Mürekkep, geçmişi milattan önce 2500’lü yıllara kadar dayanan ve yazı yazmakta kullanılan sıvı maddedir. Arapça’da “midâd”, “mismağ” ve “hibr”; Farsça’da “siyâhi”, “zekap”, “zügâlâb” gibi kelimeler ile ifade edilir. Türkler ise birden fazla maddeden oluşması hasebiyle yüzyıllarca insanlığı etkiledikleri eserlerini yazdıkları bu sıvı madde için “mürekkep” kelimesini kullanmışlar.
Zamk ve İsten Mürekkep
Mürekkepte en çok tercih edilen renk siyahtır. Siyah mürekkep, su ilave edilmiş zamk ile isin iyice karıştırılması ve ezilmesi ile hazırlanırdı. Kaliteli mürekkebi elde etmek için iki şey çok önemlidir. Birincisi işin, ikincisi sabrın ehli olmak. Bu iki özellik varsa; sulandırılmış zamk, is ile birlikte mermer bir dibeğe konur ve şimşir tokmak ile başlanır dövülmeye. Kaliteli mürekkep elde etmek için tokmak ile dibeğin en az yüz bin defa buluşması gerekir.
Bazen, is ile zamkın iyice karışması için değişik yollara gidildiği de olurdu. Karışım bir şişenin içine konup, işlek bir hamamın kapısına asılır; açılıp kapanan kapı, şişeyi çalkalayınca içindekiler birbirine nüfuz etmiş olurdu. Ya da, karışımın konulduğu şişe, her yıl İstanbul’dan hareket eden Surre Alayı’nda yer alan bir devenin yüküne yerleştirilir; şişe sallana sallana Mekke Medine’ye kadar gidip gelirdi. Bu sayede mürekkep ayrı bir kutsiyete sahip olur, kıymeti daha da artardı.
Osmanlı’dan günümüze ulaşmış yazma eserlerde, hat levhalarında hâlâ canlılığını ve siyahlığını koruyan mürekkebin ana unsuru olan is; balmumu, bezir yağı, neft yağı, gaz yağı ve zeytinyağı gibi maddelerin yakılması ile elde edilmekteydi. Güzel koku vermesi için mürekkebe gül suyu ve amber katıldığı da olurdu.
Çam ve erik gibi ağaçların kabuk kısımlarından çıkan yapışkan bir madde olan zamka “Zamk-ı Arabî” denilmekteydi. Mürekkebe Bir Katkı da Mimar Sinan’dan Eskiden camiler devasa mumlarla ve kandillerle aydınlatılırdı. Mürekkebin ana maddesi olan is uçup gittiği için camilerin duvarlarını kirletirdi. Dâhîlikle nam salan Mimar Sinan, Süleymaniye Camii’ni inşa ederken her inceliği düşündüğü gibi bunu da düşündü. Hava akımını hesaplayarak Haliç kapısı üzerinde bir odacık inşa etti.
Cami içindeki hava, dışarı çıkmadan önce bu odacığa uğruyor ve taşıdığı isi buraya bırakıyordu. Görevliler odada biriken isi belli aralıklarla toplayıp gelen medrese talebelerine, mürekkep ustalarına veriyorlardı. Osmanlı zamanında bu odaya “is odası” yahut “süs odası” deniliyordu.
Kaynaklar: M. Uğur Derman, “Mürekkep”, DİA, XXXII, s. 46; Mübahat Kütükoğlu, Osmanlı Belgelerinin Dili (Diplomatik), İstanbul 1998; Mehmet Zeki Pakalın, Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, II, İstanbul 1993.