İslamiyet’in Kırgızistan’da İlk Günleri

Orta Asya’da 8 Ziyaret Mahalli

İslam dininin Kırgızistan’da kabulü ve neşv ü nemâ (yayılma) bulması yaklaşık 1300 yıllık zamanı kapsıyor. Bu dönemde Orta Asya’da devletlerin kurulması ve yıkılması, milletlerin çarpışması ve bütünleşmesi, tarihi, kültürel örf adetlerin, değerlerin iç içe girmesi hadiseleri yaşanıyor. Yaşanan süreç Orta Asya’ya İslamiyet’i getiriyor lakin kolay olmuyor.

Fergana vadisi, Özbekistan ve Buhara dolaylarında yaşayan Müslümanlar “gül-i surh” adı ile düzenledikleri türbe ziyaretleri, güzel adetlerdendir. Kırmızı gül anlamına gelen “gül-i surh” güllerin açtığı mevsimde yapılırdı. Türbeler ziyaret edilir, Peygamberimize nispeten oralara gül bırakılır ve dua edilirdi. Özellikle Buhara yakınlarındaki Hâce Muhammed Bahâüddîn Nakşibend’in (k.s) türbesine gidilir, Kur’an-ı Kerim okunur, yemekler dağıtılır, toplanılan kırmızı güller bırakılır ve bayram havasında dönülürdü. Bugün gül-i surh eski hali ile unutulsa da birçok Rus ve Özbek kaynaklarında detaylı anlatılmıştır.

Orta Asya’nın samimi Müslümanları tarih içinde dini özellikleri olan birçok gelenek icra etmişler. Bu geleneklerden bazıları dini bakımdan güzel adetlerden sayılmıştır.

Gül-i surhun uzun süre devam etmesinde ve bu âdete insanların rağbet ederek tesir görmelerinde, şu iki hadis-i şerifin büyük etkisi olmuştur.  Molla Cami Hazretleri’nin Nefehât isimli eserinde nakledilen hadis-i şerif son derece dikkat çekicidir. “Kıyamet gününde müflis, hiçbir ameli olmayan kimse, Allahü Teâlâ’nın huzuruna ümitsiz bir halde gelir. Allahü Teâlâ ‘Ey kulum, falan yerdeki âlimi biliyor musun, falan yerdeki ârif zaatı tanıyor musun?’ diye buyurur. ‘Evet, tanıyorum.’ deyince Allahü Teâlâ ‘Onun hürmetine seni affettim.’ buyurur.” İmam-ı Gazali Hazretleri’nin İhyau Ulumi’d-din, adlı eserinde geçen diğer hadis-i şerifte ise şöyle buyruluyor: “Allahü Teâlâ’nın salih kulları zikredildiği zaman, oraya rahmet iner.”

Orta Asya ziyaret mahallerini incelediğimiz bu yazıda sekiz beldeyi ele aldık. Evliya kiramın daha fazla yerde metfun olduğunu ve türbelerinin ziyaret edildiğini biliyoruz, ancak yerimiz sınırlı olduğu için onları farklı yazıların konusu olarak programlamak gerekti.

Merv

Hazreti Osman (r.a.) zamanında fethedilen Merv, horasan havalisinin en güçlü merkezi idi. Orta Asya’nın Basra Körfezi’ne açılan noktasında, çok eski tarihlerde bile, gelişmiş su kanalları sayesinde yüksek teknoloji ile tarım yapılırdı. Fetihten sonra Horasan havalisinin vali merkezliğini yaptı. Bugün Türkmenistan sınırları içinde, Mary şehrine yakın bulunan tarihi Merv’in iki büyük türbesinden başka bir şeyi kalmamıştır. Bu iki türbe Sultan Sencar ve Yusuf el-Hemedânî Hazretlerine ait türbelerdir. Merv Selçuklular Devletinin başkentliği döneminde medreseleri ile meşhur idi. Sultan Sencer Merv’i medeniyet merkezi yapmaya çalıştığı yıllarda, ne tevafuktur ki Yusuf el-Hemedânî Hazretleri de bu mahalle yakın civarda irşadi hizmetlerini bulunuyordu. Şimdi bu iki türbenin ayakta kalmasının bir inceliği olsa gerek Merv, Sultan Sencer döneminde en parlak dönemlerini yaşarken, manevi olarak da Yusuf el-Hemedânî Hazretleri gibi bir zatın hizmetleri ile şenlendi. İlk Persler tarafından doğudaki kavimlere set olarak kurulan şehir, Sultan Sencer’den hemen sonra zayıflamaya başladı. Beldedeki insan hayatı Sovyetler Birliğinin dağılmasına kadar devam etti. Şimdi ise eski güzel günler ziyaretçilerin artması ile tamir edilerek yeniden dönecek gibi.

Buhara

Çok enteresandır ki Buhara İskender’in doğu seferi yıllarından beri bilinmektedir. Daha da enteresanı Buhara kelimesinin ilk manasının “ibadet edilen yer” olmasıdır. Çünkü Buhara İslam tarihinde içinde yaşayan dua ehli sayesinde hep ilim ve ibadet ile zikredilmiştir. Bugün Özbekistan sınırları içinde yer alan şehir, ilk defa Kuteybe Bin Müslim (r.a.) tarafından fethedilir. Bu devirlerde Buhara şehri üç ana unsurdan oluşurdu. Kale, asıl şehrin bulunduğu şehristan ve dış mahallerin yer aldığı rabaz. Şehristan ve Kale’nin de içinde bulunduğu yer kısmın etrafı surlarla çevrili idi. Çevredeki halk İslamiyet’i kabul ettikçe surların tamirine gerek duyulmadı ve zamanla kayboldu. Samaniler döneminde şehir ilim ve kültür merkezi oldu. Bugün Buhara tarihi bir şehir olarak hayatını devam ettirmektedir. Son yıllarda Uluğ Bey Medresesi, Kalan Mescidi, Namazgah Camii gibi önemli tarihi binalarının yanında, Hace Abdulhalık el-Gucdüvani, Afif Rivgeri, Mahmut İncirfagnevi, Ali Râmîtini, Muhammed Baba Semasî, Seyyid Emir Kilal, Şah-ı Nakşibend Hazretleri (kaddesellahu esrarrahüm) gibi zatların türbeleri hâlâ ilk günkü gibi ayaktadır. Son yıllardaki ziyaretçi artmışı yöneticileri harekete geçirmiştir. Artan ziyaretler şehrin diğer tarihi eserlerinin tamir edilmesine vesile olmuştur. Bunun yanında tamir edilmeyi bekleyen eserler de vardır.

Türkistan

Biz Türkistan kelimesini Müslüman Türklerin yaşadığı bütün Orta Asya coğrafyası için kullanırız. Ancak Türkistan, Kazakistan sınırları içinde nispeten küçük bir beldedir. Hoca Ahmet Yesevi Hazretlerinin irşadi hizmet yaptığı bu şehir, çoğunlukla onun adı ve faaliyetleri ile bilinir. Hazreti Türkistan olarak da bilinen Hoca Ahmet Yesevi, Hace Yusuf el-Hemedani’nin (r.a.) talebelerindendir. Kendisi Merv bölgesinden çıkarak kuzeye, Çimkent’i geçip şimdi külliyesinin olduğu Türkistan muhitine gelmiştir. Hoca Ahmet Yesevi burada yetiştirdiği Hacı Bektaş’ı Veli gibi talebelerini dünyanın dört bir yanına göndermiştir. Şimdi Çimket ve Türkistan havalisinde ziyaret mahalli olarak bilinen Hoca Ahmet Yesevi külliyesi Emir Timur tarafından yapılmış, 2002 yılında da tamir görmüştür. Yüksekliği 30 metreyi bulan mimari eser şehrin en görkemli eseridir. Ziyarete gelenler bu muhteşem yapıyı gezdikten sonra, meydanın hemen solunda Hoca Ahmet Yesevi Hazretleri’nin ahir ömründe toprak altında yaşadığı yeri ziyaret ederler. Şimdi müze olarak tanzim edilen yer, Peygamberimize hürmeten 63 yaşından sonra Hoca Ahmet Yesevi Hazretleri tarafından hayat sürülmüştür. İbadetlerini yaptığı, talebe okuttuğu ve misafirlerini kabul ettiği yerler, bugün ziyarete gelen yüzlerce insanı tesir altında bırakmaktadır.

Duşanbe

Tacikistan havalisi İslamiyet ile 720’li yıllarda tanışır. O yıllarda bu bölgede Türkiş’ler hüküm sürmektedir. Halk İslamiyet’e çoğunlukla Abbasiler döneminde geçer. Tacikistan’ın başkenti Duşanbe son yıllarda Orta Asya’da ziyaretçisi artan şehirlerden birisi. Şehri ziyarete gelenlerin iki maksadı var. Birisi hâlâ bozulmayan tarihi mistik yapısı. Diğeri ise tarihi mekanları ve ziyaret yerleri. Ziyaretçiler Duşanbe Hisarkale’ye bahar aylarında rağbet ediyorlar. Türbe ziyaretlerinde ise Müslümanlar Gissar Vadisi’nde Yakub-i Çarhi Hazretleri’ni en başta tutuyorlar.

Semerkand

Özbekistan’ın orta kısmında yer alan, Maveraünnehir bölgesinin bu güzel beldesi Müslüman seyyahlar tarafından akarsuları, yemyeşil bitki örtüsü, temiz havası ile cennete benzetilmiştir. Tıpkı İstanbul’da olduğu gibi Semerkand’da ilk fetih sırasında şehit düşen sahabe-i kiramın kabirleri bile bugün hâlâ ziyarete açıktır. Hazreti Abbas’ın (r.a.) oğlu Kusem Bin Abbas (r.a.) bölge halkı tarafından sevilmekte ve kabri ziyaret edilmektedir. İbn Batuta eserinde bu sahabe-i kiramın kabrinin şehrin girişinde olduğun zikreden. Ve kabre karşı bölge insanının ne kadar yakın alaka gösterdiğini anlatır. Hatta sonraki dönemlerde onun kabri yanına, birçok alim defnedilmiş, adına medrese inşa edilmiştir. Bundan başka Semerkand Ubeydullah Ahrâr Hazretleri’nin şehri olarak bilinir. Kabri şerifleri şehrin en görkemli binalarından Mescid-i Ahrar’a yakın yerdedir. Ziyaretçiler yaz kış mescidine gider namaz kılar, kabrine ulaşır dua ederler.

Surhanderya

Surhanderya Özbekistan’ın güney ucunda bulunan Afganistan sınırındaki yönetim birimi. Tirmiz ve Denav iki büyük şehri var. Bu iki büyük şehrinde birçok medrese ve tarihi cami bulunur. Ancak tarihi mekânların çoğu tamire muhtaçtır. Ancak Alâüddin Attar Hazretleri’nin Surhendarya’daki mescidi ve kabri şerifleri, sürekli tamir görmüş. Mezarına dikilen velayet alameti sancağı dâhil bu güne kadar ulaşabilmiş. Muhammed Zâhid Bedahşî Hazretleri’nin Surhanderya’daki kabri şerifleri ve velayet emareti tuğu eşliğinde ziyaretçilerini kabul ediyor. Surhenderya ve Denav aslında ulaşımı kolay olmayan iki şehir. Özbekistan’ın başkent Taşkent’ine ulaştıktan sonra 670 km kara yolu ile gitmek gerekiyor. Şayet Semerkant’tan gidilir ise 350 km. Azıcık meşakkat olunca geri durmak olmaz. Burada Denav’da metfun Alâüddin Attar Hazretleri’nin şu sözü akla geliyor: “Meşayihin kabirlerini ziyaretten elde edeceğin fayda, onları bilip tanıdığın kadardır.”

 Kaşkaderya

Kaşkarderya, Surhanderya ile Semerkant arasında yine Özbekistan şehridir. Hace Derviş Mehmet Hazretleri ile Mevlana Muhammed Hacegi Emkengi Hazretlerinin kabri şerifleridir. Kaşkarderya’nın en büyük şehri Karşi ve sonradan ismi Şehr-i-Sebz olan Nesef şehirleridir. Akaid kitabının müellifi Ömer Nesefi Hazretleri’nin doğdu belde Nesef, halıları ile biliniyor. Bu yörede imal edilen dokuma halılar yüksek fiyatlara satılıyor. Yörenin yetiştirdiği alimler ve alimlerin yazdığı eserler, halılarından çok çok daha değerlidir.

Kırgızistan’ın bu güzel şehrine geçen yıla kadar İstanbul’dan doğrudan hava yolu ile ulaşılabiliyordu. Ancak şimdi Bişkek’ten aktarma yapmak gerekiyor. Böyle olsa bile Mevlana Siraceddin Hazretleri’nin ve onun talebesi Kurmancan Datka’nın bulunduğu Oş çok rağbet gören bir şehir. Özellikle halk kahramanı olarak kabul edilen Kurmancan Datka Kırgızistan’da herkes tarafından bilinip ziyaret ediliyor. Şehrin hemen yakınında bulunan bu iki ziyaret mahalli Kırgızlar’ın ve diğer Müslümanların gelip dua ettikleri bir mekan. Bundan başka Oş şehrinde Karahanlılar döneminde kalma, ağaç oymacılığının nadide işçiliklerinin bulunduğu Rabat Abdullah Cami ve medreseleri ziyaret ediliyor. Hazreti Süleyman Kıssası’nın geçtiği yerlerden olduğu söylenen, Tarihi Süleyman Dağı’da yine bu şehirde. Uzun, dolambaçlı bir yoldan çıkılarak ulaşılabilen dağın zirvesinde Babür Şah’ın Hazreti Süleyman’ın veziri Asaf İbni Burhiye yaptırdığı küçük türbe ondan çok Babür Şah ismi ile bilinir.

Yazıyı son bölümde ziyaret mahalli hatırlanan Mevlana Siraceddin Hazretlerinin şu iki beyti ile bitirelim.

Yekî lahza ez-û dûrî ne-şâyed

Ki ez-dûrî harâbî-hâ feyâzed

Beher hâlî ki bâşî pîş-i û bâş

Ki ez-nezdîk bûden mihr zayed

Ondan bir lahza uzak kalmak yakışık olmaz, zira uzaklıktan dolayı haraplıklar çoğalır. Her halükârda onun yanında ol, zira yakın olmaktan dolayı muhabbet artar. (Silsile-i Sâdât-ı Nakşibendiyye, Fazilet Neşriyat, 2016, s.337.)

Exit mobile version