Kendini Tanımak

Pek çokları hayatını sadece “yaşamak” yahut “yaşamış olmak” bilinçsizliğiyle sürdürür. Benliğinin farkında değildir, sınırlarını bilemez; kendini hiç tanımaz; belki de tanıyamaz. Hayatı bir gün tükeniverir ve geride kalan yalnızca posadır; yani yük, daha doğrusu atık! Kendini tanımak en güç ve en hayatî meselesidir insanın. Önce hayat felsefesinde, hayat görüşünde böyle bir problematik olmalı: kendimi tanımalıyım evvela demeli insan. Aksi halde işi, durumu ne olursa olsun yalnızca yaşayıp gider; “iki kapılı han”ın bir kapısından girer diğerinden çıkıverir!

Bir şeyi değerlendirmek, ondan istifade etmek, onu düzene sokmak önce onu tanımakla mümkün. Üniversite sınavına hazırlanıyorsan eğer, önce hangi noktada olduğunu tespit etmelisin; deneme sınavlarıyla yoklamalısın kendini. Bildiklerinin ve bilmediklerinin çetelesini çıkarıp çalışmalarını ona göre yönlendirmelisin. Yani ölçme-değerlendirme yapmalı ve işte ondan sonra çalışmalısın sıkı sıkı.

Tanımıyorsan şekil veremezsin kendine. Hayata dair tavsiye isteyen ya da ders çalışma prensibi soranlara cevabım şu oluyor: Önce kendini tanı, maksadını belirle; sonra o doğrultuda çalış. Bu tavsiyenin ilk kısmı için de “okumak” gerek, kitaba eğilmek, emek sarf etmek, düşünmek gerek.

Evet, kendini keşfetmek, ne olduğunu, ne olmadığını, neye gücünün yetebileceğini ve neye yetmeyeceğini bilebilmek ancak bu yolla mümkün. Kendini keşiften sonrası çok daha kolay. Zira kendini keşfeden kişi maksadını belirler; olmak istediklerini hayal eder bir bir. Sonra bu doğrultuda ter döker, didinir. Yılgınlık yaşamaz mı hiç? Elbette yaşar; fakat onu yeniden ayağa kaldıracak, yeniden motive edecek dürtüler hazırdır: hayalleri! Kendini bilmeyen ise hayatın baharında tanışır mağlubiyetle! Liseyi bile zoraki bitirebilir. Üniversiteyi kazanması mucizedir adeta. Fakat bu mucize bile “yeni bir hayat”a kanatlandırmaz onu. Onun yeni bir hayatı olmaz ki; olamaz!

Çünkü hayalleri yoktur onun ya da hayal kurmasına yardımcı olacak bir benliği..

Exit mobile version