Komşuluk öldü diye başlayıp eski komşulukları yâd edenler pek dertlidir. Onlara göre komşuluk gerçekten öldü: Eskiden böyle miydi canım? Komşuluk kıymetliydi, komşular önemsenirdi, evde yoksak “Komşuya gitmiştir.” denirdi. Bizi komşumuzdan sorarlardı, işin ucunda konu komşuya rezil olmak vardı, hâdiseleri komşudan duyar biz de komşulara haber verirdik. Bir hâcetimiz varsa komşudan isterdik, komşu kızı almak kalaylı kaptan su içmek gibiydi, komşu komşunun külüne muhtaçtı. Komşuda pişer bize de düşerdi, ev almaz komşu alırdık, komşusu açken tok yatmak olmazdı. Komşunun sakalını yoldularsa sen de sakalını kazıtırdın, gülme komşuna gelir başınaydı, kötüsü bile insanı mal sahibi yapardı.
Yitip giden sadece komşuluk değil elbette: “Eskiden meyveler, dalından yenirdi; böyle hormonlu şeylerle beslenilmezdi!… Bizim zamanımızda saygı vardı saygı! Büyük büyüklüğünü bilirdi, küçük küçüklüğünü. Nerde o eski bayramlar?…” Yakınma mı dersiniz hasret mi dersiniz adına, fırsatını buldukça bugünü geçmişle mukayese edenlerden benzer cümleler duyarsınız.
Şikâyetçi olunan hususların müsebbibi olarak da ekseriyetle “devir” yahut “şehir” gösterilir.
Oysa zamanı da mekânı da insandan bağımsız düşünemeyiz. Komşuluk öldüyse yahut ölmekteyse bunun sebebi öncelikle komşulardır. Komşu kimdir? Birbirine yakın yerde oturan kimseler değil midir?
Aynı devirde, aynı bölgede yaşayan insanlara komşu denir. Şehirde ikamet ediyorsanız köyde yaşayanla komşu olamazsınız. Yirmi birinci yüzyılda yaşıyorsanız iki asır öncesinden komşular edinemezsiniz. Komşular yanı başınızda. Kapı komşusu derler ya, buna en uygun düşen de apartman hayatı aslında.
Yaklaştıkça uzaklaşan komşuluk
Şehirde, iç içe bir hayat. Altlı üstlü oturuyor, sokak kapısından önce komşu kapısını görüyorsunuz. Eskiden bahçe duvarları sınırdı, şimdi odaların duvarları ortak.
Gelin görün ki yaklaştıkça uzaklaşıyorsunuz. Çocuğunuzu komşu teyzesiyle birlikte okula gönderemiyor, evdeki küçüğü de kimseye emanet edemiyorsunuz. Çocuklarınız için bir desteğe ihtiyacınız varsa yakınınızdakilerden uzak durduğunuz için, uzaktaki yakınlarınızı çağırmak zorunda kalıyorsunuz. Çok şükür komşunun külüne de muhtaç değilsiniz artık. Gardırobunuz, buzdolabınız tıka basa dolu. Hem zaten dört bir taraf çarşı pazar.
Komşuyu sadece ihtiyaç hâlinde başvurulan, yardımı istenen kimse olarak görmek doğru değil elbette. Acil durumlarda polisi, itfaiyeyi, ambulansı arasın diye, sırf kendi menfaatiniz için komşuluk etmezsiniz. Komşuluk kendinizden önce, en azından kendiniz kadar, başkasını da düşünmektir. Komşuluk karşılıklı itimattır (güven), sevgidir, saygıdır. “Mevtâyı nasıl bilirdiniz?” suâline en içten cevabı komşular vermelidir.
Komşu başka komşuluk başka
“Kurt komşusunu yemez.” (Böri koşnısın yemes.) denmiş yüzyıllar önce. Hâlâ komşularınız var, hem de eskisinden fazla. Fakat komşuluk yok. Çünkü komşu olmak başka, komşuluk etmek başkadır. Taşındığınız anda komşu olur, tanıştığınız anda ise komşuluk etmeye başlarsınız. Bu tanışıklık dertleri dinlemeyi, sıkıntıları paylaşmayı, sevinçlere ortak olmayı ve hassasiyetlere özen göstermeyi temin ediyorsa, orada iyi komşuluk ilişkileri var demektir.
Komşuluğu öldüren komşular
İşte işin sırrı: Komşuluk hakkına riâyet etmek, komşunun ihtiyaçlarını, hassasiyetlerini dikkate almak. Bu hassasiyeti göstermeyenler düşüncesiz insanlardır. “Düşüncesizler hırsızların en zararlılarıdır; zamanınızı ve neşenizi çalarlar.”
Komşuluğu yok eden davranışlardan biri işte bu duyarsızlıktır. Çat kapı gelip saatlerce insanı meşgul eden kimseler, komşularını zor durumda bırakırlar ve komşuluğu zehirlerler.
Zamansız ziyaretlerle komşusunu rahatsız edenler, onları bahaneler üretmeye, hatta kapı deliğinden sessizce bakıp evde yokmuş havası vermeye zorlarlar. Vakitli vakitsiz çıkıp gelenlere o kapılar açılmaz olur ve yine komşuluk zarar görür. O evde çocuklar varsa ve bu duruma tanıklık ediyorlarsa gerisini varın siz düşünün. Bir de planlı programlı yaşanmadığında kişiyi strese sokan şehir hayatı var, yoğun ve telaşlı iş günlerinden sonra insanların dinlenme ihtiyacı var, tatil günlerinde kendilerine ve ailelerine zaman ayırma arzuları var, mahremiyet var.
Müsait zamanlı komşuluklar
“Müsaitsen geleyim?” sorusu bile sıkıntıya sebebiyet verebilir.
O an hazırlıklı olmadığı için komşusunu (müsafirini) kabul edemeyecek olanlar mâzeret üretmeye başlarlarsa çocuklarını da yalancılığa alıştırmış olurlar. Bu sebeple “Ne zaman müsait olursun?” sorusunu tercih etmek daha güzeldir.
Aniden çıkıp gelen komşular, belli ki programlı bir hayat yaşamıyorlar. Onların bu programsızlığı, düzenli bir hayata sahip
olan kişileri boğabilir. Size her gelişinde telefonla vesaire önceden randevu alan bir komşunuz, nezâket gereği belli etmese de, sizin aksi davranışınızdan rahatsızdır.
Haber vererek, müsâade alarak yaptığınız ziyâretlerde komşuluğun tadına varırsınız. Çünkü sizi müsafir edenler bunu programına almış, sizi hayatına dâhil etmiştir. Birileri size gönüllü olarak zaman ayırıyorsa onun için önemlisiniz demektir. İnsan ise ehemmiyet verdiklerine hayatında yer ayırır.