Ak akçe kara gün içindir. Ne güzel demiş ecdat; akçeni iyi kullan, savurma ki sonra zor gününde lazım olsun. Sonra ne olur? “Beş kuruşun hesabını vermek için kırk takla atarak” azıcık para için her şeyi yapar; sonra “kör kuruşun hesabını” veremeyecek derecede kalır ve gün gelir “kuruşu kuruşuna” ödemek durumunda kalırsın.
Alışverişler, eskiden takasla yapılır, takas edilecek ürünlerde değerli olan, belirleyici olurdu. Bu değer ise kültürden kültüre değişirdi. Bazen yapılan iş karşılığı ücret olarak, bir ürün verilirdi. Hatta öyle olurdu ki o ürün, ücretin ismi olurdu. Mesela Roma İmparatorluğu döneminde askerlere maaş yerine tuz verilmiştir. Günümüz İngilizcesinde, bu altyapıya uygun olarak Latincede tuz anlamına gelen “salarium” kelimesinin kökü olan “sal”dan türetilmiş ve maaş anlamına gelen “salary” kelimesi kullanılır.
Para deyince aklımıza ilk gelen, madeni paradır. Onu da ilk icat edenlerin Lidyalılar olduğu söylenir. Coğrafyaya, devletin gücü ve zenginliğine göre basılan paranın madeni ve dolayısıyla da değeri değişmiştir. Bu paralar, madenine göre de isimler almışlar, etkilediği devletlerin mali sistemlerinde ve kültürlerinde de değişim ve dönüşüme uğramışlardır.
İşte bu yazıda değişim ve dönüşüme uğramış ve bir kültür birikimine vesile olmuş bazı paralar ve oluşturdukları kültürden bahsedeceğim. Bu kültürün besleyicisi ise ekonomideki hareketliliktir. Hareketlilik, ekonomi sahasında negatif yönde olduğu süreçte durum birçok şey için olumsuzdur. Kıtlık ve darlık zamanlarında paralar, edebiyatta edebî birikimin önemli bir materyali olmuştur. Ve ilginçtir ki bu isimler hiçbir sayı sıfatıyla miktar olarak belirtilmezler. Gelin; kuruş, mangır ve meteliğin serüvenine bir göz atalım.
Kuruş
Mesela güncel para birimimizde de olan kuruş, yüzyıllar boyunca birçok değişim ve dönüşüme uğramış ve günümüzde son şeklini almıştır. Ama bu süre içinde dilimize de çok güzel bir veri sağlamıştır. Kuruş kelimesi 13.yy Avrupası’na kadar gider. Avrupa’da maden darlığından dolayı yaklaşık 1 gram ağırlığında veya daha küçük gümüş sikkeler tedavüle girmiştir. Ancak yeni gümüş madenlerinin bulunmasıyla daha büyük büyük gümüş paralar basılmaya başlanmıştır. İtalya’da buna iri gümüş para anlamına gelen “grosse” ismi verilmiş, Osmanlı’ya da bu para “guruş” olarak girmiştir. Uzun yıllar kuruş, önemli bir ödeme aracı olarak kullanılmıştır. Bizdeki gümüş paranın karşılığı, aslında akçedir. Diğer madenlere göre daha beyaz olmasından kaynaklı bu isim verilmiş olmalıdır.
Osmanlı’da ise yüzyıllarca bir para birimi olarak kullanılsa da yaşanan savaşlar ve ekonomik sıkıntılardan kaynaklı olarak içerisindeki gümüş oranı iyice düşürülmüştür. Değerini kaybederken konumunu da kaybetmiştir. Günümüzde ise en küçük para birimimiz olarak varlığını devam ettirmektedir.
Ancak bu birim, geçmiş dilimizde ekonomik kullanımı dışında atasözü ve deyim olarak da bazı hatıralar bırakmıştır. Ak akçe kara gün içindir. Ne güzel demiş ecdat; akçeni iyi kullan, savurma ki sonra zor gününde lazım olsun. Sonra ne olur? “Beş kuruşun hesabını vermek için kırk takla atarak” azıcık para için her şeyi yapar; sonra “kör kuruşun hesabını” veremeyecek derecede kalır ve gün gelir “kuruşu kuruşuna” ödemek durumunda kalırsın.
Yetmiş seksen yıl öncesinde tedavüle giren bir paramız var ki bu münasebeti farklı bir boyuta taşıyor. Kimi yerde delik kuruş kimi yerde de delikli kuruş denilen 1 kuruşluk ve 2.1/2 kuruşluk paralar tedavüle sunulmuştur. Maddi karşılığının düşük olmasından kaynaklı bazı ev işlerinde, pul olarak kullanılmıştır. Bu değerinden yola çıkarak bazı yörelerde, hareketleri beğenilmeyen, hoş karşılanmayan kişilere “tabiatı/tabiatın delik kuruş etmez”, derler. Bu da dilin üretmeye devam ettiğine güzel bir örnektir.
Paraya ihtiyacı olan kişi ya meteliğe muhtaçtır ya da meteliğe kurşun atıyor/sıkıyordur. Hele meteliksiz kaldıysa vay hâline. Paranın değersizliği neyse de asıl değersiz olan insansa o zaman metelik etmez. Çünkü asıl olan; insanın değeridir.
Mangır
Mangır, nakit anlamına gelen Moğolca mungun/mongon sözünden geldiği söylenmektedir. Bakırdan yapılmış, iki buçuk para değerinde sikkedir. Osmanlı Devleti’nde belirli dönemlerde tedavülde olmuştur. Değerli olduğu dönemlerde bir deyime konu olmazken, değerini kaybettiği dönemlerde ise maddi durumu ifade etmek anlamında deyimleşmişlerdir. Çok para kazanan birisi “mangır keserken”, çok harcama yapan kişiler de “çok mangır eritmişlerdir”.
Mangır tabiri paranın dışında bir başka alanda daha kullanılır. Bakırdan yapılan kaplar eğer kalaylanmazsa paslanır. Böyle paslanıp kullanılamayan kaplara da “mangırlaşmış” derler.
Metelik
Osmanlı Devleti’nde, Sultan İkinci Mahmut Han döneminde bastırılan yeni gümüş sikkelere verilen isimdir. Fransızca maden anlamına gelen “metallique” kelimesinden gelmektedir. Ekonomik değeri düşük bir paradır. Deyimlerde de bu yönüyle ön plana çıkmıştır. Paraya ihtiyacı olan kişi ya meteliğe muhtaçtır ya da meteliğe kurşun atıyor/sıkıyordur. Hele meteliksiz kaldıysa vay hâline. Paranın değersizliği neyse de asıl değersiz olan insansa o zaman metelik etmez. Çünkü asıl olan; insanın değeridir.
Para – Pul
Devletçe bastırılan, üzerinde değeri yazılı kâğıt veya metalden oluşan ödeme aracına verilen isim ya da kazançtır. Farsça parça anlamına gelen pâre kelimesinden bozmadır. Günümüzde en yükseğinden en alçağına kadar tüm para birimlerini ifade etse de kullanıldığı dönemde düşük değerlidir.
Pul ise akçeden küçük, metal paraya denmektedir. Para biriminin en değersizidir. Deyimlerde para ile beraber karşımıza çıkar. Mesela paranın hiç değeri kalmadıysa para, pul olmuştur. Huyu beğenilmediyse, kötüyse kuruşta geçen deyime benzer şekilde beş para etmez birisi oluverir, bir kimse. Ya da başka birisi bir kişinin haysiyetini düşürür, değersizleştirir ve onu beş paralık ediverir. Madenden kopan para için “Altın, paradır, geri kalan her şey kredidir.” denilir.
Hülasa para, insanı zelil de eder vezir de. Bazen kendisi etmese de edebiyatın incileriyle birileri de rezil ediverir de belki farkına bile varmayız. Onun için paranın değerinden önce kendi değerimizi bilelim, koruyalım ki ayağa düşmeyelim. Çünkü paran yere düşse de değeri kadar kıymet varken, değeri düşen insanın onun kadar da kıymeti olmuyor. Vesselam.