Sahildeki müzenin yanı başında, karşıda Hint Okyanusu, sağda, adayı saran ve onlarca teknenin şenlendirdiği boğazın akışını izlerken, bu müstesna caddenin mülkiyetine emanet edilmiş taburelerden birisine ilişiveriyoruz. Adanın tek ve en işlek caddesinin müstesna olmasının birçok sebebi var. Bunlardan en önemlisi, aracısız tarihî yolculuğa çıkarıyor olması.
Kenya’nın Hint Okyanusu kıyısında Lamu Adası, Mombasa’ya 8 saatlik uzaklıkta. Kara yoluyla gitmek tehlikeli görüldüğü için Mombasa’dan ya da Nairobi’den uçakla gitmek gerekiyor. İlk önce yakındaki Manda Adası’na, oradan da tekneyle Lamu’ya 20 dakika süren deniz yolculuğu var.
Manda Havalimanı, nevi şahsına münhasır. Uçak pisti ile bekleme salonu arasını, bahçe kapısı ve çitler kapatıyor. Dolayısıyla giden yolcular açık havada, bahçede oturur gibi bekliyorlar.
Pervaneli uçaktan inenler, çantalar ellerde bir limandan diğerine doğru adımladıklarının farkında değiller. Havalimanından, yat limanına 150-200 adımlık yürüme mesafesi var. Bu mesafe, 3 merhaleden oluşuyor. Önce beton kısımda çantalar aheste aheste çekiliyor. Asfaltlanan yerde bir yavaşlama yaşanıyor. Hemen arkasından şose yolda çantalar omuzlara alınıyor ve Afrika gerçeği başlıyor.
Lamu Adası’na yolcu taşıyan botlara biniliyor, yolcu başı 150 Kenya Şilini (yaklaşık 1.5 dolar) ödeniyor.
Dünyanın neresinden yola çıkarsanız çıkın, kara, deniz ve havadan oluşan üç vasıta kullanarak, 10 saatin üzerinde bir yolculuk yapmış olacaksınız. Adaya ilk ayak bastığınızda çok uzaklara geldiğinizin farkına varacaksınız. Birkaç dakika sonrasında da zamanda yolculuk yaparak geçmişe geldiğinizi bile zannedebilirsiniz.
Uzaklara gitmek kolay da geçmişte yaşamak zor. 1950’li yılların siyah beyaz belgesellerinde yaşadığınızı düşünün. Dar, iç içe geçmiş sokaklar, adanın dokusuna işlemiş tarihî binalar ve o kadar telaşın arasında sürekli selam veren ada halkı…
Adada motor sesi veya korna gürültüsü yok. Ulaşım için araba kullanılmıyor. Her şey merkeplerle taşınıyor. Ara ara bir iki bisiklet görünüyor, o kadar.
2001 yılında UNESCO, adayı “Lamu Old Town” adıyla dünya mirası listesine almış. Çok eski tarihî yapılar, sahildeki iki müze, bir han konağı, tarihî camileri koruma altında. Buraların hepsini merak ediyoruz. Merakımızı gidermeye müzeleri gezerek başlamak yerinde olacak. Müzeden sonrasını adanın çarşısı, pazarı, dar sokakları, camileri, medreseleri, misafirlikleri, enteresan eşek hastanesi ve sayfiye yerleri takip edecek.
Sokaklar müze, müzeler sokak gibi
Konak Müzesi pazar yerinin içinde. Kapıdaki görevli olmasa insan müzeye girdiğini bile fark edemeyecek. Ulusal Lamu Müzesi, hemen sahilde limanın karşısında ve burada adanın tarihi saklı. Adanın tarihine çentik atan simaların fotoğrafları girişte. Adada yapılan ve ses getiren etkinliklerden her biri, giriş katın muhtelif duvarlarında kendine yer bulmuş.
İkinci kattaki odalar, 1940’ların Lamu’sundan dondurulmuş gibi. Tarladan sofraya Hindistan Cevizi’nin her hali mutfak kısmında sergileniyor. Oturma odası Umman sitilinde harika pencelerden oluşuyor. Bunlardan birinden başınızı uzatıp baktığınızda, sizin gördüğünüz fotoğraf karesi, 100 yıl önce yaşayan konağın sahibinin gördüğünden farksız olacak.
Müze içerisinde her birinin deseni ve işlemesi farklılıkta yarışan kapı ve pencereler dikkat çekici. Umman usulü ince ağaç oymacılığının mahsulü kapılar, ağacın demirle uyumunun ürünü Gujarat sitili pencereler ve daha sade Lamu sitili ağaç oyması küçük ev eşyalar… Gördüklerimiz arasında, Bajun usulü konak giriş kapıları oldukça görkemli ve akılda kalıcı.
Umman, Gujarat, Bajun, Zanzibar, Siyu isimleri, müze gezisi boyunca sık sık karşımıza çıkan yer adları oluyor. Adanın tarihinde iz bırakan bu yer isimleri, Afrika Kıtası, Arap Yarımadası ve Hindistan’dan. Anlaşılan o ki bu küçük adada, tarih içinde buralardan medeniyet seferberliği yaşanmış.
Ada insanı ve klimalı sokaklar
Müzede görülenler hayli ilginçti. Gördüklerimizi ve not ettiklerimizi hafızamızın torbasına doldurup ağzını büzdük. Gösterişli tarihî binadan çıkıp izbe denebilecek ama oldukça hareketli dar sokaklara doğru yola koyulduk.
Adada o kadar güzel sokaklar var ki, sanki özenle dizayn edilmiş, bir müzenin, sürekli seyir alanın parçası gibi. Sarı binaların arasında, üç kişinin yan yana ancak yürüyebildiği, tezgâhlarında tropikal meyve bulunduran seyyar satıcılar, hiç durmayan merkepler, bu kadar sıcak nasıl hareket edebiliyorlar?
Sebebini Cahit Bey anlatıyor. Lamu Adası’nda araba girmeyen dar sokakların bu şekilde yapılma sebebi, insanları sıcaktan korumak. Gördüğümüz kadarı ile sabah 9’dan akşam 6’ya kadar insanlar ara sokaklardan ayrılıp sahil tarafına hiç geçmiyorlar. Çünkü ortam klimalı.
Sokakların bir ucu tepeye diğer ucu sahil kısmına çıkıyor, güneş girmiyor ve sürekli sahilden tepeye doğru tatlı bir akım var. Buradaki mimarlar ve şehir planlamacıları doğal hava akımına kafa yormuşlar. Yapılan binalarda sokaktaki akımdan istifade edebilmek için havalandırma menfezleri konulmuş. Sokak ana klima merkezi, ev o merkezden kendi payını alan yer olarak konumlandırılmış.
Cami ve medreseler üzerinden tarihe yolculuk
Çakıl taşı yüklü merkeplerin peşi sıra, dar sokaklardan rıhtım tarafına serin serin yürümek hayli keyifli. Rıhtım boyunca sahilden yürüyüp Merkez Camii ve medresesine doğru medcezirin “med” hali insanı şaşırtıyor. Okyanus karaya doğru, bir metre yukarıya çıkmış.
15-20 dakikalık bir yürüyüşten sonra külliye diyebileceğimiz yerin, “Manswabu” isimli kapısının önündeyiz.
İçerisi oldukça kalabalık, kapılardan dışarıya, caddeye doğru uzanan ve bütün meydanı dolduran ilahi sesi. Sesin sahibi çocuk, geniş bir halkanın içinde oturuyor. Mevlit programı yoğun katılımlı oluyor ve gün boyu sürüyor. Aralarda yemek ikramı var. Program yatsıdan sonra bitiyor.
Büyük külliyeyi karşıya alan, içinde yüzlerce değerli nadir eser kitapların bulunduğu, meydana bakan kütüphanede otururken, Lamu’nun tarihine kısa bir yolculuk yapmak yerinde olacak. Bakalım adanın geçmişine bakarak geleceği hakkında bir fikir sahibi olabilecek miyiz?
Svahili, Arapça “sahil” kelimesinden geliyor. “Lamu” Svahili lisanında “Kalem” demek. Bölgeye İslâmiyet 680’li yıllarda gelmiş. Yemen ve Ummanlı Müslümanlar medeniyetin oluşumunda önemli katkı sağlamışlar. Somali’den Kenya, Lamu, Tanzanya, Zanzibar hatta Madagaskar Adası’na kadar ortak kültür, ortak dil Svahili lisanında oluşmuş. Svahili lisanı bugün 150 milyondan fazla Müslüman Afrikalının ortak dili olmuş.
Beraber yaşadığınız kavimleri seçemezsiniz. Bazıları güzellikleriyle, size hiçbir yerde bulamayacağınız medeniyet değerlerini taşır, bazıları size iltica eder, bazılarıysa getirdiklerinden çok sahip olduklarınızı, ulaşamayacağınız ücra yerlere götürür.
Lamu Adası’nın güzel günleri, Portekiz ve İngilizlerin geldiği tarihlerde değişir. Gerek Hindistan güzergâhında stratejik noktada bulunmaları, gerekse geniş plajları, pırıl pırıl okyanusuyla, sömürge niyetiyle gelenlerin vazgeçilmezi olur. Yeni gelenler hiçbir zaman bunu açıktan dillendirmezler. Onların sözleri şunlar olur: “Bu kadar güzel bir adayı değerlendiremiyorsunuz, her taraf boş ve atıl, size medeniyet getireceğiz…” Hiçbir zaman işe yaramazsınız demez, hikayelerini onlarca defa anlatarak bölge insanını, işe yaramazlıklarına kendi içlerinden inandırmaya çalışırlar.
Bahsi uzatmadan, mevlit programı bitiminde tertip komisyonu ve program iştirakçileri ile yapılan kısa görüşmeye gelelim. Adada Şeyh Hüseyin Bedevî, tanınmış bir sima. Tedrisat, cami ve medreselerde, o ve ekibinin gözetiminde yapılıyor.
Talebeler, yurt dışına eğitime gönderiliyor. Bunların içinde Türkiye’ye gelenler ve döndükten sonra tedrisata devam edenler de var. Doğu Afrika’da bir zamanlar ehli sünnet kalesi bu yerler, yoğun asimilasyondan sonra şimdi yeniden bir avuç insanla eski keyfiyeti yakalamaya çalışıyor. Türkiye’ye gelen talabeler bu gayretin göstergesi.
Fakir öğrenciler eğitim masrafı olarak nakit para değil de öğle yemekleri için Hindistan cevizi, balık ve hatta adanın tek ulaşım aracı merkep veriyorlar. Bunu duyunca tebessüm, gülme noktasına kadar çıkıyor.
Söz konusu bir ada olduğunda “deniz, kum, güneş” üçlüsü, tabiatın zenginliğini vurgulamak için sık kullanılır. Bir zamanlar ilim merkezliğini yapan Kenya’nın Lamu Adası, denizin en temizine, kumun en beyazına, güneşin de ziyası muhteşem olanına sahip. Bunun yanında bir şeyi daha var ki o da başlarından hiç düşürmedikleri takkeleriyle minik talebeleri.
Dünyanın tek merkep hastanesi
Merkep konusuna gülmüştük, ama aslında adada merkep çok önemli. Normal bir merkep 100-150 dolar. Yarışmaya girenler 500-1000 dolar arası alıcı buluyor. Adada merkeplere özel hastane kurulmuş. Üşenmeden kalkıp 20 dakika yürüyerek varıyoruz Merkep Hastanesi’ne.
Demir kapıyı tıklatıyoruz, isminin Dr. Felix Rachuonyo olduğunu öğrendiğimiz veteriner hekim kapıyı açıyor. 15-20 merkep ön bahçede, daha ağır vakıa olanlar için iç kısımda odalar yapılmış. Ameliyat sonrası bakım odasına alınanlar da var. Dr. Felix hastaneyi gezdirirken duvardaki resimlere gözümüz takılıyor. Uluslararası basın konuya çok alaka göstermiş. Hastaneyle ilgili röportajlar, merkep yarışmaları ve haberler oldukça fazla. “Merkep” konusu ada isminin önüne geçmiş gibi.
Dr. Felix’in anlattığına göre adada 3000’den fazla merkep bulunuyormuş. Adanın iç kısmında hastanenin sığınak kısmı varmış. Terkedilmiş ve yaşlı olanlara ücretsiz bakılıyor, diğerlerinin sahibinden az da olsa ücret alınıyormuş. “Punda Poa Kazi Poa”, “Mutlu Eşek Mutlu Sahibi” sloganı ile hayvan sahiplerine bilgilendirme seminerleri yapılıyor. Sopa kullanmamak, yeterli beslemek en fazla üzerinde durdukları konularmış.
Maviye, yeşile ve Lamu’ya veda
Merkep Hastanesi’nden çıkışta, sırada misafirlik var. Cahit Bey’in davetiyle adayı, sahilleri, okyanusu ve daha uzakları gören teras kat, sessiz adaya daha bir sessizlik katıyor. Böyle bir yerde bile sivrisinekler faaliyette. Cibinlik, haşere ve sineklerden korunmak için yoğun olarak kullanılıyor.
Lamu Adası turistlere göre macera, deniz, kum ve bir de su altı safarisi demek. Turistliği bırakıp burayı yurt edinenlere göre, rastgele bir sayfasını açtığınızda okumalara doyamayacağımız kitap gibi.
Akşam uzandığınız yerden okyanus üzerindeki teknelerin ışıklarını izlemek ve dalgaların ufak ufak sahile vuran sesleri eşliğinde uykunun peteğini, masum hayallerin ve rüyaların balı ile doldurmak. Lamu Adası’nın saadeti de bu olsa gerek.
Her yerde bir ada sakinliği var. Bu sükûnet bile onca yolculuğa değer.
BU SAYIYI SATIN AL E-DERGİYİ SATIN AL