Mahatma Gandi’den Diklenmeden, Dik Durarak Müzakere Sırları

Müzakere Sırları

Koskoca Hindistan’ın ateşe konulmuş pişirilip pişirilip yenildiği zamanlardı. İngiltere’ye hukuk eğitimi almaya gittiğinde utangaç, cılız bir gençti. Barut ve silahla alınan, kan ve gözyaşına boğulan ülkeyi, şiddet kullanmadan kurtarabileceğini kimse beklemiyordu. 1947 yılında ülke bağımsızlığını kazandığında herkes şunu anladı, bazen sessiz direniş, şiddet içeren savaşlardan daha etkili sonuç verebiliyor.

Mahatma Gandi’nin ülkesini bağımsızlığa götüren süreçteki yaptıkları, kişisel gelişim kitaplarında oldukça sık yer bulur. Yazarlar, kitaplarını satabilmek için fazlaca cilalarlar. Bir Hintli olarak İngilizlerin temsilcisi konumunda Afrika’da bulunması ve sömürgecilere hizmet etmesi, bağımsızlık anlayışı açısından oldukça problemli yerde akıllara kazınmış duruyor. Ama onun ülkesi için yaptığı sıra dışı şeyler, fikir ayrılıklarını tartışmadan, güzellikle müzakere ederek halletmek isteyen yöneticiler için bulunması güç detaylar barındırıyor.

Farklı düşünce yapısına sahip insanlarla iş yapmak doğal bir şeydir. Sözgelimi, amiriniz ya da çalışanınızla fikir ayrılığına düşmeniz, olası bir durumdur. Önemli olan, fikir ayrılıklarından doğan tartışmaları, hırgür durumuna düşürmeden, istişare-müzakere seviyesinde halletmektir. Zira tartışmalarda genelde sesi çok çıkan başarılı gibi görünür. Doğru fikri savunan kişi sessizliğe bürünebilir. Böylesi durumlar bazen de “arkadan dolaşma”, “saman altından su yürütme” gibi iş yerinde memnuniyetsiz ortam oluşturabilir.

Bazı kritik noktaları bilerek, işe dahil olan herkesin fikrini açık açık dile getirmesi, memnuniyetsizliği asgarî düzeye indirir. Tartışma ve polemiğe düşürmeyen müzakere detaylarına geçmeden, konuyu kolaylaştıracak olan Gandi’nin hayatını kısaca özetleyelim.

Amaca giden yolda kullandığı farklı araçlar

1915 yıllarının Hindistan’ına gidelim. Ülke sömürü altında, sömürenler tam bir sistem içinde işlerini nasıl yapacaklarını iyi biliyorlar; lakin sömürülenlerin bundan kurtulmak için geçerli stratejileri yok. Her kafadan bir ses çıkıyor. Coğrafya temelli düşünen var, ırk ve din temelli kurtuluş hareketi planlayan var. Bir taraftan da “Boş verin stratejiyi falan, doğrudan saldırıp bunları ülkemizden kovalım.” diyen güruh var. Gandi ise bu işi kimsenin burnu kanamadan çözmenin yolunu arıyordu.

Yaptığı grev ve yürüyüşlerde kendine vurulduğunda el kaldırmadı, düşmana hamle yapmadı, taraftarlarına şiddet gördüklerinde tartışmamalarını, kavga etmemelerini söyledi. Hareket etmedi, sadece “Bizi, bize bırakın.” dedi.

Bağımsızlık işine ayaklanma, şiddet ve taşkınlık karıştığında, genel grev çağrılarını hemen iptal ediyordu. 1930 yılında bağımsızlık yolunda önemli merhalelerden biri olan “tuz yürüyüşü” yapılıyordu. Maksat İngilizlerin tuz tekelini kırmaktı. Yürüyüş bitti, tuz fabrikalarının olduğu yerde bazı Hintliler, İngiliz sivillerini öldürdü. Gandi, bağımsızlık hareketini askıya aldı. Gerekçesi enteresandı, “Bağımsızlık için henüz hazır değiliz.”

Pasif direniş, sivil itaatsizlik, şiddetsizlik felsefesi, onun yaptığını tanımlamak için üretilen kavramlar oldu. Sonraki yıllarda onun, amaca giden yolda kullandığı farklı araçlar, insanlar tarafından toptan tüfekten daha etkili görüldü.

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından İngilizler, Hintlilerin kaytarmadan savaşa destek verdikleri için Hindistan’a bağımsızlık vermeyi telaffuz etmeye başladılar. Gandi’nin kendi ülkesinde şiddeti durdurmak için çalışırken dünyanın diğer yerlerini ateşe vermeye giden vatandaşlarına ne söylediğini bilemiyoruz.

Neticede, Gandi’nin kendi ülkesinde yaptığı çalışmalar İngilizlere, Hintlileri ezmeleri için gereken haklı gerekçeleri vermedi. 1930 yılında barış ödülüne aday gösterildi lakin alamadan öldürüldü. Bugün Hindistan’da onun doğum günü resmî tatil olarak kutlanıyor ve ülkesinde Bapu, “Ulusun Babası” olarak anılıyor.

Karşı tarafın resmini eksiksiz okumak

Koyunlar için hayvan yemliğine hiç saman attınız mı? Koşturup gelirler ve birbirlerine tokmak vura vura samanlarını yerler. Başını kaldırıp baksa, onun samanı ayrı, kendisininki ayrıdır. Ancak hayvan bu, görmez, onun yediğini kendininki zanneder.

Tartışma sırasında düşülen en büyük yanlışlık, tarafların kendi zihinlerindeki ile karşı tarafın zihnindekini tam görememesinden kaynaklanır. Gandi, karşı tarafın zihnine kafa yordu. Gücü, şiddeti, sömürme isteğini gördü ve onun karşısına eşit olmayan bir şey ile çıktı. Silahın karşısına silah ile çıksaydı eşit olacaktı.

Anlaşmazlık sırasında taraflardan birisi, eşit olmayan değerlerden birini masaya getirdiklerinde, önce karışıklık olacaktır.

Gandi ile İngiliz askerî yönetimini düşünelim: “Silah bende.”, “Evet sende.”, “Güç bende.”, “Evet sende.”, “Yönetim bende”, “Hayır, onu biz alalım.”

Güç kullanarak gelenler güç ve silah olmadan devlet kurmayı, yönetim olmayı anlayamıyorlar. Eşit olmayan değerler üzerinden alışveriş yapmak, alışverişe konu olan şeylerin değerini değiştirecek ve alışverişi herkes için elverişli hale getirecektir.

“Silah, güç, para senin olsun. Yönetimi bana ver yeter.” Bu düşünce, İngilizlerin bağımsızlık konusuna daha az hassasiyet duymalarına sebep oldu. İlişki daha güvenli bir seviyeye gelmişti. İster iş hayatınızda, isterse özel hayatınızda, ilişki güvenli bir seviyeye geldi ise taraflar arasında tartışma bitmiş, müzakere başlamış demektir.

Aradaki ihtilafı tartışma ve kavgadan koparıp müzakereye çekmek pratik hayatta oldukça zordur. Çünkü sizin beyaz gördüğünüzü karşı taraf siyah ya da gri görmektedir. Siz onun kafasındakini tam göremediğiniz müddetçe çözüme yürüyemezsiniz. Gandi ile İngilizler arasındaki eşit olmayan değerler üzerinden yapılan alışveriş, ne yapmanız gerektiğini söyleyen bir tanımdır.

İlk yapmanız gereken karşı tarafın kafasındaki resmin ne olduğunu iyice görmeye çalışmak. Daha sonra da kendi tarafınızdaki resmi görmelisiniz. Bu resimler arasında karşı tarafı rahatsız etmeyecek, fakat sizi de memnun edecek şeyi bulmalısınız. Daha sonra müzakerenin detaylarına geçersiniz.

Polemikten kurtaran müzakere usulleri

-Niyet: Konuya itirazınız var ise bunu ortaya koyarken asla hasmane bir niyetle yapmayınız. Gerginlikten uzak, tabii ve içten bir ses tonu. “Tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarır.” Beden diliniz niyetinizi tam ortaya koyacağından, sinirleri bozulmuş bir yüz ifadesinde güzel cümleler, muhataba tesir etmez.

-Kelimeler: Kullandığınız kelimeler her iki tarafa beraber yolculuk yaptırmalı. Birini bir tarafa diğerini başka bir tarafa sürüklememeli. “Gel şu işi müzakere edelim.”, “Gel şu işi bir tartışalım bakalım.” gibi alaya alan kelimelerden kaçının. Ona ad takmayın. “Bu cümleyi kullanamazsın.” şeklinde yargılayıcı cümlelerle onu sinirlendirmeyin. Ona emir cümlesi kullanmayın.

-Geniş açı: İtirazınız olan konuyu daha geniş ele almalısınız. İleride ortaya çıkabilecek tehlikeli durumları güzel ifade edebilirseniz “Bence bu işin sonu kötü olacak.” demekten iyidir. Açıyı genişletirken konudan kopmayın, fikrinizi baltalayacak lüzumsuz ayrıntılara girmekten uzak durun.

-Somut: Düşüncelerinizi açık açık dile getirirken somut misaller verin. Gerekiyorsa tablolar oluşturun. Onun psikolojisini analiz etmeye çalışan sözlerden uzak durun.

-Dostanecilik: Müzakerede karşı tarafa dostane yaklaşmayı elden bırakmayın. Fikrini kurduğunuz tablonun ana çatısını karşı taraf değiştiriyorsa ve bu daha doğru olacaksa ona hak verin. Israrcı, inatçı, hırslı olmaktansa karşı tarafı dinlemek ve haklı olduğu yönleri kabul etmek, saygınızı ortaya koyması açısından önemlidir.

BU SAYIYI SATIN AL E-DERGİYİ SATIN AL
Exit mobile version