Osmanlı topraklarındaki faaliyetlerine 1820 yılında başlayan Amerikalı Protestan misyonerler, 1856 tarihli Islahat Fermanı’ndan sonra başta Ermeniler olmak üzere Hıristiyan tebaaya yönelik eğitim çalışmalarını artırmışlardır. Hıristiyan çocukların misyonerler tarafından eğitimi konusunda şüpheci olan Osmanlı yöneticileri için asıl kaygı verici durum, Müslüman çocukların da bu okullara gitmeye başlamasıyla ortaya çıkmıştır.
[ Ercan Uyanık ]
Misyonerler, Sünni inanışın dışındaki Anadolu Alevilerine, Yezidilere, Dürzîlere ve Nusayrilere de yönelmişler, kısa zamanda da çok sayıda öğrenciye ulaşmışlardır. Yüzyılın sonlarında ise Sultan Abdülhamid Han’ın Hıristiyan misyonerlerle mücadelesi çetin geçmişti.
Beyrut ve Suriye gibi iki önemli Arap vilayetinde; Aleviler, Dürzîler ve Nusayriler üzerinden mücadele yaşandı. Zaman zaman Fransız, ingiliz, Amerikan ve Osmanlı hükümetlerinin diplomatik ilişkilerine de yansıyan bu mücadele, yüzyıl sonunda yaşanan Ermeni hadiseleri sırasında kabaca Müslüman-Hıristiyan karşıtlığına dönüştü.
Nitekim 1880’lerin ortalarında vilayetlerden Yıldız Sarayı’na gönderilen raporlarda; durumun ciddiye alınması gereken bir tehdit olduğuna dikkat çekilmekteydi. Bahse konu Nusayri kızların hikâyesinin yaşandığı yerde, 19. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı Devleti yönetimi ile misyonerler arasında yaşanan eğitim mücadelesine konu olan ve Arap Alevileri olarak nitelenen Nusayrilerin sayıları 200 bin civarındaydı.
Nusayriler için özel okulları açıldı
9. Yüzyılda Irak’ta ortaya çıkan Nusayrîlik, 11. yüzyılda Halep’ten Adana ve Mersin’e
kadar yayılmıştı. Protestan misyonerler tarafından dinî inançlarından dolayı Hıristiyanlığa geçiş konusunda elverişli görülen Nusayriler için bölgeye çok sayıda misyoner gönderilmişti.
Ağırlıklı olarak Lazkiye, Adana, Tarsus ve Mersin’de yaşayan Nusayrileri özellikle Reformed Presbyterian Church of North America (RPCNA)’ya bağlı Amerikan Protestan Misyonerleri kendilerine hedef kitle olarak seçmişlerdi. RPCNA’ya bağlı misyonerler, sayıları azımsanamayacak bu heterojen toplum ile sağlık hizmetleri ve misyon okulları aracılığıyla iletişim kurmaya çalışmışlar; Adana, Tarsus ve Mersin’de olmak üzere üç okul açmışlardı.
Bu okullardan Mersin Amerikan Protestan Kız Mektebi’nde okuyan Nusayri kızların okulun kurcusu Dr. David Metheny tarafından Amerika’ya kaçırılması,
Osmanlı hükümetiyle Amerikan Protestan misyonerlerinin mücadelesini yansıtan ilginç bir örnektir.
Faili Dr. David Metheny’in bölgeye gelişi
Osmanlı topraklarındaki macerası 28 yaşında başlayan Dr. David Metheny, 1864 baharında RPCNA’ya bağlı Lazkiye misyonunda görevli olarak bölgeye ayak basmıştır. Suriye Vilayeti’ne tâbi Lazkiye’de cerrah olarak çalışmaya başlayan Dr. Metheny, Aralık 1864’te içinde olduğu misyonun liderliğine seçilmiştir. Ancak burada yürüttüğü misyonerlik faaliyetlerinden haberdar olan Osmanlı memurları tarafından 1876’da kısa süreliğine tutuklanan Doktor, serbest bırakılmasının ardından 1877 yılında Mary Emma Dodds ile ikinci evliliğini yapmış ve 1882 yılına kadar Lazkiye’de çalışmaya devam etmiştir.
Dr. Metheny, misyonerlik faaliyetlerinden dolayı 1882 yılında Lazkiye’den kovulunca aynı sene Mersin’e gelmiş ve limanın yakınında toprak satın alıp burada bir misyon binası inşa etmeye başlamıştır. Bunu haber alan dönemin Adana Valisi, izin alınmadığı gerekçesiyle, henüz inşaat bitmeden Dr. Metheny’yi engellemeye çalışmıştır. Vali, Doktor’u inşaatı durdurmadığı takdirde, askerlerle birlikte Mersin’e gelip evin çatısını başına yıkmakla tehdit etmiş, bu durum ise gerginliğe yol açmıştı. inşaatı durdurmadığı gibi ek binalar yaparak okulunu genişleten ve Amerikan diplomatik kanallarını devreye sokan Dr. Metheny, “Marblehead” adlı Amerikan kruvazörünün de Mersin Limanı’na gönderilmesini sağlamıştır. Amerikalı diplomatların Babıâli ve Adana Vilayeti üzerindeki baskısı ve savaş gemisi aracılığıyla yaptıkları gözdağı sonuç vermiş ve Dr. Metheny misyon binası inşaatını tamamlamıştı. Ancak bu tarihten sonra Osmanlı memurlarınca şüpheli bir şahıs olarak fişlenen doktorun faaliyetleri takip altına alınmıştı. Soruşturmalar ve gizli polisler aracılığıyla yapılan incelemeler sonucunda ise ruhsatsız bina yapımından çok daha ciddi bir sorunla karşılaşılmıştı.
Çocukları gizlice misyoner okuluna kaydediyor ve Amerika’ya kaçırıyor
Osmanlı kanunlarına göre; Müslüman çocukların yabancı okullarda okumaları kesinlikle yasaklanmıştı. Ancak Dr. Metheny’nin, idarecisi olduğu Mersin Amerikan Protestan Kız Mektebi’ne bazı Nusayrî çocuklarını gizlice aldığı tespit edilmişti. 16 Kasım 1893 tarihinde Adana valiliğinden, Maarif Nazırı Zühtü Paşa’ya, oradan da doğrudan padişaha ulaşan ihbara göre; Dr. Metheny, Tarsus’un Ömerli Mahallesi’nden Nusayri ibrahim’in kızlarını kandırmış ve bunlardan sekiz yaşındaki Nâcide’yi Amerika’ya kaçırmıştı. Doktorun, ibrahim’in diğer kızları 13 yaşındaki Zühre ile 17 yaşındaki Safiye’yi de kaçırma ihtimali vardı. Söz konusu kızların yanı sıra okulda Tarsus ve Lazkiyeli 15-20 Nusayri kız, daha bulunuyordu. Bu ihbarlar sebebiyle Aralık 1893’te Adana Vilayeti Maarif Müdürü, Tarsus’a giderek okulu bizzat denetlemişti.
Hazırlanan raporda; Dr. Metheny’nin okulunda birkaçının velisi Sünni ve geri kalanı Nusayri olan yüzden fazla erkek ve kız çocuk bulunduğu tespit edilmişti. Yaşı büyük olan kızlardan iki tanesi Müslümanlıktan Hıristiyanlığa geçerek yerel misyoner olmuşlar ve kendi evlerini de küçük birer okul haline getirmişlerdi. Asıl büyük haber olan ibrahim’in kızları Nacide, Zühre ve Safiye adlı kızları kandırarak yanına aldığı, Nacide’yi üç yıl önce Amerika’ya kaçırdığı, diğer kızları da altı yıldan beri yanında tuttuğu bilgisi de doğrulanmıştı.
Maarif Nezareti devreye giriyor
Osmanlı yöneticilerinin isteği doğrultusunda babaları ibrahim, kızlarını almak için mahallî idareciler aracılığıyla Amerikan konsolosluğuna müracaat etmiş, ancak kendisine kızlarını on günden önce alamayacağı söylenmişti. Bunun üzerine Adana Maarif Müdürü, bu kızların da Amerika’ya kaçırılacağı endişesiyle Maarif Nezareti’ne ihbarda bulunarak tedbir alınmasını istemiştir. Ayrıca Maarif Müdüriyeti’nin ve Valiliğin yazısı üzerine polis tarafından yapılan soruşturma sonucunda, Dr. Metheny’nin Mersin’deki okulunda okuyarak öğretmen olan Mersinli Ramize ile Lazkiyeli Roza adlı kızlar aslen Nusayri olup daha sonra Protestan oldukları, Ramize’nin Kiremithane, Roza’nın Bağçe Mahallesindeki evini okula dönüştürerek Dr. Methney’nin himayesinde öğretim yaptıkları anlaşılmıştı.
Elde edilen bu bilgiler, Osmanlı mahalli ve merkezdeki memurlarını Dr. Metheny’e karşı daha da tedbirli yapmış, Osmanlı kanunlarına aykırı hareketlerinden dolayı Dr. Metheny’nin Mersin’den sürülmesi hakkında ardı ardına yazışmalar yapılmıştı. Ancak bu seferki konu çok daha ciddiydi. Osmanlı yetkilileri, Osmanlı tebaası olan Nusayri kızlarının Protestan okuluna alınmasının 1869 eğitim yasasına aykırı olması ve bu kızlardan bazılarının Amerika’ya götürülmesi nedeniyle Dr. Metheny’i suçluyorlardı.
Neticede mesele ABD ile Osmanlı arasında diplomatik krize dönüştü. Kasım 1893- Haziran 1895 tarihlerinde Osmanlı ve Amerikan makamları arasında yüzlerce yazışma yapılmıştı. Dr. Metheny
ise konsolosluğu aracılığıyla yaptığı savunmasında yetkililerin ruhsat verme konusunda kendisine sürekli zorluk çıkardığını belirtmişti. Ayrıca kaçırma eyleminin söz konusu olmadığını, babaları ibrahim’le bir anlaşma yaptıklarını ve bu anlaşmaya göre ibrahim’in üç kızını Amerika’da eğitim-öğretim görmeleri için verdiğini ve buna karşılık kızlar evlendiğinde çeyizlerinin kendisi tarafından verileceğini söylemişti. En küçük kız Nacide’nin dilsiz olduğunu ve Amerika’ya özel eğitim alması için götürüldüğünü de eklemişti. Elbette bu savunma yeterli olmamış ve mesele büyümüştü.
Kızlar geri alınamıyor
Hariciye Nezareti ve Amerikan Konsolosluğu arasında iki yıla yakın süren uyarı ve tehdit dolu yazışmalar ise sonuçsuz kalmıştı. Osmanlı yetkilileri kızları geri isterken, Amerikan memurları, bu Nusayri kızların ne isimleri, ne de hangi limandan Amerika’ya giriş yaptıkları bilinmediğinden araştırmaların neticesiz kaldığını Osmanlı yetkililerine bildirmişlerdi. Bütün bu diplomatik trafik sırasında ise Dr. Metheny’nin inadı kırılamamış, okuluna aldığı çocukları ve bunların arasındaki Nusayri kızları da babalarına teslim etmemişti.
Yazışmalarda geçen ifadelere göre; Dr. Metheny okula giden memurları darp ve tahkir etmişti.
Hatta yazışmalar devam ederken 1894 yılı Nisan başında “Chicago” adlı Amerikan zırhlısı Mersin Limanı’na gelmiş ve bundan cesaret alan Dr. Metheny, okulun çatısına Amerikan bayrağı asmıştı. Mahalli yöneticilerden Amerikan konsolos vekiline kadar birçok yetkili Dr. Metheny’ye bayrağı çatıdan indirmesini söylemişse de doktora söz geçirememişlerdi. Bütün bu çabalar sonuç vermemişti. Osmanlı kayıtlarında, okulun kapatılıp kapatılmadığı, kızların Osmanlı’ya iade edilip edilmediği konusunda bir bilgiye ulaşılamamıştır, ancak kızların geri alınamaması ihtimali daha yüksek görünmektedir.
Dr. David Metheny’in mezarı hâlâ Mersin’de
4 Haziran 1897’de altmış yaşındayken kalp yetmezliğinden ölen Dr. David Metheny’nin cenazesi, oğlu tarafından Mersin’deki Amerikan Kız
Okulu nun bahçesine gömülmüştür. Amerika ya götürülmesi gerekirken, cenazenin okulun bahçesine gömülmesi Osmanlı memurlarını rahatsız etmiş ve mezarın buradan alınması için oğluna dava açılmıştır. Davadan bir sonuç alınamamış olmalı ki, mezarı hâlâ Mersin’de bulunan Dr. Metheny’nin mezar taşında, beş yaşındayken ölen küçük oğluyla birlikte yattığı yazmaktadır.
Sonuç olarak Dr. Metheny tarafından Amerika’ya kaçırılan Nusayri kızların hikâyesinde gözlemlenen rekabetin, Osmanlı eğitim politikalarını etkileyen önemli hadiselerden birisi olduğu söylenebilir. Çünkü misyoner okullarına engel olunamayacağı anlaşılınca, yabancı kurumlarla rekabete girebilecek devlet okulları ağı geliştirme fikri, Yıldız Sarayı’nın eğitim politikası haline gelmiştir. Benjamin Carr Fortna’nın ifade ettiği üzere; “eğitimde rekabet” olarak nitelendirilebilecek bir durumla karşı karşıya kalan Osmanlı Devleti, direnişe geçmiştir.