Nûşîrevan, 1. Hüsrev, Enuşirevan veya bizdeki tabiri ile Nûşîrevan-ı Âdil diye bilinir. Sâsânî (Pers) kralıdır. Babası Kubâd’ın (Kavad) ölümü üzerine hükümdar oldu.
Hükümdar olduğunda, kurumları çökmüş, sosyal dokusu bitmiş, hiçbir fonksiyonu çalışmayan, atalet içinde bir devlet buldu. Çünkü devlet, Mazdek adıyla bilinen sapık bir fırkanın kargaşasından çıkmıştı. Mezdekîlik anarşik düşüncesindekiler, dünyada hiçbir kimsenin mülkü yoktur, nikâh yok hükmündedir, her ne varsa ortaktır, hiç kimse bir malı, evi, kadını veya erkeği sahiplenemez, diyorlardı.
Nûşîrevan’ın babası Kubâd’ın Mezdekîliği kabul etmesiyle, mülkün yeniden paylaşımı ve kadınlar konusundaki uygulamalar karışıklıklara yol açtı. Ayaklanmalar ve yağmalar başladı. Beşinci yüzyılın sonunda İran, hem siyasî hem sosyal yönden oldukça kötü hale düştü. Bu dönemde ülke, yedi yıl süren kıtlık ve açlık felâketine uğradı.
Nûşîrevan böyle bozuk bir düzenin, yoksulluğun, anarşinin olduğu dönemde devletin başına geçmişti. Sâsânî ülkesinde aşırı derecede şikâyetler, devlet adamlarının ataleti, kesintisiz toplumsal yorgunluk, devlette olanı biteni anlamakta uçtan uca zorluk yaşanıyordu.
Ancak o, kısa sürede devlet kurumlarını düzeltip batıda büyük tehdit olan Bizans’a karşı savaşta galip geldi. İskenderun ve Lazkiye’yi ele geçirdi. Nûşîrevan, Türklerin yardımı ile Heftalitleri yenerek doğudaki sınırlarını daha da genişletti. Kuzeyde Malatya’ya kadar ilerledi.
Peki, bunu nasıl yaptı? Sadece devlet ve ordu değil, başta aile olmak üzere sosyal yapının her kademesi dağılmış, her şey en kötü seviyesinde idi. İsmindeki adalet gibi, önce adaleti ele aldı. Hükümdarlığında devletin bütün kadastrosunu tamamladı, mülkiyet sistemini adaletle yeniden tesis etti. Yeni bir vergi sistemi yerleştirdi, evlilik düzenlemesi getirdi. Sonuçta Nûşîrevan’ın adaleti, insafı, iffeti, hoşgörülüğü ve sağlam devlet otoritesi ile düzen kuruldu. O da bu özellikleri ile nam saldı ve Sâsânî’lerin en ünlü hükümdarı oldu. Kendisine Farsçada, ”ölmez ruhlu” anlamına gelen ”Nûşîrevan” denildi.
Nûşîrevan ve Güzel yönetim uygulamaları
Âdil Nûşîrevan, güvendiği kimselerden bazılarının, şehrin en yüksek noktasına çıkıp evleri gözetlemelerini isterdi. Onlar hangi evde duman çıkmıyor, yani ateş yanmıyorsa, o eve giderek durumlarını sorarlardı. Eğer üzüntülü ve kederli iseler Nûşîrevan’a bildirirler, o da onların ihtiyaçlarını giderirdi.
Sultan Nûşîrevan, beldelerinden birine yeni bir vali tayin etti. Bu vali, hazineye ödenmesi gereken vergiden fazla olarak üç bin dirhem daha gönderdi. Bunun üzerine Nûşîrevan, alınan fazla vergilerin sahiplerine geri ödenmesini, ardından da valinin görevden azledilmesini emretti.
Halkının malına zulüm ve gasp suretiyle el koyan, onları hazinesine katanın durumu; yaptığı temelin kurumasını beklemeden üzerine bina dikip sonra binanın temelle birlikte yıkılmasına sebep olan adam gibidir. İdarecinin, aldığı her türlü hizmette ve verdiklerinde ölçülü olması gerekir.
Bir av yerinde Nûşîrevan için kebap yapılıyordu. Yanlarında tuz yoktu. Yakınlardaki köye bir köle göndermeye karar verdiler. Nûşîrevan; “Tuzu para ile alsın ki, bedava alma âdeti çıkmasın, kanun haline gelmesin, o köy yıkılıp gitmesin.” dedi.
Çevresindekiler; “Bu kadarcık şeyden ne zarar gelir?” diyecek oldular. O zaman şu manidar cümleyi söyledi; “Cihanda zulmün temeli önce azıcık bir şeydi. Ama her gelen onu büyüttü. Nihayet şimdiki duruma geldi.”
Bahar aylarından bir gün Nûşîrevan, rahatlamak ve ferahlamak amacıyla gezintiye çıktı. Yemyeşil bahçeler, meyveli ağaçlar ve güzel kokulu çiçeklerin arasından geçerken üzerinde salkım salkım üzümlerin bulunduğu güzel bir asma gördü. Hemen atından indi ve secdeye kapandı; Rabbine şükretti. Uzun zaman yüzünü topraktan kaldırmadı. Kafasını kaldırdığında etrafındakilere şöyle dedi; “Unutmayın! Bu senelerin bolluk içinde olması, yöneticinin adaletinden ve halkına karşı güzel niyetindendir. Allah’a şükürler olsun ki o, benim güzel niyetimi diğer şeylerde de ortaya çıkardı. Eğer padişah, köylünün bir elmasını zorla yerse etrafındakiler, ağacı kökünden çıkarırlar, o bahçeyi talan ederler.”
Sizin adalet yönetiminiz nasıl olmalı?
Nûşîrevan’ın masal gibi hayatını ve başarıya giden yolda yaptıklarını tatlı tatlı dinliyoruz. Sadece Nûşîrevan’ı değil, bize tarihten birçok başarı bu şekilde geliyor. Hükümdarlar düzen kuruyor, savaşları yeni stratejilerle kazanıyorlar, biz ise bunlara sultan ya da padişah olmadığımız için uzaktan bakmakla yetiniyoruz. Unutmayın ki devlet yönetmesek bile, bir hükümdar gibi kendimiz için, ailemiz için, nerede olursak olalım yüzlerce yönetim kararı veriyoruz. Adaletli yönetim ya da adaletsizliğin getirdikleri, tarihin değişik zamanlarında tecrübe edilmemiş olmasaydı, kısacık ömrümüz ne hale gelirdi?
Büyük bir işletmede CEO’sunuz ya da küçük bir eğitim kurumunda müdür. Bölge müdürünüz başarılı oldu ya da alt kademedeki eğitimcilerden birisi fevkalade işler çıkarıyor. Onların başarılarını kendi hanenize çekmenize kimse mani olamaz. Başarıyı her daim sahibinin hanesine yazabilecek misiniz? Adaleti sadece devlet yönetiminde aramamalı, değil mi?
Başkalarının başarılarını kendinize toplamaya çalışmayın. Yaşadıkça elde edeceğiniz üç meziyet vardır: Nezaket, hoşgörü ve dürüstlük.
Evladınız, amcasının oğlundan daha başarısız. Kendi başına bir işi becerememesi sizi yiyip bitiriyor. Yaşı 20 oldu hâlâ bir baltaya sap olamadı. Peki, çocuğunuza, yetişirken kendini geliştirebileceği, başarısızlıklar gösterebileceği, düşüp sonra da kalkabileceği yetki alanları oluşturdunuz mu? Yetişme yetkisine sahip olmadığı halde, ondan başarı beklemeniz normal mi? Yetki paylaşımı sadece sultanların işi değilmiş değil mi?
Lider, en zor kararların sorumluluğunun kendisine ait olduğunu ve bütün üzüntü getirebilecek mesuliyetlerin, ne kadar büyük olursa olsun sonunda onun omuzlarına yükleneceğini, fakat onun kendisinin üzüntü ve sorumluluklarını hiçbir zaman başkalarına devredemeyeceğini kesin surette bilen kişidir. Çocuklarını bu sorumlulukla yetiştirebilen, gerçek liderdir.
Kötü bir idareciden devralanlar
İş-hareket planı iyi yapılmamıştır. Nûşîrevan’ın devleti gibi kurum tam bir keşmekeş içindedir. Masalar evrak doludur, herkesin işi çoktur, nasılsa hiçbir iş zamanında bitmemektedir.
– Meslekî uzmanlık bilgilerinizi, kendinizi savunmak için değil, bozuk iş akışını düzenlemek için geliştirdiniz. Bunu göstermek için, işte bir fırsatınız oldu.
– En ağır sorumluluğu siz almalı, karar vermedeki aksaklıktan dolayı, zamanında yetişmeyen işleri hızlandırmalısınız.
– Problemlere mikroskopla bakmayın, teleskopla bakın. Ancak o şekilde biriken işlerin, tıkanan başarıların önünü açabilirsiniz.
– Zamanınızın değerli kısımlarında, sizi üzecek ve düşündürecek delilleri meydana çıkarmaya çalışın.
– Sonuçları feci olmayan, çalışanların cesaretli hatalarını takdirle karşılayıp siz de zamanınızın çoğunu organizasyondaki bu başarılı grup arasında geçirin.
Diyelim ki o kadar emek sarf ettiniz, planlar yaptınız, stratejiler belirlediniz, ama başarılı olamadınız. Unutmayın, zayi olmayan tek emek, Allah yolunda hizmettir.
BU SAYIYI SATIN AL E-DERGİYİ SATIN AL