1689 yılında ise Avusturya Macaristan İmparatorluğunun Üsküp’ü kundaklaması neticesi neredeyse şehrin tamamı büyük hasar görmüş, halkın büyük kısmı şehri terk etmek zorunda kalmış. Bu yangında tahrip olan eser 1712 yılında Sultan Üçüncü Ahmed tarafından yeniden inşa edilmiştir.
Kuzey Makedonya’nın başkenti Üsküp’e adım atığınız anda artık tam anlamıyla bir Osmanlı şehrinde olduğunuzu hissedeceksiniz. Camileri, hanları, hamamları, köprü ve medreseleriyle bu şehir hâlâ Osmanlı kimliğini gururla taşıyor ve siz kıymetli ziyaretçilerini bekliyor.
Muhteşem güzellikteki Vardar Nehri’nin ikiye böldüğü, Şar Dağları’nın etrafını çevirdiği Üsküp, 1392 yılında Yıldırım Bayezid Han döneminde Paşa Yiğit Bey komutasındaki ordu ile fethedildi. Bu tarihten 1912 yılına kadar, tam 520 sene Osmanlı idaresinde olan Üsküp, büyük bir medeniyetin önemli şehirlerinden biri haline geldi.
Üsküp Fatihi Paşa Yiğit Bey
Şehre adım atığımızda ilk ziyaret durağımız, şehrin fâtihi Paşa Yiğit Bey oluyor. Paşa Yiğit Bey, Manisa yörüklerinden bir zat. Gazi Evrenos Bey, Lala Şahin Paşa ve Hacı İlbeyi gibi önemli komutanlarla Balkanlara seferler düzenlemiş, 1389 senesinde Sultan 1. Murad Hüdavendigâr ile Kosova Meydan Muharebesi’ne katılmış, sultanın şehadetinden sonra Yıldırım Bayezid Han’ın emri üzerine Üsküp ve Bosna üzerine akınlar düzenlemiş. 1392 yılında Üsküp’ü fethetmesiyle beraber Üsküp Beylerbeyi ünvanı almıştır. Bu tarihten itibaren, hocası Meddah Baba ile birlikte Üsküp’ün imarı ve irşadı için hizmetlerde bulunmuş, Bosna üzerine akınlara devam ederek Bosna Hersek’in fethini kolaylaştırmış.
Aynı zamanda türbesinin bulunduğu bu külliye, Üsküp’ün ilk camisi olma özelliğini taşıyor. Külliye içinde bir cami, medrese, tekke ve şadırvan bulunuyor. Fakat ne yazık ki İkinci Dünya Savaşı esnasında külliye hasar görmüş, ardından meydana gelen depremde tamamen yıkılmış, geriye yalnızca Paşa Yiğit Bey’in mezar taşı kalmış. Günümüzde ise eser yeniden imar edilerek hizmete açılmış.
Tarihî Türk çarşısı
Bir ucu Üsküp Kalesi’ne diğer ucu Fatih Sultan Mehmed Köprüsü’ne uzanan tarihî çarşıda adımlarken şehrin tarihini, mimarisini ve Osmanlı kültürel mirasını derinden hissedeceksiniz. Çarşı, bir Osmanlı çarşısı olduğunu size her adımda hissettirecek. Bir de bölgede insanlarının Türkçe konuştuğunu fark edeceksiniz.
Çarşıda Türkçe konuşan bir esnafa Türkçeyi nereden öğrendiniz diye bir soru yönelttiğinizde, soruya soruyla cevap alabilirlersiniz. “İstanbul 1453’te fethedildi, Üsküp 1392’de. Biz, İstanbul’un fethinden 50 sene evvel de buradaydık, siz Türkçeyi nereden öğrendiniz?”
Bu ifade, Üsküp’ün 1392 senesinden beri bir Osmanlı memleketi olduğunu bizlere hatırlatıyor. Çünkü şehrin fethiyle birlikte Paşa Yiğit Bey, özellikle Manisa’dan pek çok Müslüman aileyi Üsküp şehrine yerleştirmiş, bu Müslüman aileler, şehrin irşadı için gayret etmişler. Aynı zamanda burada yaşayan Türk aileler ve Müslüman Arnavut aileler, zaman içinde birbirleyiyle kaynaşmış ve yekpare büyük bir aile olmuşlar.
Sultan Murad Camisi ve Saat Kulesi
Üsküp’ün hâkim noktalarından biri üzerine inşa edilen bu eser, halk arasında Hünkar Camisi olarak da biliniyor. Sultan İkinci Murad Han tarafından yaptırılan cami günümüze kadar 3 büyük yangın, iki deprem ve 4 büyük savaşa şahit olmuş. Bütün bu badirelere rağmen ayakta ve Üsküp’ün en zarif ziynetlerinden biri. Günümüze kadar ulaşan 3 kitabesi bulunuyor. İlki yapım kitabesidir ki eserin 1436 yılında Sultan İkinci Murad Han tarafından yaptırıldığı yazmaktadır. İkinci kitabesi ise bir tamir kitabesidir. 1537 yılında meydana gelen bir yangın afetinden sonra cami yeniden restore edilmiş ve ibadete açılmış.
1689 yılında ise Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Üsküp’ü kundaklaması neticesinde neredeyse şehrin tamamı büyük hasar görmüş, halkın büyük kısmı şehri terk etmek zorunda kalmış. Bu yangında tahrip olan eser, 1712 yılında Sultan Üçüncü Ahmed tarafından yeniden inşa edilmiştir. Son büyük hasarı ise ne yazık ki 1963 yılındaki büyük Üsküp depreminde almış. Eser, en son 2015 yılında köklü şekilde restore edilerek ibadete açılmış. Caminin avlusunda ise 1573 yılında tamamlanan ve 40 metre yüksekliğinde, şehrin simgesi olan saat kulesi bulunuyor.
Üsküp’ün Hanları
Üsküp, Osmanlı dönemindeki önemli ticaret merkezlerindendi. Hâl böyle olunca Fetihle birlikte şehre pek çok han inşa edilmiş. Bu hanlardan günümüze kadar ulaşmış en meşhurları; Kurşun Han, Kapan Han ve Sulu Han’dır.
Üsküp şehri ticarî, ekonomik ve eğitim anlamında bölgenin parlayan yıldızı. Evliya Çelebi, Üsküp’ü ziyarete geldiğinde bölgede 70 kadar mektep olduğunu, her cami yanında bir mektebin bulunduğunu ve bunlardan en meşhurunun Mustafa Paşa mektebi olduğunu kaydeder.
Kurşunlu Han
Mevlana Muslihuddin Abdülgani tarafından 16. asırda inşa edilen bu eser, şehrin en eski hanlarından birisi. Bugün kapıları kapalı olsa da Osmanlı döneminde tüccarların konaklamak için geldikleri önemli merkezlerden biriydi. Ayrıca eserin banisi Mevlana Muslihuddin Abdülgani, Üsküp için; cami, hamam, medrese ve su kemeri de inşa ederek şehre büyük hizmetlerde bulunmuş.
Kapan Han
Üsküp’te bulunan pek çok handan birisidir. Fakat isminden de anlaşılacağı üzere onu özel kılan bir hadise var. Farsça terazi anlamına gelen Kabban kelimesinden ismini alan bu han, Üsküp’e gelen ticaret mallarının tartılıp kontrol edildiği ve toptan temini ve satışlarının yapıldığı önemli bir merkezdi. Hanın alt katı, ticaret mallarını depolanması için yapılan 20 odadan oluşurken üst katı ise 24 odalık konaklama mekanıydı. Eser 1963 yılındaki büyük depremden etkilenmiş fakat tekrar restore edilerek günümüze kadar korunmuş. Günümüzde ise Makedonya Eski Eserleri Koruma Enstitüsü himayesinde bulunuyor.
Sulu Han
Üsküp Sancakbeyi Gazi İsa Bey tarafından 15. yüzyılda yapılmış önemli eserlerden birisi. Eskiden bu hanın yanından Serava Nehri geçtiği için halk arasında Sulu Han olarak meşhur olmuş. İki dönümlük arazi üzerine inşa edilen bu hanın alt katında 27 oda, üst katında 30 oda bulunmaktadır. Hanın bitişiğinde ise hana ait 20 dükkan bulunuyor. Günümüzde Güzel Sanatlar Fakültesi olarak hizmet vermekte.
Mustafa Paşa Camisi
Üsküp çarşısı içerisinde Kurşunlu Han ile Üsküp Kalesi arasında, şehrin hâkim bir noktasında zarafetiyle ihtişam kazanmış muhteşem bir cami bulunuyor. Kurşunlu Han’dan Vardar Nehri istikametine yürüdüğünüzde karşınıza küçük mütevazı bir kâgir cami çıkacak; Arasta Camisi. 15. yüzyılda yapılan ama kitabesi ve vakfiyesi günümüze kadar ne yazık ki ulaşamayan bu caminin önünden yukarı yürüdüğünüzde ise Mustafa Paşa Camisi’ni göreceksiniz. Mutlaka ziyaret edin çünkü hem cami içindeki kalem işlerinin zarafeti hem de huzurlu avlusu sizi kendisine hayran bırakacaktır.
Üsküp şehri ticarî, ekonomik ve eğitim anlamında bölgenin parlayan yıldızı. Ona bu ünü getiren ise Osmanlı devletinin burayla yakından alakadar olması. Evliya Çelebi, Üsküp’ü ziyarete geldiğinde bölgede 70 kadar mektep olduğunu, her cami yanında bir mektebin bulunduğunu ve bunlardan en meşhurunun Mustafa Paşa mektebi olduğunu kaydeder.
Mustafa Paşa, Üsküp’ün tarihine derin izler bırakmış önemli şahsiyetlerden biri. Sadece bir devlet adamı değil, aynı zamanda büyük bir hayırseverdir. Sultan İkinci Bayezid ve Yavuz Sultan Selim dönemlerinde vezirlik yapan Mustafa Paşa, devlet işlerinde kazandığı başarıları halkın hizmetine sunmuş. Üsküp ve çevresinde kurduğu vakıflarla dünyada elde ettiği varlığı sadaka-i cariye’ye harcamış. Şehre yalnızca bir cami değil, insanlara her anlamda hizmet eden büyük bir vakıf kazandırmış. Bu vakfın gelirleri, Üsküp ve çevresindeki köyler, değirmenler, kervansaraylar gibi mülklerden sağlanıyordu. Kalkandelen’den Hersek’e, Arnavutluk’tan Mora’ya kadar uzanan bu gelir kaynakları titizlikle planlanmış. İhtiyaç sahiplerine yemek dağıtan imaretler, eğitim gören talebelere kapılarını açan medreseler ve her bir görevlisi için belirlenmiş maaş ile bu vakıf, bir düzenin ve Osmanlı medeniyetinin temsili olarak karşımıza çıkıyor.
Üsküp’ün kahramanları ve mimarları
• Üsküp Fatihi Yıldırım Bayezid Han ve Paşa Yiğit Bey• Gazi İshak Bey ve oğlu Gazi İsa Bey
• Sultan İkinci Murad Han
• Yavuz Sultan Selim Hanın Veziri Mustafa Paşa
• Mevlana Muslihuddin Abdülgani ve Veziriazam Koca Davud Paşa
Asırların muhafızı Üsküp Kalesi
Mustafa Paşa Camisi’nin hemen yanında muhkem Üsküp Kalesi’ni göreceksiniz. Şehre hakim noktadan bakan eser, ilk olarak 6. yüzyılda inşa edilmiş. Fakat bugünkü hâlini genel itibariyle Osmanlı döneminde almıştır. Üsküp’ün fethiyle birlikte Üsküp Kalesi, Osmanlı devletinin Balkanlardaki en önemli askeri üssü haline gelmiş. Özellikle Sultan İkinci Murad Han döneminde düzenlenip restore edilen kaleye, Osmanlı ordusu konuşlandırılmış ve kalenin alt kesimine ise Anadolu’dan getirilen pek çok aile yerleştirilerek Müslüman bir şehir inşa edilmiş. 17. asırda şehri ziyarete gelen Evliya Çelebi, Üsküp Kalesi’ni şu şekilde anlatır;
Taşlardaki incelik ve zarafetteki işçilik, daha önce gördüğümüz hiçbir kalenin taşlarında yoktur. Hatta usta mühendislerin bile marifetlerini ortaya koymak için bu kadar çaba sarf ettikleri başka bir kale yoktur. Öyle zırhlar ve kilitler yerleştirilmiş ki, sanki kalemtraşla alçı oyarmış gibi taşlar işlenmiş.
Yine aynı kaleye Sultan İkinci Abdülhamid Han döneminde 300 yataklı büyük bir hastane yaptırılmış, kalenin hemen yanına ise topçu kışlası inşa edilmiş. Fakat ne yazık ki 1963 depreminde büyük hasar alan kalenin günümüze kadar yalnızca sur duvarları kalmış. Fakat yine de bu muhteşem kalenin güneşte parladığını ve asırlar boyu bütün ihtişamıyla şehre emniyet sağladığına şahit olabilirsiniz.
İkinci Dünya Savaşı sırasında şehri kuşatan Nazi askerleri, Fatih Sultan Mehmed Köprüsü’nü yıkmak için köprüye dinamit yerleştirirler. halkın tepkisiyle karşılaşınca bu girişimden vazgeçerler.
Üsküp’ün Çifte Hamamı, Gazi İsa Bey Hamamı
Üsküp çarşısının merkezinde yer alan Çifte Hamam, şehrin tarihine tanıklık eden nadide bir eser. Gazi İshak Bey’in oğlu Gazi İsa Bey tarafından yaptırılan hamam, hem halkın temizlik ihtiyacını karşılamak hem de medrese ve tekkelere gelir sağlamak amacıyla inşa edilmiş. “Çifte Hamam” olarak anılmasının sebebi, hem kadınlar hem de erkekler için 2 büyük bölüme sahip olmasıdır. Bu sebeple oldukça zarif bir simetriye sahiptir. Eserde 2 ana kubbe, 20 kadar da küçük kubbeler bulunmaktadır. Evliya Çelebi, Üsküp’ün meşhur hamamları arasında ismini zikrettiği Çifte Hamam’ın havasının gayet latif olduğunu ve insanın ruhunu okşadığını, hamamın duvar ve kubbelerinde rutubetten en ufak bir iz bulunmadığını, duvar ve kubbelerden de tek bir su damlasının damlamadığını söyler.
Yıllar boyunca depremler ve yangınlarla sarsılsa da Çifte Hamam her seferinde yeniden ayağa kalkmış, 1895 yılında Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın desteğiyle kapsamlı bir restorasyon görmüş. Günümüzde ise hamam, Makedonya Ulusal Sanat Galerisi olarak kullanılıyor.
Osmanlı medeniyetinin sembolü Fatih Sultan Mehmed Köprüsü
Üsküp Türk Çarışı’nın sonunda Vardar Nehri’nin doğu ve batı yakasını birbirine kavuşturan muhteşem bir köprü sizleri karşılayacak. Yapım yılı kesin olarak bilinmese de Fatih Sultan Mehmed Han tarafından yaptırıldığı kesin olarak bilinmektedir. 214 metre uzunluğunda 6,5 metre genişliğindeki bu muhteşem köprü, asırlara meydan okuyarak Üsküp’ün bütün tarihî süreçlerine şahit olmuş. Ne yazık ki 1689 Avusturya-Macaristan işgalinde köprünün kitabesi sökülmüş, bu sebeple yapım kitabesi günümüze kadar ulaşamamış. İkinci Dünya Savaşı sırasında şehri kuşatan Nazi askerleri, Fatih Sultan Mehmed Köprüsü’nü yıkmak için köprüye dinamitler yerleştirir, sonucunda ise halkın büyük tepkisiyle karşılaşırlar ve bu girişimden vazgeçmek zorunda kalırlar.
Fakat köprünün atlattığı badireler bununla sınırlı kalmamış. 2002 yılında Makedonya Cumhuriyeti’nin başlattığı “restorasyon çalışmaları” sırasında köprünün mihrabı “işçilerin dikkatsizliği” sebebi ile Vardar Nehri’ne düşer ve ne yazık ki parçalanır. Hadise üzerine yine bölgede bulunan Müslüman halkın yoğun tepkileri üzerine Makedon hükumeti, çalışmalarını durdurmak zorunda kalır. 2004 yılında Türkiye’den gelen bir teknik ekibin incelemeleri sonucu köprü ulaşıma açılır ve Vardar Nehri’ne düşürülen mihrabın tamiri yapılarak 2008 yılında yerine ikame edilir. Atlattığı badireler sebebiyle yapım ve tamirat kitabeleri günümüze kadar ulaşamasa da Fatih Sultan Mehmed Köprüsü, bugün halen ayaktadır. Bunun en büyük sebebi ise hiç kuşkusuz 500 seneden fazla bu bölgede halkın hizmeti için gayret etmiş Osmanlı Devleti’nin hayır ve hasenatıdır. Bütün bu güzelliklerin farkında olan Müslümanlar, Üsküp’teki Osmanlı eserlerini muhafaza etmek için gayret gösteriyorlar.
Vardar Ovası’na bereket taşıyan nehir
Üsküp’ü tam ortasından geçen bu nehir, Kuzey Makedonya’nın bir diğer önemli şehirlerinden olan Gostivar’dan kaynayarak 388 kilometrelik uzun yolculuğunun sonunda Yunanistan üzerinden Ege Denizi’ne akar. Kuzey Makedonya’da bulunan geniş ve bereketli Vardar Ovası’nın en önemli ve biricik su kaynağıdır.
Vardar Nehri, Üsküp’ü iki farklı dünyaya böler. Nehrin doğu yakasında, tarihî Üsküp yer alırken; batı yakası, modern apartmanlar ve yeni yapılanmalarla dolu Makedon kısmıdır. Bu iki farklı kültür ve mimari yapıyı birleştiren kadim bağlantı ise Fatih Sultan Mehmed Köprüsü’dür. Köprüyü adımlarken, sanki iki zaman dilimi arasında bir geçiş yapıyor gibi hissedebilirsiniz.
Ancak nehrin doğu yakasında yürürken, şehrin kalbi olan Türk Çarşısı’nı görmek, ne yazık ki pek mümkün değil. Adeta bir set gibi, nehrin önünde yükselen Arkeoloji Müzesi, Makedonya Cumhuriyet Müzesi, Makedon Bağımsızlık Müzesi binası ve çeşitli devlet daireleri, bu kadim eserleri gölgelemeye çalışmış. Üsküp’ün çeşitli yerlerine serpiştirilmiş heykeller de Osmanlı mirasını arka planda bırakmaya çalışır gibi bir hava oluşturuyor. Nehrin doğu yakasında yumruğunu havaya kaldırmış Kral İkinci Filip heykeli dururken, batı yakasında ise at üzerinde onu selamlayan Büyük İskender heykeli yer alıyor.
Huzurun adresi Matka Kanyonu
Tarihî Üsküp şehrini keşfettikten sonra Üsküp’e 20 kilometre uzaklıkta adeta gizli kalmış bir tabiat harikası Matka Kanyonu. Vardar Nehri’nin bir kolu olan Treska Nehri boyunca uzanan kanyon, zümrüt yeşili sularıyla göz kamaştırıyor. Yaklaşık 5.000 hektarlık bir alanı kaplayan bu muhteşem kanyon, Avrupa’nın en derin sualtı mağarasıyla birlikte 10 mağaraya ev sahipliği yapıyor. Mağaraların en uzunu, 176 metreye ulaşan Vrelo Mağarası’dır. Matka Kanyonu, özellikle kano, tekne turu, yürüyüş ve kaya tırmanışı gibi açık hava etkinlikleri için ideal bir mekan. Eğer tekne turu yapmayı düşünürseniz kısa ve uzun turlar bulunmakta. 1 saat süren uzun tekne turuna katılırsanız muhteşem mağaralardan birinin içini de görme fırsatına sahip olursunuz. Bununla birlikte kano turlarına da katılabilirsiniz. Eğer tabiatla baş başa kalmak, sessizliğin ve huzurun tadını çıkarmak isterseniz, Matka Kanyonu gidilip görülsesi bir mekan.
Üsküp’te Yapılacaklar Listesi
• Üsküp Fatihi Paşa Yiğit Bey’i ziyaret edin• Üsküp Kalesi’nden şehri seyredin
• Türk Çarşısı’nı keşfedin ve kaliteli vakit geçirin
• Güveçte kuru fasulye ve trileçe gibi yerel lezzetlerini tadın
• Matka Kanyonu’nda yürüyüş yapın veya tekneye binin
Üsküp mutfağının lezzetleri
Üsküp, tarihî ve kültürel zenginliklerinin yanı sıra mutfağıyla da ön plana çıkan bir şehir. Şehirde yaşayan Türk, Arnavut ve Boşnakların zengin tatları, Osmanlı mutfak mirasıyla harmanlanarak Üsküp’e sıradışı bir gastronomi kültürü kazandırmış. Tatlılardan soslara, köftelerden mezeye kadar uzanan zengin çeşitlilik, Üsküp’e has bir lezzet tecrübesi sunuyor.
Esasında bir Arnavut tatlısı olan trileçenin en güzel hâlini buradaki tatlı dükkanlarında tecrübe edebilirsiniz. Hem kıvamı hem de kullanılan malzemenin kalitesi daha tatmadan evvel kokusuyla kendini hissettiriyor.
Osmanlı mirasını mutfağında yaşatan Üsküp, güveçte kuru fasulye ile geleneksel bir lezzeti günümüze taşıyor. Ağır ağır pişirilen fasulye, yanında sucuk veya pastırma ile servis edilerek lezzetini zirveye çıkarıyor. Toprak güveçte pişirildiği için tadı yoğunlaşan ve derinleşen bu yemek, özellikle serin Balkan günlerinde iç ısıtan bir tercih.
Kaçamaku, Üsküp halkı için sadece bir yemek değil, aynı zamanda bir kültür mirası. Temelde mısır unu, su ve tereyağıyla yapılan bu yemek, görünüşü itibariyle kuymaka benzeyen, oldukça sade ama doyurucu bir lezzettir. Kaçamaku, özellikle sabah kahvaltılarında veya hafif bir öğün olarak tercih edilir. Üzerine dökülen yoğurt ya da peynirle tatlandırılarak, daha zengin bir hal alır.
Özenle yoğrulmuş dana ve kuzu etinin, tam ortasında eriyen kaşar peyniriyle buluştuğu bu köfte, her ısırıkta içindeki erimiş peyniri ile damakta unutulmaz bir tat bırakıyor. Izgarada pişirilerek servis edilen köfte, yanında acı sos, közlenmiş biber ve taze pideyle tamamlanarak sunuluyor. Et severlerin mutlaka denemesi gereken lezzetlerin başında yer alıyor.
Geleneksel Balkan mutfağının olmazsa olmazlarından biri de Ajvar’dır. Özellikle Makedonya’da sıklıkla tüketilen bir sos türü. Ana malzemeleri kırmızı biber ve patlıcan olan bu geleneksel sos, özellikle kahvaltıların baş tacı olmakla birlikte ızgara yemeklerinin yanında çok yakışır. Yolunuz bu güzel şehirden geçerse mutlaka tatmanızı tavsiye ederiz.
Bu kısa seyahatimizde Üsküp’ün ,Osmanlı’nın Balkanlar’daki temsilcisi olarak yaşamaya devam ettiğini deneyimledik. Bir zamanlar Osmanlı hâkimiyeti için stratejik, idari, ekonomik, kültürel ve dini açıdan önemli bir şehir olmuş ve Osmanlı mimarisi ve kültürü, şehrin kimliğinde derin izler bırakmıştı. Üsküp, Osmanlı’nın Balkanlar’daki mirasının önemli bir kimlik taşıyıcısı olarak görevine devam ediyor.