Dâhi olarak nitelendirilen kişiler, ezberleri bozmak için değil, usulleri en iyi tatbik etmek için çalışırlar. Bir fikrin hayat bulmasına çalışmak, fikri bulmaktan daha önemlidir.
Bu soruya (yukarıda geçen) çok sayıda, farklı cevap verilebilir. Kimisi alnının ortasında ister üçüncü gözünü, kimisi başının arkasında, kimisi de ensesinde. Aklı başında bir yetişkinin cevabı son derece sıradanken, küçücük bir çocuktan sıra dışı bir cevap duyabilirsiniz. Nitekim kalabalık bir mecliste bu soru sorulmuş ve en güzelini küçücük bir çocuk söylemiş. Çocuk: “Üçüncü gözümün parmağımın ucunda olmasını isterdim.” diyerek herkesi şaşırtmış. Çocuğa:“Niye parmağının ucu?” diye sorulduğunda ise: “Çünkü, parmağımı görmek istediğim her yere uzatabilirim” cevabını vermiş.
Orijinallerin 9 sırrı
Dâhi olarak nitelendirilen kişiler, ezberleri bozmak için değil, usulleri en iyi tatbik etmek için çalışırlar. Bir fikrin hayat bulmasına çalışmak, fikri bulmaktan daha önemlidir. İşte, usul takip ederek orijinal fikri uygulamanın 9 yolu:
1.Eksikliklerini her zaman müspet, pozitif bir özelliğe dönüştürmeyi öğrenirler. Mesela, işleri ertelemelerini, işi geliştirmek için kendilerine fırsata dönüştürürler.
2.Yaptıkları işte “uydurmaya çalışma” üzerinden değil, “eksik olanı bulmaya çalışma” üzerinden plan yaparlar.
3. Orijinal olmak, mükemmel olmak değildir. Hatalı fikirleri çoktur, fazlaca çalışarak fikirlerini geliştirip güzel neticeye ulaşmaya çalışırlar.
4.Onların problemi fikir üretmek değil, seçmektir. Fikir seçimi sırasında olumsuz tavır yerine daha fazla fikri bu sürece dahil etmeye çalışırlar. Orijinaller, “hayır” demek için sebep arayan kişilik yerine, “evet” demek için sebep arayanlar arasından çıkar.
5. Yenilikçiler, “İşte buldum!” anları yaşar. Orijinaller; sürekli olarak denemeler yapar. İkinci grup ileri yaşlarda daha fazla başarılıdır, çünkü sürekli öğrenmeye devam eder ve gelişirler.
6.Orijinaller fikirlere hayat verme konusunda müttefiklere ihtiyaç duyarlar. Lakin biz genellikle bizimle aynı hedefi paylaşan kişileri ararız. Fakat araştırmalar, ortak hedeflerin bizi birleştirmekten çok, ayrı düşürdüğünü ortaya koyuyor. En iyi müttefikler genellikle sizinle aynı değerleri değil, aynı yöntemi paylaşanlardır. Eğer sizinle benzer yöntemlerle çalışma eğilimindeyseler işbirliği yapmak daha kolaydır.
7. Her şeyi sil baştan yapmayı iyi bilirler. İnsanların olumsuz fikirleri seslendirmelerini sağlayacak en sevilen uygulamalardan biri “şirketi öldür” yöntemidir. Önce projeyi acımasızca eleştiren bir yol izlenir. Sonra projeyi korumak için fikir yürütülür. Eleştiri yapılırken daha güzel fikirlerin ortaya çıktığı görülmüştür.
8. Başarılı orijinaller, başlama konusunda hızlı, ama bitirme konusunda yavaştırlar. Eğer hemen işe başlar ve bitirirseniz sadece ilk fikrinizi hayata geçirmiş olursunuz ki bu da en göz önünde ve basit olandır. Bir işin başlangıcını ya da bitişini ertelediğinizde, aykırı ve farklı düşüncelere karşı açık olur, aynı zamanda işi geliştirmek için kendinize daha fazla zaman tanımış olursunuz.
9. Araştırmalara göre, en orijinal fikirlere erişmek için ortaya 200’den fazla fikir konulması gerektiği tespit edilmiş. Fikirlerin sayısını inovasyon turnuvası düzenleyerek artırabilirsiniz. Mesela, yeni iş alanları ya da maliyetleri düşürecek yöntemler bulma konusunda bir yarışma düzenleyebilirsiniz. İnsanlara önerilerini sunmaları için 3 hafta verin, konuyla ilgili uzmanları ya da çalışma arkadaşlarınızı yanınıza alıp sunulan fikirleri değerlendirin ve en iyi olanına yatırım yapın.
Yukarıda geçen bu 9 maddeyi yansıtan güzel bir misalle yazımızı noktalıyoruz. Orijinal fikir üretme ve girişimde bulunmak adına ufkumuzu genişletmesi temennisiyle…
Vazgeçmeyen Japon balık çıların hikayesi
Günümüzde piyasaya 6,7 milyon ton balık arz eden Japonya, 1,4 milyon ton balık ve kabuklu deniz hayvanını da özel çiftliklerde üretiyor. Japonya bu noktaya kolay gelmemiştir. Japon balıkçılığının gelişimi, girişimcilik adına bütün dünyaya örnek oluşturmuştur.
Japon halkı, taze balığı her zaman çok sevmiştir. Fakat Japonya sahillerinde yeterince balık bulunmamaktadır. Halkı doyuramayan balıkçılar, sonunda bir araya gelirler ve kendi aralarında birlik kurmaya karar verirler. Kurdukları yeni birliğin aldığı ilk karar ise küçük tekneler yerine büyük gemilerle daha uzak sulara açılmak, daha çok balık yakalamaktır.
Balıkçılar, büyük gemileri temin ederler ve daha uzak sulara yelken açarlar. 4. günün sonunda, Japonya sahillerine yeniden ulaştıklarında, gemiler dolusu balığı Japon halkına getirmeyi başarmışlardır. İlk gün epey balık satılır; fakat 2. gün kimse balık almaya gelmez. Çünkü, Japon halkı yeni balıkları sevmemiştir. Sebebi ise 4 günlük yolculuğun ardından balıkların tazeliklerini kaybetmesidir. Halkın alışacağını umut eden balıkçılar, sonunda girişimlerinin başarısız olduğunu kabullenmek zorunda kalır.
azgeçmeme kararı alan balıkçılar kafa kafaya verirler ve gemilerin içine “soğuk hava depoları yerleştirme” fikrini üretirler. Japon halkı bu dâhiyane fikri beğenir. Halkın onayı da alındıktan sonra gemiler tekrar yola çıkar ve yine balıkla dolu bir şekilde Japonya sahiline dönerler. İlk gün bol bol balık alan halk 2. gün balık almayı yine kesiverir. Bu durumdan korkan balıkçılar, hemen durumu soruştururlar ve donmuş balığın lezzeti düştüğü için halkın balıkları sevmediğini öğrenirler. Kafası iyice karışan balıkçılar pes etme noktasına gelirler.
Son bir hamle ile bu sefer de soğuk hava depolarını gemilerden kaldırtıp yerine devasa akvaryumlar yerleştirmeyi denerler. Bu sefer kesin çözümü bulmuş gibidirler. Balıkları canlı getirecekler ve halk da taze taze balık yiyecektir. Yoğun bir çalışmayla soğuk hava depoları gemilerden kaldırılır ve gemi güverteleri akvaryumlara dönüştürülür. Ve 4. günün sonunda Japonya sahilleri onlara canlı balık getirmeyi başaran bu kahraman balıkçıları konuşuyordur.
İşin burada bittiğini zannetmeyin. Bizim dahi balıkçılarımız yine başarısız olacak ve halk yine ikinci gün balık almayı kesecektir. “Neden?” diye sorularınız olabilir. Sebebi çok basit. Akvaryumlarda sıkış sıkış gelen balıklar düzgün hareket edemedikleri için etleri lezzetsiz olacaktır. Burada siz değerli okurlarımıza küçük bir soru yöneltmek istiyoruz. “Siz balıkçıların yerinde olsaydınız ne yapardınız?” Vaktiniz müsaitse lütfen bu soruyu düşünün ve ardından okumaya kaldığınız yerden devam ediniz.
Balıkçılar sonunda bu duruma da çare bulmuşlardır. 4. günün sonunda Japonya sahiline geldiklerinde tereddütlü halk yine balıklarını satın almış ve sonraki günlerde de bu lezzetli balıkları almaya devam etmiştir. Çözümün ne olduğuna gelirsek:
Balıkçılar akvaryumların içine birer köpek balığı atmıştır. Köpek balığı gemiler sahile gelene kadar akvaryumdaki balıkları kovalayıp durmuştur. Evet küçük bir miktar balık köpek balığının midesini boylamıştır, fakat lezzeti yerinde olan balıklarla kıyaslandığında, bu çok küçük bir orandır.