Alternatif Diploma İçin Alternatif Yollar

Örgün eğitime hep şüpheyle yaklaşan ve zorunlu eğitimin çürütücü etkisinin olduğunu iddia ederek ondan kurtulma niyetiyle hareket eden alternatif eğitimin taraftarları “hayat boyu eğitim”, “öğrenme ihtiyacı” gibi fikirlerin karşısında yer alırlar. Alternatif eğitimciler bu eleştirilerini ellerindeki örgün eğitim için yapmaktadırlar. Düşünceleri örgün eğitimi destekleyici ya da tamamlayıcı bir faaliyetten ziyade, muhalif eğitim imkanlarını arama yönündedir. Alternatif eğitimcilerin sistemi zorlayan mücadeleleri bilgide nadir ve az olanı bulmada dikkatimizi çekti. Başlıkta geçen alternatif diploma ile kastımız da dünyada az ve değerli olan bilgiye giden alternatif yolları araştırmak için kullandık. Bunun için önce sistemi tenkit edenlerin eğitim tarihi içerisindeki yerlerine baktık.

Eğitim tarihi üzerinden sistemin tenkidi ve eğitimde alternatif üzerine Uzun yıllardan sonra verilen diploma ile yetinmeyip alternatif diploma için yollara düşmek mantıklı gibi gelmeyebilir. Ancak eğitim tarihine dikkatle bakıldığında aslında örgün eğitim sisteminin bunu gerektirdiği görülebilir.

Zorunlu eğitim ilk olarak Almanya’da başlatıldı. Bunun sebebi ise sistemin tenkidi açısından dikkat çekici. Prusya ordusu daha donanımlı olmasına rağmen Napolyon askerlerine Jena Savaşı’nda yenildi. 1806 yıllarında yığınla para harcanan askerlerin yenilmesi üzerine kafa yoran Almanlar, kendi toplumlarının eksikliklerinden yola çıkarak, bir taraftan bütün Almanların, diğer taraftan fert fert her insanın daha kolay talimat almasını sağlayacak zorunlu eğitim üzerinde çalıştılar. ilk defa 1819 yılında genel manada uygulanmaya başlanılan zorunlu eğitimin maksadı, itaatkâr asker, işçi, memur, sivil hizmetli ve önemli zamanlarda birbirine yakın düşünen vatandaşlar yetiştirmekti.

Bu dönemde Prusya’nın özellikle savaş, savunma ve endüstriyel alanda yükselişi dikkatlerden kaçmadı, uluslararası ilişkilerde de onların itibarını güçlendirdi. Aradan elli yıl geçtiğinde model Amerika, Kanada ve Japonya gibi ülkelerde uygulanmaya başlandı. Almanya merkezli bu model, daha sonra itaati esas alması noktasında tenkit edildi.

Türkiye’deki eğitim sürecine geçmeden, Avrupa’dan intikal eden zorunlu eğitimin Avrupa tarihi içerisinde ki eğitim felsefesine bakmamız gerekiyor. Çünkü gerek zorunlu eğitim, gerekse zorunlu eğitime karşı olanlar ve ona alternatif oluşturma düşüncesiyle hareket edenler ya da örgün eğitimin de üzerinde alternatif diploma arayanlar, Avrupa eğitim felsefesini tetkik bilerek yollarına başlamak durumundalar.

Avrupa eğitim felsefesinin tarihi geçmişi

Avrupa tarihi içerisinde ilk eğitim felsefesi Platon’un “idealler kuramı” üzerine inşa edilmiştir. Buna göre süreç içinde eğitimci ya da öğretmenin temel maksadı, öğrenciye dünyanın aldatıcı görünüşüyle yetinmemesi gerektiğini sebepleriyle göstererek “gerçek dünyanın” bilgilerine ulaşma yolunda ona yol göstermektir.

Platon’un ortaya attığı bu fikir üzerine çalışan Thomas Aquinas, Platon eğitiminin temel amacını sorgularken, eğitim işinin aslında madde ile mananın savaşı olduğunu anlatır. “Kişinin Tanrı yolunda kendi bağımsızlığını kazanmasının ilk koşulu, kişiye kendi yolunu bulmasına imkan tanıyacak, kendi geleceğinin yine kendisinin belirlemesine yönelik bir bilinçlilik kazandıracak eğitimdir.” der.

17. yy’a gelindiğinde Ingiltere’de ortaya atılan “Deneyci Eğitim Felsefesi” madde ile mananın mücadelesini soyut ve somut üzerinden devam ettirir. Deneyci eğitime göre soyut somut ilişkisinin tanımı, “eğitim sürecinde soyut, dünyada karşılığı olmayan, ne idüğü belirsiz birtakım metafizik
kurgulamalarla uğraşmak yerine, eğitimi dünyaya indirmek” şeklinde yapılır. Gerek deneyci gerekse Platoncu felsefe kendilerinden sonra gelen, “Aydınlanmacı”, “Romantik”, “Marxçı”, Pragmacı”, “Davranışçı” ve “Varoluşçu” eğitim felsefelerinin madde ve mana yorumlarını derinden etkilemişlerdir.

Özellikle bugün, eğitim formasyonunu en fazla etkisi altına alan davranışçı ve varoluşçu felsefelere baktığımızda, madde ile mananın, ahlak ile bilginin daha öncekilerden farksız olarak ele alınmış olduğunu görüyoruz. Davranışçı eğitim felsefesinde “Bütün insan davranışlarının ilkece bilimsel, nesnel bir yolla çözümlenip önceden konulmuş toplumsal amaçlara yönlendirilmelidir.” görüşü çok ilginçtir. Bu görüşü tenkit edenler, davranışçıların insanın maddesini manasından kopararak, onu laboratuar ortamında yeniden programlama üzerine kurguladıklarını söylerler.

Yine varoluşçu felsefeye göre eğitim, “insanın tek başına karar vermesi, sorumluluk almaktan korkmaması, insanın özüne ulaşan el olan varlığı ortaya çıkartıp bireyselliğin önemi ve özgürlüğü ön sırada gören bir eğitim anlayışı.” üzerinden kurgulanmıştır.

Varoluşçular insanı laboratuar ortamında kurgulamaya çalıştıkları için tenkit edilirken, davranışçı eğitim felsefenin öncülerinden olan Ivan Pavlov’da, insanın ruhunu unutarak davranışlarına odaklandığı ve bunda aşırıya kaçtığı için tenkit edilmiştir.

Platon’dan bugüne batı anlayışlı eğitim felsefesinin eğitim-insan ilişkisini değerlendirdiğimizde, madde ile mananın birbirinden ayrıldığını görüyoruz. Avrupa’da böyle bir fark varken, o günlerdeki islam merkezli eğitim kültürüne baktığımızda ise bu durum biraz farklı.

Alternatif aratmayacak hassasiyet

islamiyet insanları ilme her zaman teşvik etmiştir. Peygamber Efendimiz’in “Az ilim nafile olan çok ibadetten hayırlıdır.” hadis-i şerifi bunu bize göstermektedir. Ancak ilim karşısında talebe, varoluşçu felsefede olduğu gibi, tek başına karar verme, sorumluluk almaktan korkmama, ferdiyetçiliği yüceltilip özgürlük merkezli yetiştirilmez. Talebe hocası tarafından sürekli gözetim altındadır. Bunun sebebi imam Ez-Zernuci tarafından “Ta’lim’ül Müteallim” adlı eserde,
“Talebenin ilim karşısında yalnız bırakılması, nefsi ile baş başa bırakılması gibidir.” diye yorumlanmıştır. Ve bu durum şöyle izah edilmiştir: “insanlar dünyadan istifade edecek, dünyayı mamur edecek, ama Allah’ın ortaya koyduğu medeniyeti ve sistemi tahakkuk ettirelim ve bütün insanlığa ulaştıralım diye yapacak.”

Yine aynı eserde talebenin ilim karşısında sınırlandırılması, Imam-ı Azam ile oğlu Hammad misal verilerek izah edilmiştir. imam-ı Azam oğlunu, kelam ve münazara ilmini ihtiyaçtan fazla öğrenmesine karşı uyarır. Oğlu ise imam-ı Azam’a “Babacığım, beni yasakladığın şeyi, senin yaptığını görüyorum.” diyerek, meselede izahat ister. Bu soruya karşı imam-ı Azam oğluna şu şekilde cevap verir: “Evladım, bizler münazarada biri ile konuşurken arkadaşımızın ayağının hak yoldan kayması endişesiyle, her birimizin başı üstünde uçmasından korktuğumuz bir kuş varmış gibi davranırdık. Hâlbuki sizler münazara ederken arkadaşınızın ayağının kaymasını istiyorsunuz.”

imam-ı Azam’daki bu hassasiyeti bütün diğer eğitimcilerde beklemek fazla olabilir. Ancak insanı sadece madde merkezli ele almak eğitim felsefesi olarak imam-ı Azam hassasiyetiyle kıyas bile kabul etmez. Avrupa menşeli örgün eğitim ve uzantılarına karşı alternatif eğitimi savunanlara hak verilecek olursa bu durumun başlıca sebebi, eğitimin ruhsuz olarak kurgulanması düşünülebilir. Mananın, yani ruhun unutulduğu bir eğitim anlayışında alternatifleri aramak son derece doğaldır. Zaten ruhun unutulduğu bir eğitim anlayışına bünyenin boyun eğmesi de düşünülemez.

Alternatif diplomada muhteva

Ruhun unutulduğu bir eğitim felsefesi içerisinde mana ve ruh aramak bir kenara bırakıldığında geriye bilginin ekmeğe ekmeğin de bilgiye dönüştürülmesi hadisesi kalıyor. Bilginin ekmeğe dönüştürülmesi hadisesi klasik olarak “zanaat eğitimi” içerisinde yer alıyor. Bizim aradığımız alternatif eğitim diploması da zanaat eğitimi içerisinde. Çünkü astronomi olsun, biyoloji olsun aslında klasik zanaat eğitiminden farklı düşünülemez.

Hayatla bağlantısı koparılmış bir zanaat eğitiminin başarılı olması zor. Böyle olduğu için müfredat takip eden öğrencilerin, yapacakları işle ilgili alternatifler aramak zorunda olmaları doğal. Çünkü bir biyoloji öğrencisinin alanıyla ilgili nadir olan bilgiden ve onu alternatife dönüştürme düşüncesinden örgün eğitim yıllarında haberdar olması, kendi eğitim felsefesi açısından önemli.

Öğrencilerin kendi eğitim felsefelerini kurgularken alternatif eğitimcilerin eğitimi tarif edişleri dikkate alınabilir. Onlara göre eğitim, “birinin kişiye verdiği veya yaptığı bir şey olmaktan öte, kişinin kendisi için aldığı bir şey” dir. Müfredat bitip diplomaya ulaşıldığında ekmeğe dönüşecek bilgi diplomaya konulmamışsa, örgün eğitim içerisinde “birinin kişiye verdiği eksik bilgi” meselesi ortaya çıkıyor. Eksik ya da faydasız bilginin zorluğundan öğrencinin etkilenmemesi için eğitimin tanımını, kişinin kendisi için paraya dönüştürecek bilgiyi eğitim hayatı boyunca araması, şeklinde yapmak gerekiyor.

Öğrenme dedektifi vizyonu

Tedavülden kaldırılan paraları biriktiren birinin durumunu anlamak, eğitimde öğrenme dedektifi vizyonunu anlamak için güzel bir misal olur. Yıllarca eline geçen paraları bir yere koymuş ama sonunda bunlar müzelik birkaç kâğıt parçası oluvermiş bir kişiyi düşünün. Öğrenim yıllarında faydasız ilimlerle meşgul öğrencinin aldığı diploma da müzelik pano gibi duvara asılacak bir kağıt parçasından farksızdır. O yüzden alternatif diploma için öncelikle çalışılan ilim dalında kalıcı ve yeni bilgilere odaklanmak gerekiyor.
Bilgi miktarının artması, öğrenilecek içeriğin karmaşıklaşması, ferdî öğrenmenin önem kazanması ve mesleki olarak kişilerinin farklı bilgi ve becerilerine duyarlılığın artması bilgiye dönük anlayışları değiştirdi. Böyle olunca, örgün eğitimi tamamlayıcı ve müfredatın dışında alternatifler aranmaya başladı. Alternatifler aranırken teknolojinin eğitim hizmetine sunulması çıkış yolunu bulmayı kolaylaştırdı. Senkron ya da asenkron olarak uzaktan öğrenme, e-öğrenme ve açık kodlu web tabanlı siteleri üzerinden öğrenme, bu çıkış yollarını uygun olarak kullanıyor.

Uzaktan öğrenme

Uzaktan eğitim, örgün eğitimi tamamlayıcı bir unsur olarak kurgulandı. internet ortamında öğrenci, öğretmen ve dersin buluşmasıyla öğrenme ortamı oluşturuldu. Uzaktan eğitim ortamında aynı ya da farklı yerlerdeki kişi ya da gruplar arasında bilgisayara bağlanma yoluyla metin, veri, grafik gibi ürünler için bilgi paylaşımı yapılarak öğretim gerçekleştiriliyor. Uzaktan öğrenme daha çok ilgili üniversitelerin uzaktan eğitim uygulamaları için kullanılmaktadır. Uzaktan eğitim çözümlemeleri arayan üniversiteler Türkiye’de, senkron ve asenkron yöntemlerini kullanmaktadırlar.

Asenkron modelde öğretmen materyallerini önceden hazırlamış ve stoklamıştır. Bilgi alıcı önceden hazırlanmış bu stoklara ne zaman ve nerede ulaşacağına kendisi karar verir. Senkron öğrenme modelindeyse öğretici ve bilgi alıcı canlı olarak bilgisayar ortamında, buluşmalarını içeren eğitim türü olarak ifade edilebilir. Son zamanlarda teknolojik gelişmeler, web üzerinden yapılan görüşmeler, interaktifliği sağlayan uygulamalar eşzamanlı olarak bu öğrenme türünün gelişmesine imkân sağlamıştır.

Klasik eğitime karşı e-öğrenme

Uzaktan eğitim daha çok diploma, sertifika almak ya da Türkiye şartlarında sınava hazırlanmak için kullanılır. E-öğrenme ise internetin yanı sıra diğer bilgi toplama ve dağıtım teknolojilerini kullanarak kişilerin ya da organizasyonların kendilerini yenilemeleri ve geliştirmeleri için uygun bir alternatif olabilir. Amerikan Eğitim Geliştirme Derneği tarafından (ASTD) e-öğremeyi
şöyle tarif edilmektedir: “Web tabanlı öğrenme, bilgisayar tabanlı öğrenme, sanal öğrenme, sanal sınıflar, dijital işbirliği, internet yoluyla içerik paylaşımı, telekonferanslar, uydu yayını gibi pek çok uygulamayı içine alan bir eğitim metodudur.”

Web tabanlı eğitim özellikle kurum çalışanlarının bilgi ihtiyacını giderme noktasında dünyada yaygın olarak insan kaynakları tarafından kullanılmaktadır. Türkiye’de pazar araştırması yapan GFK Türkiye ile Management Center Türkiyenin iş birliği ile yapılan bir araştırmada çalışanların bilgi ve yetkinlikte hızla değişen ihtiyaç oranları belirlenmiştir. Buna göre insan kaynakları içerisinde hedefleri gerçekleştirmek için en önemli insan kaynağını kazanmak ve onu elde tutmak için harcanan pay %44’lük iken, değişim ve gelişimi yönetmek için %14’lük pay karşımıza çıkmaktadır.

Değişen ve gelişen ihtiyaçların önemi e-öğrenmeye duyulan ihtiyacı göstermektedir. Ancak web tabanlı öğrenme türleri arasında öne çıkan e-öğrenmede dengesiz bir dağılım söz konusudur. Yönetim, liderlik, iletişim, müşteri hizmetleri, kalite yönetimi, işletme, gibi alanlarda kapsamlı e-öğrenme imkânlarına ulaşılabilirken özellikle el becerisi, deney ve uygulama gerektiren sahalarda e-öğrenme yetersiz kalmaktadır.

Biyoloji, kimya, sağlık ve teknoloji alanlarıyla ilgilenen ve bu alanlarda değişim ve gelişimleri

takip eden kişiler e-öğrenmeden yeterince istifade edemediklerinden dolayı, bilgiye ulaşmada devasa internet çöplüğü ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Onların işlerini kolaylaştıracak uygulama ise veri madenciliği alanıdır.

Veri madenciliğini eğitimde kullanmak

Veri madenciliği temelde büyük veri kümelerini analiz etmek için kullanılmaktadır.

Veri madenciliğinin aslı istatistik zannedilse de alternatif stratejiler geliştirmede başarılı olması onu istatistikten ayırmaktadır. Veriler bir araya getirilerek düzenlendiğinde bilgiler ortaya çıkar. Herhangi bir sayı ya da metnin ham haline veri denir. Verinin anlamlı düzenlenmiş hali ise bilgidir. Bilgi teknolojilerinin gelişimi ve gündelik hayatın her alanında kullanılabilir hale gelmesiyle beraber, her alanda oldukça büyük miktarda veri birikmeye başlamıştır. Farklı kurumlar, dernekler, kütüphaneler ellerinde toplanan bu bilgileri insanlar çalışıp işlesinler diye veri tabanlarında depolamaktadırlar. Hacimlerin olağanüstü artması elde bulunan bu verilerin nasıl kullanılabileceği problemini ortaya çıkarmıştır.

Günümüzde veri madenciliği uzmanlar tarafından öncelikli olarak müşteri ve pazar araştırmasında kullanılmaktadır. Fiyat, üretim planlaması, müşteri profili çıkartma gibi noktalarda özgün iş çıkartan veri madencileri, firmaların kararını

Veri madenciliği nedir?

İnsanlığın ilk zamanından günümüze kadar önemini
kaybetmeyen ve hatta sürekli
değerlenen bir şey varsa, o da hiç
şüphesiz bilgidir. Bilginin elde
tutulması ve bilgiye erişim tarihin her döneminde farklı metotlar kullanılarak sağlanmıştır. Taş tabletlerden papirüse, kağıda ve son olarak da dijital ortama aktarılan bilgi, bulunduğu çağın teknolojik imkanlarıyla kullanılabilir hale gelmiştir. Günümüz teknolojik sistemleriyle bilgiyi toplamak ve saklamak kolaylaşınca artık bilgiyi analiz etme ihtiyacı doğmuştur. Bilgi keşfi süreci olarak adlandırılan, anlamsız ve dağınık halde bulunan verilerden anlamlı, kullanılabilir, faydalı bilgilere ulaşabilme işi veri madenciliğidir. En kısa tarifle veri madenciliği, büyük miktarda bulunan ve daha önceden keşfedilemeyen, anlamlandırılamayan verilerin çeşitli teknolojik yöntemlerle analiz edilmesi ve faydalı, anlaşılır bilgilerin ortaya çıkarılması işlemidir.
Ne kadar büyük bir veriden bahsediyoruz?

Günümüz insanının yaptığı alışverişler, banka işlemleri, telefon konuşmaları, kamera kayıtları, internet tanımlama bilgileri ve benzeri işlemlerin kayıtlarından bahsediyoruz. Bu kayıtlar tutulmakta ve saklanmaktadır. Mesela, büyük bir süpermarkette bir saatte elde edilen bilgi, bir kütüphanedeki 200 kitaba eşdeğerdir. 2000 yılında çalışmaya başlayan “Digital Sky Survey” teleskopunun, ilk haftasında topladığı veri, o zamana kadar bütün astronomi tarihinin topladığı verilerden daha fazlaydı.

Veri madenciliği nasıl kullanılıyor?

Bir telekomünikasyon şirketi, ürün ve servislerini kullandırdığı müşterilerinin geçmiş aramalarını ve telefon kullanımlarını inceleyerek, onlara ürünlerini daha çok kullandırabileceği yeni kampanyalar teklif edebilir. Bir banka, müşterilerinin özellik ve davranışlarını inceleyerek, kredi oranlarını ayarlayabilir. Bir hastane, hangi hastalıklarda nasıl bir tedavi yöntemi izleyeceğini belirleyebilir. Bir
Veri Madenciliği Eğitimde Kullanılabilir mi?

“Büyük bir süpermarkette bir saatte elde edilen bilgi, bir kütüphanedeki 200 kitaba eşdeğerdir. 2000 yılında çalışmaya başlayan “Digital Sky Survey” teleskopunun, ilk haftasında topladığı veri, o zamana kadar bütün astronomi tarihinin topladığı verilerden daha fazlaydı.”
[Röportaj: İş Zekası Danışmanı Ahmet Akçay]

 

İnternetten Öğrenme İmkanları

Örgün eğitimin dışında alternatifler için web tabanlı öğrenme önemli bir yer tutuyor. Web siteleri örgün eğitimin sınırlarına bağlı kalmadan bilgi paylaşımlarının yapıldığı yerler olarak dikkat çekiyor.

Bu yerler online eğitim adı altında alt başlıklarla kategorilere ayrılıyor.

Web tabanlı online eğitimde farklı ülkelerin kendine özel dağılımı söz konusu. Mesela Amerika’da farklı kültür ve meslek gruplarına yönelik ücretli ve ücretsiz eğitimler içeren siteler var. En meşhurlarından birisi Udemy.com. Türkiye’de istediği başarıyı yakalayamayınca şansını Amerika’da denemek isteyen bir Türk girişimci, bu projesiyle dünya genelinde umduğunun üzerinde bir başarı elde etmiş. Sitede mantık şu şekilde işliyor: Kişiler uzman oldukları alanlarda küçük video eğitimler kaydederek ders paketleri oluşturup siteye yüklüyorlar. Buradaki videolardan çok cüz’i ücretlerle alanında uzman bir isimden online kurs alabiliyorsunuz.

Bunun yanısıra ted.com isimli internet sitesinden bahsedilebilir. Dünya genelinde yayınlanan ve herkesin katılamadığı ted.com’da ücretli konferansların pek çoğu ücretsiz olarak bu sitede izlenilebilir. Sitede teknoloji ve başarı konuları öne çıksa da bilim ve tıp içerikli nadir videolara da ulaşılabilir. Farklı olarak ted.com’da, yayınlanan videoların Türkçe alt yazıları da mevcut.

Akademik taramalarda öne çıkan 10 site

Eğitim dünyasında arama motorları her zaman amaca hizmet etmeyebiliyor. Zira sonuçlar her zaman net olmuyor. Onun yerine akademik taramalar için tavsiye ettiğimiz, önce Türkçe sonra İngilizce tabanlı siteler:

1. Ulakbim: Akademik makalelerin taranıp ulaşılabildiği online kütüphane. (ulakbim.gov.tr)

2. Yök tez: Doktora ve yüksek lisans tezlerinden erişim izni verilen tezle ulaşılabilen YÖK’ün resmi sitesi. (tez.

yok.gov.tr)

3. Yazmalar: Kültür bakanlığı tarafından oluşturulan online yazmalar kütüphanesi. (yazmalar.gov.tr)

4. Marmara Üniversitesi: Üniversite kütüphanelerindeki eserleri tarayabileceğiniz e-kitap formunda olan nadir eserleri görebileceğiniz bir site. (http://katHlog.marmara.edu.tr)

5. Milli Kütüphane: Milli kütüphanenin doküman ve kitaplarının listesini görebileceğiniz bu sitede, biçimden “bilgisayar dosyalarını” seçtiğinizde online kaynaklara ulaşabilirsiniz.

(http://mksun.mkutup.gov.tr)

6. Academic İnfo: bu site belirli konularda çok derinlikli bir rehber olarak kaçımıza çıkıyor. Nadir ve faydalı sonuçlar bulmanıza yardımcı olabilir. (academicinfo.net/subject-guides)

7. Base: Açık kodlu web kaynaklar içinde en hacimli arama motoru. (base-search.net)

8. CiteuLike: Altı milyona yakın makaleyi yöneten bu site, onlara giriş imkanı sağlıyor. (citeulike.org)

9. Eric: Eğitim kaynaklarına erişim imkanı sağlayan çevrimiçi kütüphane (eric.ed.gov)

10. Library of Congress: Fotoğraf, harita, yazma ve gazete gibi esas kaynaklara erişim sağlayan bir kütüphane sitesi (loc.gov)

 

Diploma için uzaktan eğitim fırsatı

[Kemal Aydın]

Uzaktan eğitime dair tespitlerde bulunmak ve bunları okuyucularımızla paylaşmak adına; İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim fakültesi dekan yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Ekrem Demir ve Bilgi Üniversitesi Program Direktörü Yrd. Doç. Dr. Metehan Sekban’la bir röportaj gerçekleştirdik.

iki eğitimci de bir tespitte hemfikirler. Eğitimden ne talep edildiği veya okunulan bölümün hangi maksatla okunacağı Türkiye’de henüz tam olarak bilinmiyor. Aile baskısı, çevreye karşı
etkileyecek kadar önemli bilgileri yöneticilerine sunabilmektedirler.

Genel anlamda büyük miktarda veri içerisinde gizli kalmış, ama değerli ve kullanılabilir bilginin açığa çıkartılması başlı başına uzmanlık olsa da biz burada veri madenciliğinin kısaca sürecini ve aşamalarını verebiliriz. Veri madenciliğinden haberdar olanlar, aşamaları üzerinde çalışarak internetten kendileri için daha faydalı bilgiler çıkartabilirler.

Öncelikle araştırılacak mevzu bir problem olarak açık bir dille tanımlanır. Arkasından ön işleme geçilir. Burada veriler toplanır. Her veri analiz işinden sonra yenilerinin toplanıp betimlenmesi yapılır. Veri kalitesi veri madenciliğinin anahtar kelimesidir. Veri kalitesini etkileyen başlıca sebep ise

mahcubiyet hissetmek bu bilinmezliği tetikleyen başlıca sebeplerden. Bu görüşleri Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Banu Sayıner’in doktora tezi de destekliyor. Sayıner’in tez araştırmasına göre öğrencilerin yüzde 77.4’ü istemedikleri bölümlerde okuyorlar. Tam bu noktada devreye uzaktan eğitim süreci giriyor. Türkiye’de uzaktan eğitim, diploma almak için yapıldığı gibi bilgi birikimini arttırma maksadıyla da yapılıyor.

Mecbur olanların değil, ihtiyacı olanların tercihi

Uzaktan eğitimde, öğrenim görenlerin çoğunluğu, gerçekten ihtiyaç duyup talep ettiği için; elde edilen fayda fazlasıyla geri dönüyor.

Bunda uzaktan eğitimin ücretleri etkili oluyor. Motivasyonu yüksek, belli bir amacı olan insanların programı tercihinin daha etkili olduğunu belirten Yard. Doç. Dr. Ekrem Demir:

“Genel öğrenci profilimizi incelediğimizde sektörde çalışan, memur olan öğrencilerimiz ağırlıkta olmakla beraber, engelli vatandaşlarımız ve mahkûmlarda öğrenci profilimiz arasında. Biz uzaktan eğitim programını diploma üniversitesi algısından kurtarmak, insanlara faydalı olmak adına var gücümüzle çalışmaya gayret ediyoruz.” Günümüzde üniversite mezunu olmanın; meslek edinmek ve etiket algısının dışına çıkarak hayat felsefesi halini aldığını belirten Metehan Sekban, sözlerine şu şekilde devam ediyor: “Bu programdan mezun olanlara örgün programdakilerle eş değer diploma veriliyor olması, örgün programlardakine benzer bir devam zorunluluğunun olmaması ve öğrencilerin iş hayatlarında kariyer basamaklarına tırmanmaya devam ederken eş zamanlı olarak eğitim almalarına imkan tanıması; bu programa olan talebin artmasına sebep oluyor.”
Bölüm çeşitliliğinin fazla olmadığını belirten Ekrem Demir, “ Bölüm çeşitliliği tamamıyla uygulanabilirlikle alakalı bir durum. Sosyal ağırlıklı bir dersin teori kısmı daha fazla olduğu için bu derslerin uygulanabilirlikleri daha kolay. Bazı bölümler uygulama ağırlıklı olduğu için uzaktan eğitim programına dâhil edilemez”

Uzaktan eğitimi benzer bir uygulama olan açık öğretimle mukayese edecek olursak, iki ayrı süreç gibi düşünülse de aralarında bariz farkların olmadığını söyleyebiliriz. Uzaktan eğitimde internet üzerinden canlı ders var, Açık Öğretim Fakültelerinde ders işleyişi dokümanlar ve televizyon vasıtasıyla yapılmakta. Uzaktan eğitimde kontenjan yasalar dâhilinde belli bir sınırlamaya tabi tutulurken, Açık öğretim’de belli bir sınır söz konusu değil. Bunlara ilaveten bir de mali süreçlerle alakalı farklılık söz konusu. Uzaktan eğitim harç paraları daha yüksek.

 

Exit mobile version