Ağaç dikme söz konusu olduğunda duyarlı her insan bu işe niyetlenir. Çünkü ağaç dikmenin faydaları hakkında teşvik edici birkaç söz bunun için yeterlidir. Ancak iş gerçekten bir fidanı toprakla buluşturmaya geldiğinde niyet ve istek neticeye dönüşmekte yeterli olmaz. Belki tohumu ve fidanı toprakla buluşturmak için güçlü bir sebep gerekir.
Onlarca milyon hektar arazinin ağaçsız ve çorak olduğu düşünülürse, her insanın ferdi olarak yılda birkaç fidanı dikmesi büyük bir organizasyon olurdu. Milyonlarca insan ellerine aldıkları fidanları toprakla buluşturup bu çoraklığa bir dur demek için yollara çıkıyor. Büyük bir organizasyonun küçük bir parçası olmak güzel ancak bu şuurda olanlar yeterli değil. İlkbahar ve son bahar aylarında, eline aldığı fidanı ya da tohumu, toprakla buluşturmaya çalışanların azlığından, insanların bu büyük organizasyonun bir parçası olmakta ne kadar zorlandıklarını görmek mümkün.
Ağaç diğer birçok nimetlerde olduğu gibi her haliyle insanlara faydalı olması için yaratılmıştır. Ağaç denilen canlı, her şeyden önce bir şifa kaynağıdır. Dalıyla, budağıyla sade öylece dururken bile bin derde devadır. Ağacın sadece dalından, budağından, meyvesinden, kerestesinden istifade edilmez. Havanın temizlenmesi, yağmurun yağması, iklimin düzenlenmesi, diğer nebâdâtın yetişmesi hep ağaca bağlıdır. Bir nevi ağaç, dünyadaki hayatın sağlıklı devam etmesi için mihenk taşıdır.
Ağaç dikmek için sebep mi lazım?
“Niçin ağaç dikmek bu kadar ehemmiyetli?” sorusunun cevabını, Peygamber Efendimiz’in fidan dikmeyle ilgili şu hadis-i şerifinde bulabiliriz. Efendimiz, “Kıyamet kopsa bile, o zaman elinizde bir fidan bulunuyorsa ve onu dikmek için de bir engel yoksa derhal o fidanı dikin.”
buyuruyor. Bu hadis-i şerif, ağaç dikmenin önemini net bir şekilde anlatmaktadır.
Ağaç dikmenin gerekliliğini Efendimiz başka bir hadis-i şerifinde biraz daha izah ediyor. Enes bin Malik hazretlerinin rivayet ettiği, İmam-ı Buhari’nin Edebü’l – Müfred adlı eserinde de geçen bu hadis-i şerifte Efendimiz şöyle buyuruyorlar: “Deccal’in çıktığını işittiğiniz zamanda bile elinizde bir fidan bulunursa, derhal onu dikin. Çünkü insanlar Deccal’den sonra da yeryüzünde yaşayacaktır.”
Bu hadis-i şerif, dünya artık yıkılıyor, her yeri saran ateş ve duman, imanları yakmakla kalmamış, bundan ağaçlar da nasibini almış olabilir; ama böyle bir dönemde bile, hiçbir şekilde yılmayın, öğüdünü veriyor. Ayrıca bu hadis-i şerif dünyanın sonunda imanları kurtarmanın bile zor olduğu dehşetli bir devri işaret ederken, bundan sonra da nesillerin dünyaya geleceğini de belirtiyor. Peygamber Efendimiz diğer nesiller gibi dünyaya tertemiz bir şekilde gelecek bu yeni nesillerin, daha gözlerini açar açmaz ümitsizliğe düşmemeleri için ağacı bol, havası güzel, iklimi ferah bir dünya bulmalarını istiyor. Şayet böyle olursa onlar, ümitsizliğe kapılmayacaklar ve İslamiyet’e daha iyi sarılacaklardır.
Ağaç dikmek kapsamlı bir güzelliktir
Fatih Sultan Mehmet Han İstanbul’u fethettikten sonra şehrin her tarafına ağaçlar diktirmiş, hatta kendisi de bizzat bu faaliyete katılmıştı. Ağaca zarar verenleri şiddetle cezalandıran Fatih Sultan Mehmet, elbisesi ağaca takılan kimsenin o ağacı kesmemesi ve elbise bedelinin ödenmesi için vakfiye bile kurdurmuştur.
Gerek Peygamber Efendimiz’in gerekse diğer halife ve emirlerin ağaç dikme hususunda bu kadar ısrarcı olmalarının sebebi hikmeti nedir? Buna sebep olarak, gerek ağaç dikmenin sevabı, gerekse ağacın faydaları gösterilebilir. Ancak bu yeterli olmaz. Bu zatlar her türlü kötülüğe ve haksızlığa karşı islamiyet’ten aldıkları iyiliği, bir çare olarak her alanda ortaya koymaya çalıştılar. Ağacı da kuraklığa, çoraklığa, haksızlığa, adaletsizliğe ve imarsızlığa karşı, bir çare olarak görmüşler ve beldelerini , birbirinden güzel ağaçlarla şenlendirmişlerdir.
Ağaç dikmenin devam eden sevabı
Ağaç dikmenin her dönemde geçerli en güçlü sebebi sevap kazanmaktır. Ancak bu sevap bir defa kazanılıp biten sevaplar gibi değildir. Ağacın sevabı dikilmesinden başlar, onunla istifadenin devamı müddetince devam eder ve dikenin sevap hanesine sürekli kazanç getirir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v): “insan vefat edince, işinden, ibadetinden, hayır ve diğer iyiliklerinden sevap kazanma imkânı kalmaz. Yalnız üç şeyin sevabı devam eder. Bunlar: Sadaka-i câriye bırakmak, dine ve insanlığa hizmet edecek talebeler yetiştirmek, kendisini hayırla yâd edecek iyi huylu evlat yetiştirmek.” buyurmuşlardır. Burada ağaç, sadaka-i cariyenin içerisinde, medrese, cami, çeşme ve benzeri hayır kurumlarıyla beraber yer alır.
Bir insan cami yaptıracak maddi güce sahip olamayabilir; ama sadaka-i cariye olması hasebiyle aynı minval üzerine bir ağaç dikmekten de aciz değildir. Çünkü başka bir hadis-i şerifinde Peygamber Efendimiz ağaç dikme sevabını diğer sadaka-i cariyelerden ayıracak şekilde şöyle buyurmuşlardır: “Bir kimse bir ağaç dikse, o ağaç meyve verdikçe ve insanlar ondan yararlandıkça sevabı ağacı dikene yazılır. O ağaç, dikenin sadakayı câriyesi olur. isterse daha sonra o ağacın bulunduğu yer bir başkasının mülkü olsun. Yahut da o ağaç hayır olarak bir başkasının arazisine dikilmiş olsun.”
Bu hadis-i şerif sadece sadaka-i câriyeler içerisinde ağaç dikmenin farkını anlatmakla kalmıyor, ağaç dikmenin önündeki bütün engelleri kaldırıyor. Çünkü insanlar genelde yeri olmadığı için ağaç dikmediklerini söylüyorlar. Bazılarıysa ağaç dikmeye güçlerinin yetmediğinden şikâyet ediyor. Ancak hadis-i şerif ağaç dikmenin sevabının devamlılığını vurgulayarak bir taraftan güçleri yetmeyenleri teşvik ediyor. Diğer taraftan yeri olmadığı için ağaç dikemediğini söyleyenlere ve özellikle şehir hayatı yaşayanlara sadece kendinize ait bir toprağınız olmasına gerek yok diyor. Uygun olan her yere ağaç dikebilirsiniz; çünkü başkasının arazisi de olsa diktiğiniz ağaç orada kaldığı ve ondan faydalanıldığı müddetçe, sevabı nerede olursanız olun gelip sizi buluyor. Burada tek dikkat edilmesi gereken husus dikilen ağaçtan arazi sahibinin de memnun olacağı üzerinde durulmasıdır.