Dengeli hayat için iki temel beden ve ruh selameti
Dengeli hayat önemlidir. Bu konuyu iyi anlatmak için sizi bir sosyal etkinliğe davet edelim. Farz edin ki, bir meslek grubuna yönelik düzenlenen seminere konuşmacı olarak gidiyorsunuz. Salonda herkes hazır, siz de yerinizi alıyorsunuz. Konuşmanıza başlıyor, muhataplarınızla göz teması kurarak her biriyle ayrı ayrı alakadar olduğunuzu hissettirmeye gayret ediyorsunuz. Bir iş semineri olduğu için katılımcılar sade, resmî giyinmişler. Elinizde olmadan ortalarda oturan biri dikkatinizi çekiyor. Başlangıçta parıldayan pullu kıyafetini hoş buluyorsunuz. Fakat konuşmanız esnasında gözünüz oraya kaydıkça bir süre sonra kıyafetin ışıltısı, gözlerinizi yormaya başlıyor. Artık o tarafa bakmak istemiyorsunuz. Muhtemelen diğer konuşmacılar da sizinle aynı şeyleri hissetti ve aynı şekilde davrandı.
Evet, kıyafet, insanın üzerindeki kimliğidir. İnsanlar girdikleri ortamda kıyafetiyle karşılanır, ilmiyle ağırlanır, ahlakıyla uğurlanır. Fakat bunun ölçüsü, temiz ve tertipli olmakla beraber ortama uygun düşmesidir. Hatta bazen, girilen ortama uyum sağlayabilmek, ölçünün ta kendisidir. İkinci Dünya Savaşı’nın belge fotoğrafçısı C. Bresson’un dediği gibi; “Ölçüsüzlük bir an için insanı büyüleyebilir. Ama zamanla katlanılmaz hale gelir. Yalnızca ölçülü şeyler uzun ömürlü olur.”
Dengeli hayatta mihenk taşı
Ömür, ne zaman biteceği bilinmeyen bir yol gibi önümüzde uzuyor. Bazen doludizgin koşuyoruz bu yolda, bazen ağır aksak yürüyoruz. Her ikisinin de yolculuk adabına aykırı olduğunu unutuyoruz. Oysa beden binasının mihenk taşı, dengedir. Kişi hayatı, dengeli ve açık bir gönül gözüyle seyredince, kabullenici tavırlar sergiler. Hem dış dünyayla hem kendisiyle anlamlı ve huzurlu ilişkisi olur. Bir çiçek hiç sulanmazsa kurur, çok su verilirse çürür, yeterli miktarda sulanırsa büyür. Bir şeyin tam kıvamında olması onu değerli yapar: Yemeğin içindeki tuz gibi.
İtidal, insana dengeli hayatın kapısını aralar
Gece ile gündüzün miktarından mevsimlerin döngüsüne, akıp giden sulardan ormanların en kuytu köşesine varıncaya dek, kâinatta her şey muazzam bir ölçüdedir. İnsan da bu dengeye iştirak eder: Çatlak ses çıkarmazsa huzurlu olur. Duygularında, düşüncelerinde ve davranışlarında ölçülü olmak; arzularında, korkularında, hazlarında kontrolü elden bırakmamak; ifrat ve tefrit arasında itidal yolunu tutmak, insana saadet kapısını açar.
İfrat ve tefrit kelimeleri, Arapçada aşırı olmak manasına gelen “fart” kökünden gelir. İfrat bir hususta çok ileri gitme, haddi aşma, aşırı davranma demektir. Tefrit ise, bunun tam zıddında bir aşırılıktır; bir konuda aşırı geri kalma, yeterli olmama anlamındadır. Atalarımıza, “Aç koyma hırsız olur, çok değme arsız olur.” dedirten bu ifrat ve tefrit uçları arasında hep bir denge bulmak gerekmektedir.
Dengeli hayatta kalp, beyinden önce analiz eder
Zihin diyalektik olarak çalışır, yani karşıtlıkları, zıt uçları devamlı fikreder. Her işte ifratı, tefriti, orta ölçüyü kavrayacak kuvvededir. Mesela, harcama hususunda cimrilik, savurganlık, ifrat, tefrit, cömertlik itidal olarak düşünülebilir. Zihnin kavrayamadığı hâdiselerde ise kalp, insanın rehberidir. Kuantum fiziği bile artık kalbin beyinden önce analiz edip doğruyu bulduğunu ispatlamıştır. Kendinizi yoklayın: İnsanın bahar günlerine ayrı bir meyli vardır. Çünkü havalar ılıman, gece ile gündüz neredeyse eşittir. Bu yüzden bahar, adl ve itidal ile tavsif edilir. Divan edebiyatında bahara, eyyâm-ı adl denilmesi de bundandır.
Haddini aşan her şey zıddına dönüşür
Ahlâk-ı Alâî’de hayır “tam orta yol” olarak tarif edilir. Kişi orta yoldan uzaklaştıkça hayırdan, iyilikten uzaklaşır. Birkaç misalle dengeli hayatı anlatalım:
- Bir kimseye bütün sevgisini, sırlarını açmak ifrat, hiç ülfet etmemek tefrittir. “Sevdiğini ölçülü sev, gün gelir o insan, gözünde sevimsizleşirse elem duyarsın. Buğzettiğine ölçülü buğzet, dostun olursa hicap duyarsın!” hadîs-i şerifi, itidali işaret eder.
- Öfkenin çokluğu ifrattır, insanı zarara uğratır. Hiçbir şeye kızmamak, zillete ve zulme boyun eğmek, korkmak tefrittir. İkisinin ortasına şecaat denir ki; yiğitliğin, kahramanlığın membaı olan, öfkenin lüzumlu miktarıdır.
- Bir işin olması için acele etmek, gücünden fazla çalışmak ifrattır. Acele, hataya sebep olur. Tembel davranmak, devamlı ertelemek ise tefrittir. Yarım niyetle, az istekle, topal gayretle hiçbir yere varılmaz. Tam niyetle, tam istekle ve sağlam bir gayretle neticeye varılır. Gücü nispetinde azmedip, tevfiki Hak’tan beklemek; itidalin ta kendisidir.
- Bedeni zorlayacak kadar çok ve çeşitli yemek ifrattır. Açlık çekmek, halsiz kalacak derecede yememek; dinen mekruh ve tefrittir. İbn-i Sînâ, El-Kanûn kitabında hastalıkların temel iki sebebinin “çok ve karışık yemek, çok ve karışık düşünmek” olduğunu söylüyor. Bunlardan kaçınmak beden ve akıl sağlığının az, öz reçetesidir. Bedene sıhhat, hafızaya kuvvet, kalbe feyiz olması niyetiyle helal ve temiz olan gıdalardan ölçülü olarak yenilmelidir. Yine, mütevekkil bir insana yakışan, elinden gelen maddi ve manevi tedbirleri yerine getirdikten sonra neticeyi Hazreti Allah’a havale etmektir. Gücünü aşan yerde elem çekmek, düşünmek, insana zarardan başka bir şey getirmez. “Duvarı nem, insanı gam yıkar.” denmesi boşa değildir. Sinir hücreleri, vücutta en fazla enerjiyi tüketen hücrelerdir. Bunun için, bir şeyi yoğun olarak düşündüğünüzde veya üzgün olduğunuz zamanlarda yorgun hissedersiniz. Hayat tek bir şeyden ibaret değil, bir şeyi fazlası olmadan düşünün ki, hayatınızın geri kalanına da enerjiniz kalsın!
- Kur’ân-ı Kerîm’de, Hazreti Lokman’ın (a.s.) oğluna nasihatleri hikâye edilirken “Ve yürüyüşünde mutedil ol ve sesini indir. Muhakkaktır ki, seslerin en çirkini, elbette ki eşeklerin sesidir.” (Lokman sûresi, âyet 19) ifadeleri zikredilir. Arzu edilen, koşmadan ve uyuşuk davranmadan, vakarlı bir yürüyüş. Bağırmadan ve çok kısmadan, orta bir ses tonu ile konuşma, yeterli çalışma, yeterli uyku… Çünkü haddini aşan her şey, zıddına dönüşür; sevgi nefrete, haz ıstıraba, sevinç acıya, nimet külfete…
Beden ve ruh selametine ancak itidalli bir hayatla erişilir. Dengeli ve ölçülü insan, dingin su gibidir. Yıldızları ancak dingin sular yansıtabilir.
Korku ile ümit arasında,
Hamlık ile yanmışlığın tam ortası olgunlukta,
Hakk’ın, hakikatin arayışında,
Hırs ile gaflet arası bir azimle hayır yarışında,
Sağa-sola sapmadan doğru yolun tam ortası, yerimiz olsun!
Hâsılı, ömür terazisini selamet dengesinde tutacak bir çabamız olsun!