Serender basit bir kulübe ya da ambar değil, üzerinde ahşap oyma tekniğiyle yapılmış zengin süslemelerle estetik bir sanat harikası… Altı adet direğin üzerindeki muvazenesiyle (denge) tam bir mühendislik dehası… İnşasında kullanılan malzeme ve yapı tekniğiyle insan ve tabiat arasında pek ender kurulabilen ahengin bir nişânesi…
Karadeniz insanının iklim ve arazi şartlarıyla mücadelede geliştirdiği pratik çözüm ve insanla tabiat arasında kurulan muhteşem bir âhenk… Karadeniz sadece muhteşem tabiatıyla ve gönlü zenginlikte derya olan insanlarıyla değil, mîmari kültürüyle de nâdide bir bölgedir. Karadeniz’de ev ve müştemilatı üç yapıdan meydana gelir. Ev, serender ve merek (samanlık)’ten müteşekkil bu külliyede serender hem mimarisiyle hem de îfa ettiği fonksiyonuyla çok önemlidir.
İsmi bölge içinde farklılık göstersede; Giresun yöresinde mâzı, ambar, Şalpazarı’nda “tekir” birçok yerde serender, serenti, nalya gibi isimlerle anılsa da kullanımındaki temel amaç: toprakla ilişkiyi kesmek suretiyle, korunmak, tahıl, gıda, fındığı nemden; fare, böcek gibi haşerattan korumaktır.
Serender, köylünün tahılını, yiyeceğini sakladığı, kuruttuğu, altına kışlık odununu depoladığı yerdi. Yine çocuklar yağmurda, güneşte oyunlarını serenderin altında oynarlardı. Bazen üst
dokurcun ağacına atılan bir iple salıncak yapılırdı, bazen direğine köpek bağlanır. Bazen katır veya at bağlanır, orada nallanırdı, yağmurlu havalarda altı çamaşır kurutma yeri olurdu. Karlı kış günlerinde serenderin altı kuşlar için sığınaktı, üstten düşen mısır taneleriyle doyarlardı.
Ahşabın sanatkârane üslubu
Yapının temel unsuru ahşaptır. Günümüzde dağ ve yamaçlara turizm amaçlı kalın tahtalardan yapılan ve adına “kütük ev” veya “bungalov” denilen mîmarı tarz Karadeniz yerel mimarisinde asırlardan beri yerli ustalar tarafından inşâ edilmektedir. Bu şekilde yapılan eserler 150 – 200 yıl dayanmaktadır. 6-7 cm kalınlıkta, 5-6 m boyundaki kalaslar, başlarından açılan derin çentiklerle ve aralardan geçirilen ağaç çubuklarla birbirine monte edilir ve yapıda asla metal çivi kullanılmazdı.
Yapı esas olarak altı direk üzerinde yerden 2,5 -3 metre yüksekte olur ve yapıya seyyar merdivenle inilip çıkılır. Her bir direğin başında farelerin çıkışını engellemek için 50-60 cm çapında ağaç tekerler olur.
Yapı genelde iki bölme olur ve arka bölme bölge insanının en temel yiyeceği olan mısırın depolandığı ve kurutulduğu yerdir. Bu kısmın altı mutlaka bölgede ağu denilen maki bir ağaçla örülmüş sergenle kapatılırdı. Bunun amacı ise mısırların alttan da hava alarak daha süratli kurumasıydı. Ayrıca ağu çubuğundan yapılmış bu sergenler en az yüz yıl dayanırdı. Ön kısımda olan bölme ise turşu, pekmez, sırgan kurusu, baldıran kurusu gibi şeyler sergilik olarak ayrılırdı. Yapının üst kapatması ise 40-50 sene öncesine kadar bölgede budaksız çam ve gürgen ağaçlarından ince kıyılarak elde edilmiş, ince tahtaya benzer hartamalarla yapılırdı. Hartamaların özelliği kışın sıcak, yazın serin tutmasıydı. Bugün bölgede resmini çekmek için onca aramalarımıza rağmen bir tane bile hartamalı yapı bulamadık.
Kıymetin muhafazası
Bölgede serender (maazı)’inneden bu kadar önemli olduğunu anlamak için bölge insanı için mısırın ne demek olduğunu bilmek lazım. Mısır (nâm-ı diğer darı) bölge için bir zamanlar ekmek, yağlaş olup sofranın baştacı; un olup lahananın, hamsinin lezzeti idi. Hülâsa mısır hayat demekti, emek demekti. Yolda bir tanesi görülse kaldırılıp hürmetle tenha bir yere konurdu. Fırtına sebebiyle mısırların yattığı yıllar kıtlık yılları olurdu. Karadenizli bu kadar ehemmiyetinden olsa gerek mısırı kurutacağı yere de bu denli ehemmiyet vermiştir.
Günümüzde hiç metal çivi kullanmadan bu otantik mimariyi inşâ edebilecek ve ağaç direkler üzerinde mîzan verebilecek evsafta ustalar maalesef yoktur. Yakın tarihe kadar değirmen ve çeşme taşı kesebilen ustaların yanında ham demiri silaha dönüştürebilen ustaların tarih olması gibi “Serender Ustası” Ahmet Dayılar, Mehmet Dayılar da teker teker göç ettiler ve yerleri boş kaldı.