Süleyman Aleyhisselâm, bütün kuşların dilinden ve mantığından anlıyordu. Karınca, küçük hayvanlara misal olduğu gibi kanatlı cinsi de bulunması itibariyle uçan hayvanlar cümlesinden de sayılırlar. Bu münasebetle Süleyman Aleyhisselâm, karıncanın da söylediklerini anlayabiliyordu.
Karınca Meselesi
Günlük hayatta hepimiz yuvalarından çıkıp sağa-sola koşuşan, ağızlarına aldıkları ve kendilerinden kat kat büyük şeyler taşıyan karıncaları görmüşüzdür. Karıncaların 7500’e yakın cinsi vardır. Kraliçeler 15-20 yıl, işçiler 5-10 yıl yaşar. Karıncalar, çalışkanlığın sembolüdür. Başlarındaki dirsek şeklindeki antenlerini, gözlerinden daha çok kullanırlar. Boyları 2 ile 18 mm arasında değişir. Karıncalar, ön bacaklarını bir el gibi kullanır. Bunlarla yiyecek toplar, yuvada yumurta ve kozaların yerini değiştirir ve vücutlarını temizler. Bu bacaklarında, arılardaki gibi, kıllardan meydana gelmiş temizlik organı olan bir çift tarakları vardır. Karınca, temizliğe son derece düşkündür.
Gıda artıklarını ve ölen arkadaşlarını, yuvanın dışındaki çöplüğe bırakırlar. Cemiyetin çoğunu işçiler teşkil eder. Gıda toplama, yuvanın temizliği gibi ağır işlerin çoğu bunlara aittir.
Karıncalar, birbirlerine her rastlayışta bir an dururlar ve bir şeyler söylüyormuş gibi antenlerini birbirlerine dokundururlar. Bir karınca, yuva içinde veya dışında aç bir arkadaşına rastladığında büyük bir nezakette bulunur. Antenlerini diğerinin antenine dokundurarak ön ayaklarıyla arkadaşına yaslanır. Ardından, kursağında depoladığı gıdanın bir kısmını arkadaşının ağzına boşaltıp onu doyurur.
Bir istikamette el ele
Karıncalar, yuvalarına gidip gelirken tek bir hat üzerinde yürürler ve birbirlerini korurlar. Karıncaların kendi ağırlıklarının katlarca fazlasını taşıyabilmelerinin başlıca sebebi, çok “hafif” canlılar olmalarıdır. Bu sayede kas güçlerinin büyük kısmını, yükleri taşımak için kullanabilirler. Fakat büyük canlılarda, örneğin insanlarda, vücut ağırlığı fazla olduğundan kaslar, vücudun iskelet sistemini de desteklemek zorundadır. Bu nedenle fazla yük taşıyamayız.
Ohio State Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmada bilim insanları, Formica Exsectoides türü karıncaları, elektron mikroskobu ve bilgisayarlı tomografi cihazlarını kullanarak inceledi. Eklemlerinin dayanıklılığını ölçmek içinse karıncaları, hızla dönen bir disk üzerine yerleştirdiler. Sonuçta karıncaların dönme sırasında üzerlerine etki eden, kendi vücut ağırlıklarının 3500-5000 katı kadar kuvvete dayanabildikleri anlaşıldı.
Karıncalar, yükleri, ağızları ile kaldırır ve taşıdıkları yükün ağırlığı, boyun eklemi aracılığıyla ayaklara aktarılır. Elektron mikroskobu görüntülerinden, karıncalarda boyun eklemindeki yumuşak dokunun dayanıklılığının çok yüksek olduğu belirlendi. Ayrıca baş-boyun ekleminde sert ve yumuşak dokuların birleştiği ara yüzeydeki özgün yapının, karıncaların boyunlarına dayanıklılık sağladığı anlaşıldı. Yapılan çalışmalar, diğer böceklerde de benzer dokular olduğunu gösteriyor.
Eğer güçlü bir yağmur felaketinde yuva tamamen sular altında kalırsa işçi karıncalar, kraliçeleri, yumurta ve yavruları, ortalarına alıp birbirlerine kenetlenirler. Böylece uzun müddet su üstünde kalabilirler.
Karıncalar, dünya üzerindeki hayvan biyokütlesinin %15-20’sini oluşturur. Çalışkan yapıları ve iş birliği yetenekleri sayesinde dünyanın en etkili hayatta kalma ustaları arasında yer alırlar. Bir koloninin tüm karıncaları birlikte hareket ettiğinde, ortaya devasa bir güç çıkar.
Kimse arkada kalmaz
Nitekim dünyanın hemen hemen her yerinde yaşayan ve istilacı bir karınca türü olan ateş karıncaları (Solenopsis invicta), sel baskınına karşı çok etkili bir çözüm bulmuş. Yuvaları sular altında kaldığı zaman, bütün koloni yani on binlerce karınca, dağılmadan, bir arada kalarak kendi vücutlarıyla suda batmayan bir sal oluşturuyor ve selde boğulmaktan kurtuluyorlar. Sal, dalgalı suda sallana sallana yoluna devam ederken, karıncaların neredeyse yarısı suyun altında, diğer yarısı da suyun üstünde bulunuyor. Öyle bir disiplin içinde çalışıyorlar ki, salı oluşturan karıncalar, yerlerini sürekli değiştiriyor. Böylece hiçbir karınca, uzun süre suyun altında kalmıyor. Her bir birey görevini kurallara uyarak, özenle yerine getiriyor. Bu karıncalar ıslandıkları zaman, vücutlarındaki ince kıllarla tuttukları küçük hava kabarcıkları sayesinde bir süre suyun altında kalabiliyor. Peki, on binlerce karınca, bunu nasıl yapabiliyor? Her bir karınca komşusunun bacağını ısırıyor ve böylece birbirlerine yapışmış hâlde su geçirmeyen bir sal yapıyorlar. Dayanıklı olduğu kadar esnek de olan bu sal, on binlerce karıncanın itişip kakışmasına ve dalgalara rağmen, güvenli bir şekilde haftalarca yoluna devam ediyor.
Karıncalar, birçok bilim insanı tarafından incelenmiş ve birçok acayip hâlleri ve hikayeleri naklolunmuştur. Topluluk hâlinde yaşadıkları herkes tarafından bilindiği gibi, kuvvetleri ve çalışma azimleri de malumdur. Kumanda ile hareket ettikleri ve arkadaşına bildirimde bulunduğu; postacıları ve müfettişleri olduğu kaydedilmiştir. Nasıl konuştuklarını bilemesek de her hâlde bir şeyler anlattıklarını anlayabiliyoruz.
Karıncaları inceleyen bir uzman, yuvalarının önüne bir şeker koyuyor. Karıncalardan bazıları bunu haber alıp yemeye başlıyor. Uzman bu esnada şekerin üzerine biraz içki döküyor. Bundan bir kısmı kaçıyor, bir kısmı ise yemeye devam edip sarhoş oluyor. Kaçanlara da yiyenlere de birer boya ile işaret koyuyor. Kaçanlar, yuvaya gidip durumu haber veriyor. Bir müddet sonra kalabalık bir grup gelip sarhoş olanları öldürüyor.
Kur’ân-ı Kerîm’de karınca
Türlü meziyetlere sahip olan karıncaları Allâhü Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’de zikretmiş ve “Neml / Karınca Sûresi” isminde bir sûre inzâl buyurmuştur.
Bu sûre-i celîlede bildirildiği üzere Süleyman aleyhisselâm bütün kuşların dilinden ve mantığından anlıyordu. Karınca, küçük hayvanlara misal olduğu gibi kanatlı cinsi de bulunması itibariyle uçan hayvanlar cümlesinden de sayılırlar. Bu münasebetle Süleyman Aleyhisselâm, karıncanın da söylediklerini anlayabiliyordu.
Rivâyet olunmuştur ki Süleyman Aleyhisselâm, orduları ile karınca vadisine geldiği zaman kraliçe karınca, orduların sesini hissetmişti. Fakat onların gökte mi, yerde mi olduklarını bilemediği için ezilmekten korktu. Onun, diğer karıncalara, yuvalarına girmeleri için seslendiğini işiten Süleyman (a.s.), karıncalar yuvalarına girene kadar korkmamaları için rüzgâra durmasını emretti ve rüzgâr durdu. (Hak Dini Kur’an Dili, 5/3669)
Süleyman (a.s.), karıncanın “Ey karıncalar! Yuvalarınıza giriniz. Süleyman ve onun askerleri, farkında olmadıkları hâlde sizi kırmasınlar.” sözünü duyunca: “Onu, bana getirin.” dedi. Onlar da getirdiler. Hazreti Süleyman (a.s.), karıncaya:
“Ey karınca, benim askerlerimin zulmetmeyeceklerini bilmez misin?” diye sordu. Karınca:
“Bilirim; ancak ben, bu topluluğun ulusuyum. Benim, onlara nasihat vermemin dışında çare yoktur.” diye cevap verdi. Hazreti Süleyman (a.s.):
“Benim askerlerim havada idi, senin topluluğunu, nasıl ayakları altına alıp çiğneyeceklerdi ki?” diye sordu. Karınca:
“Benim kastım, karıncaların yerde telef olmaları değildi. Murâdım, onların, senin azamatine ve debdebene kapılıp askerlerini seyrederken Allâhü Teâlâ’yı anmaktan geri kalmamaları ve gaflet meydanında çiğnenip zelil olmamaları idi. Senin saltanatını gördüklerinde gönüllerinde dünyaya meyletme arzusu ortaya çıkar; hâlbuki dünya, Cenâb-ı Hak indinde mebğuzdur/sevilmez.”
Karıncaların minyatür boyutları, güçlü olmalarının sırrıdır. Küçük boyutlarda, vücut oranları değişir ve bu da kaslarının etkisini artırır. Küçük vücut yapıları, kasların iskelet sistemi üzerinde daha fazla güç uygulamasına imkân tanır ve bu güç verimliliği sayesinde ağırlıklarının onlarca katını taşıyabilirler.
Bundan sonra Hazreti Süleyman (a.s.) karıncaya: “Bana nasihat ver.” dedi. Bunun üzerine karınca:
“Babanın, neden ‘Dâvûd’ diye isimlendirildiğini bilir misin?” diye sual etti. Hazreti Süleyman (a.s.): “Hayır” dedi. Karınca:
“Çünkü o, kalbinin yarasını tedavî etti.” dedi. Sonra “Peki, sen, neden ‘Süleyman’ diye isimlendirildiğini bilir misin?” dedi. Hazreti Süleyman (a.s.) yine, “Hayır” dedi. Karınca:
“Çünkü sen, sadrı (gönlü) ve kalbi selîm (dünya sevgi ve alakalarından uzak, ihlâslı) bir kimsesin.” diye cevap verdi.
Sonra Hazreti Süleyman (a.s.), karıncaya ne kadar askerinin olduğunu sordu. Karınca:
“Dört bin komutanım var; her bir komutanın emrinde kırk bin nakîb, her nakîbin emrinde de kırk bin karınca vardır.” dedi.
Hazreti Süleyman, askerlerini niçin dışarı çıkarmadığını sordu. Karınca: “Ey Allâh’ın Peygamberi! Bize yeryüzünü verdiler, kabul etmedik; yerin altını tercih ettik ki Allâhü Teâlâ’dan gayri kimse, hâlimizi bilmesin.” diye cevap verdi. Sonra karınca: “Ey Nebiyallâh! Hak Teâlâ’nın sana ihsan ettiği nimetlerinden birini söyler misin?” diye sual etti. Hazreti Süleyman: “Sabah gidişi bir aylık mesafe, akşam dönüşü yine bir aylık mesafe olan rüzgârı, bana binek kıldı.” dedi.
Karınca: “Bunun manasının ne olduğunu bilir misin?” diye sual ettikten sonra: “Sana dünya mülkünden ne verdiysem, hepsi bir rüzgâr gibidir; gelir ama payidar kalmaz.”
Nitekim “Dünyaya güvenen, rüzgâra güvenmiş gibidir.” denilmiştir.
Süleyman Aleyhisselâm, karıncanın bu sözlerini işitince “Artık onun sözünden, gülercesine tebessüm etti ve dedi ki: ‘Yâ Rabbi! Bana ilham buyur, bana ve anne-babama in’âm buyurmuş olduğun nimetine şükredeyim ve senin razı olacağın sâlih amelde bulunayım. Beni, rahmetinle sâlih kullarının zümresine idhal buyur.” diye duâ etti. (Rûhu’l-Beyân, Neml Sûresi, 19. âyet-i kerîme tefsirinden)
Karınca kıssasının geçtiği bu Vâ’di’n-Neml’i, Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ziyaret edip orada namaz kılmıştır. Bu yere yapılan mescide, Mescid-i Nemle denilmiştir.
Karıncadan alınan ibret
Emir Timur’a, “Emirlik gibi yüksek bir makama nasıl eriştin?” diye sual ettiler. Şöyle cevap verdi:
“Asla ümitsizliğe düşmedim ve hiçbir güçlükten yılmadım. Maksadıma erişmek için bir karıncadan ibret aldım. Bir gün düşmanlarımdan kaçmış, bir harabeye sığınmıştım. Akıbetimden endişe etmekteydim. Ansızın gözüm bir karıncaya tesadüf etti. Kendinden daha büyük bir buğday tanesini almış, duvardan yukarı çıkıyordu. Yolun yarısına varınca, buğday ağır olduğu için yere düşüyordu. Karınca tekrar alıp çıkmaya çalışıyordu.
Saydım; bu hâdise altmış-yetmiş defa tekrar etti. Karınca, vazgeçmedi ve en sonunda buğday tanesini, duvardan yukarıya çıkarıp maksadına erişti. Bu vaziyeti görünce, ondan ibret aldım. Bende bir ümit peydâ oldu ve kendi kendime, ‘Ben, bu karıncadan daha âciz değilim!’ dedim ve maksadıma erişinceye kadar aslâ ümitsizliğe düşmedim, hiçbir güçlükten yılmadım.” (Orta Şekerli Tarih, Yedikıta Kitaplığı)
Karıncalar, koloniler hâlinde yaşar ve birlikte çalışarak güçlerini katlarlar. Örneğin, yaprak kesici karıncalar, bir yaprağı taşıyacak kadar güçlü olsalar bile yaprakları kesip gruplar hâlinde taşımayı tercih ederler. Bir koloninin ortak gücü, tek bir karıncadan binlerce kat daha etkilidir.
Karıncalar yollarını nasıl bulur?
Feromon İzleri ve Kimyasal Yönlendirme: Karıncalar, yiyecek kaynağı bulduklarında yuvalarına dönerken, yere feromon adı verilen kimyasal bir madde bırakırlar. Diğer karıncalar bu izi takip eder ve yiyecek kaynağına ulaşır. Eğer bir yol ayrımına gelmişlerse, bırakılan feromon izinin yoğunluğuna göre hangi yöne gideceklerine karar verirler. Feromon izi daha güçlü olan yolu takip etme eğilimindedirler.
Kısa Yolu Bulma Yeteneği: Karıncalar, doğal bir optimizasyon sistemi gibi çalışarak en kısa yolu bulacak şekilde yaratılmışlardır. Eğer bir yol ayrımında iki seçenek varsa ve biri diğerinden daha kısa ve feromon bakımından daha yoğunsa, o yöne yönelirler. Zamanla, bu kısa yol, daha fazla karınca tarafından kullanılacağı için feromon seviyesi yükselir ve bu da diğer karıncaları bu yola çekerek o güzergahın ana yol hâline gelmesini sağlar.
Deneme Yanılma ve Keşif Karıncaları: Karıncalar, yeni yiyecek kaynakları ararken, belli güzergâhları deneyen keşif karıncaları yollara çıkar. Yol ayrımına geldiklerinde çeşitli yönlere giderek farklı rotalar keşfederler. Eğer bir karınca, yeni bir yiyecek kaynağı bulursa, geri dönerken feromon bırakarak bu yeni yolu işaretler. Diğer karıncalar, bu yeni izleri takip ederek yiyecek kaynağını keşfederler. Böylece topluluk olarak, sürekli yeni yollar keşfederler.
Engellerle Karşılaşıldığında: Karıncalar bir engelle karşılaştığında, yol ayrımı süreci yeniden başlar. Karıncalar, engelin etrafında dolanarak yeni yollar keşfeder ve feromon izi bırakarak diğerlerine alternatif güzergahlar gösterir. Bu nedenle, karıncaların yolları sürekli değişebilir ve en verimli yol, zamanla yeniden belirlenir.
Çoğu karınca türü, kendi ağırlığının 10 ila 50 katını kaldırabilir. Bu, bir insanın, ortalama bir otomobili rahatça kaldırması gibi bir başarıya denk gelir. Bu inanılmaz güçleri, vücut yapılarının ve kas organlarının büyük kısmının güç ve dayanıklılığa ayrılmış olmasından kaynaklanır.