İnsanlar, kendi fikirlerine mest olmayı sever. Sadece gençler değil, kurumsal yapıdaki şirketler bile bazen, kendi içlerinde geliştirdikleri fikirleri, dışarıdan gelenlere kıyasla daha iyi ve önemli görmeye meyillidirler. Tarafsız bakıldığında, dışarıdan gelen ya da karşı tarafın söylediği daha doğru olsa bile durum, çoğu defa değişmez.
Kendi fikirlerini daha iyi görme konusundaki problemi, şirketler bazında çözmek nispeten kolaydır. Ekipleri, iki gruba ayırmak yeterli olabilir. Gruplardan birisi iş geliştirir, diğeri bunu değerlendirir. Sonra da görev değişimi yapılır.
İnsanın kendi fikrini, hep en iyi zannetmesinin çözümü ise biraz zordur. Bu, ancak eğitimindeki eksiklikleri tamamlamakla mümkün olur. Kendi fikirlerini gözden geçirme eğitimi, çocukluk, gençlik ve iş hayatının ilk yıllarını içine alan dönemi kapsayabilir. Kendi fikirlerine mest olan gençlerin eğitimlerine geçmeden, İslam Tarihi’nden bir kıssa ile hadiseye derinlik katalım.
Fikrin doğruluğuna nasıl ulaşılabilir?
Mekke-i Mükerreme’nin fethinden sonraki günlerdir. Huneyn Gazası gibi çetin bir harpten muvaffakiyetle çıkılmıştır. Resûlullah Efendimiz (s.a.v.), Huneyn Vadisi’nde öğle namazını eda ettikten sonra, bir ağacın gölgesinde oturuyorlardı. Ashâb-ı Kiram Efendilerimiz de etrafında saf oldular. O vakit, Fezâre Kabilesi’nin ileri gelenleri, Resûlullah Efendimizin (s.a.v.) huzuruna çıktılar. Kendi kabilelerinden, haksız yere öldürülen Âmir bin Azbat için, Muhallim bin Cüsâm’ı dava ettiler.
Hadisenin daha öncesinde, Ebu Katâde Hazretleri (r.a.), bir miktar askerle Necd tarafına gönderilmişti. İzam adlı yere vardıklarında, söz konusu kişiye tesadüf etmişler, bu kişi selam vererek kendisinin Müslüman olduğunu bildirmişti. Ebu Katâde’nin (r.a.) maiyetindeki askerlerden Muhallim bin Cüsâm, geçmiş bir hadiseden sebep, Âmir’i öldürdü. Hadisenin üzerinden bir müddet zaman geçti. Fezâre Kabilesi gelip dava ettiğinde, Muhallim bin Cüsâm hem Mekke-i Mükerreme’nin fethine hem de Huneyn Gazası’na katılmıştı.
Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) huzurunda usulünce yapılan müzakereden sonra, varislerin muvafakatiyle diyete karar verdiler ve “Muhallim gelsin de Resûlullah Efendimiz (s.a.v.), onun için istiğfar etsin.” dediler.
Muhallim geldi. Resûlullah’ın (s.a.v.) huzuruna oturdu. Resûl-i Ekrem (s.a.v.), önce adını sordu. Sonra da “Âmir bin Azbat, Müslüman olduğunu söylemişken, sen onu öldürdün mü?” diye buyurdu. Muhallim, “Onun Müslüman olduğunu söylemesi ancak ölümden kurtulmak içindi.” dedi.
Resûl-i Ekrem (s.a.v.), “Sen onun kalbini yardın mı ki, doğru mu, yalan mı bilesin?” dedi. Muhallim, “Onun kalbi bir et parçası, yarılsa ne anlaşılır?” dedi Resûl-i Ekrem (s.a.v.), “Kalbini bilmezsin, lisanına da inanmazsın. Ne yapmalı?” dedi. Muhallim daha başka diyecek bir şey bulamayıp hatasını kabul ederek, “Ya Resûlullah, benim için istiğfar et.” dedi. Resûl-i Ekrem (s.a.v.), “Allah seni affetsin.” buyurunca, Muhallim, gözlerinden yaş akarak kalkıp gitti ve kederinden bir hafta zarfında vefat etti.
Muhallim’in vefatından sonra da harikulade haller olmuştu. Kavmi gelip durumu Resûl-i Ekrem’e (s.a.v.) haber verdiklerinde, “Cenâb-ı Hakk, size vaaz ediyor.” buyurdular. Kalpleri sükûnet bulan kavim, memleketlerine döndüler. (Peygamber Efendimizin (s.a.v.) Hayatı, Ahmet Cevdet Paşa, Çamlıca B. Y. İst. 2014 S.262)
Kendi fikirlerimize mesafeli durmak
Bazen öyle olur ki kendi fikrimize takılıp kalırız. Elimizle ettiğimiz hayrı, dilimizle zâyi etmemek için ara ara kendi fikirlerimize ve ağzımızdan çıkabilecek sözlerimize mesafeli durmalıyız.
Acı sözlerinizin ve fikirlerinizin, karşıdaki insanları tatlı canlarından usandırmaması için, fikirlerinizin kalitesini geçmişe bakarak değerlendirin. Son beş yılınızın hangi fikirleri ve sözleri muhteşemdi?
Kendi fikirlerimizi ve sözlerimizi ölçüp biçip tartarak, bunlara mesafeli olabilmek, kendi içimizde bir değişimi icap ettirir. Kendi fikirlerimiz ve sözlerimiz üzerinde çalışmaya istekli olmak bir yolculuktur. Bu yolculukta bazen bir uzmana da ihtiyaç duyulabilir. Ancak en başında, değişimler için şu maddeleri uygulamak fayda sağlayabilir.
- Problemi tanımlamak: İnsanların kendi fikirlerine aşırı derecede sarılmaları, sadece gençlerin problemi değildir. İş hayatındaki insanların, dünya çapında uğraştıkları bir problemdir bu. Ve iş hayatındaki ismi “Narsisizm”dir. Bu başlık altında; geri bildirim kabul etmeyen, yaptığı işlerin kötü sonuçlarını sahiplenmeyen, iş yerinde eleştiri yapanlara husûmet besleyen ve ufacık bir eleştiriye dahi tahammül edemeyen çalışanlar ele alınır.
Ortada bir gerçek olduğu halde, bunu kabul edemiyorsanız, bu konuda sizin de kendinizi geliştirmeye ihtiyacınız var demektir.
En başta, kendi fikirlerinize mesafeli duramadığınız probleminizi kabul edin. Bu problemi kabul etmediğinizde ileride, istekleriniz gerçekleşmediğinde veya işleriniz sizi zorladığında, önce inkâr yoluna gider, sonra agresifleşir ve hatta kimi zaman sözlü ya da fizikî şiddete başvurmaya tevessül edebilirsiniz.
Özellikle “paşa oğlum” ve “sultan kızım” tavırlarıyla büyütülen nesilde, özgüven zannedilen, kendi fikirlerini aşırı beğenme probleminin kabulü önemlidir. Problemi daha gençlik yaşlarında kabul edip çözmeyenler, ileride kendilerini, iş hayatının güçle ilişkilendirilen kısır döngüsünün içinde yalnız kalmış kişisi olarak bulabilirler. Hatayı kabul etmek, çözümün yarısıdır.
- Duyguları çeşitlendirme: Kendi fikirlerine aşırı derecede sarılma hissiyatında olmanın temelinde, karşı fikirlere empati kuramama problemi vardır. Siz de kendinizi böyle durumlarda fazlaca buluyorsanız, duygularınızı çeşitlendirmeye çalışın. Çevrenizdeki hayatları ve insanları izlerken, onların acılarını, sevinçlerini, kendi acılarınız ve sevinçleriniz gibi yaşamaya çalışın. Muhabbetine güvendiğiniz birinin hislerine odaklanın. Bu şekilde, onun hisleriyle kendi duygularınızı da çeşitlendirmeye çalışın.
Duygu çeşitlendirmesini yaşamadan bir yönetici olduğunuzda, muhtemelen, çalıştığınız insanlara karşı dikkat çekecek derecede bir empati yoksunluğu sergileyebilirsiniz. İnsanların duygularına karşı, gerçek bir empati gösteremediğinizde, problem yaşadığınızı görür ve bunu aşmaya çalışırsınız. O kişinin minnettarlığını kazanmak ve kendi gereksiniminiz doğrultusunda davranmaya teşvik etmek, hep “-mış” gibi yapılan sunî davranışlardan olacaktır. O yüzden bu problem, gençlik yıllarında çözülürse, ileri yaşlarda insan üzerinde yapmacık durmaz.
- Sıradanlığınızı yakalayın: Başkalarının fikirlerini önemsemediğiniz, kendinize fazlaca odaklandığınız durumlarda yalnız kalırsınız. İş ve dünya hayatında fikirleriniz ve duygularınız yüzünden yalnız kalmak istemiyorsanız, sıradanlığınıza kafa yormanız icap edebilir. Sıradan ve başarısız olmak, sizi derin bir hüzne düşürüyorsa bunu inkâr etmeyin, bu durumunuzu fark etmeye çalışın.
Sanılanın aksine “sıradan” gibi davranmak, sade olmak, kötü değildir. Sıradanlığınızı kabul etmek aslında özgüveninizin yerinde olduğunu gösterir. Sıradan bir insan gibi davranarak işlerinize odaklandığınızda dışarıdan “özgüveni yüksek” görünürsünüz. Tersi olduğu durumda, yani özgüveni yüksek gibi görünmeye çalıştığınızda, aksine insanlar sizin özgüven problemi yaşadığınızı düşünecektir.
- Fayda sağlayan taraf olun: Şirketler ya da insanlar, karşı tarafın ihtiyaçlarına ve hislerine odaklanmadıklarında, sürekli başkalarının üzerinden pirim yapıyormuş gibi görünebilirler. Böyle davranan şayet yönetici ise çalışanları, çalışan ise iş arkadaşları, sürekli kendilerinden fayda sağlamaya çalışan birinin mutsuzluğunu duyarlar. Siz de böyle biri olduğunuzu düşünüyorsanız, kendinizi hayatta sürekli faydaları toplayan taraf olarak değil, insanlara fayda sağladığında mutlu olan insan olarak konumlandırmaya çalışın.
Bu konuda Lâ mahlaslı şairimizin şu beytini kendinize düstur yapabilirsiniz; “Ne kadar şâyi olsa da şanın, Akıbet iki taştır nişânın.” (Şöhretin ne kadar yaygın olursa olsun, sonunda nişanın iki tane taştır.)
- Onlara yardımcı olmak: Kendi fikirlerine fazlaca sarılıp başkalarının fikirlerine değer vermeyen biriyle çalışmak zordur. Çünkü geri bildirimi kabul etmeyen biriyle, kimse aynı yerde fazla bulunmak istemez. Ancak onların ortaya çıkardıkları bu olumsuz etkiyi fark ettirmek lazımdır.
İş yerinde bencil denilebilecek şekilde davranışlarda bulunan kişilere, sınır koymak ve sınırları belirgin tanımlarla ayrıştırmak bir müddet çözüm olabilir. Daha kalıcı çözüm için onları bir uzmana yönlendirebilir, kendisini geliştirmek ve duygularını çeşitlendirmek için ona yardımcı olabilirsiniz.
Onlara karşı söz söylerken mümkün olduğu kadar kişisel olmamaya çalışın, “buradaki yaklaşımımız böyle olmalıydı”, “bu durumdan şu şekilde etkilendik” gibi daha dolaylı ifadeler kullanın. Net örneklerle ve somut bir ifadeyle iletişime geçmeye çalışın. Bu şekilde onların desteğine ihtiyacınız varsa nihai faydayı anlamasını sağlamanız gerekebilir.
Sonuç olarak, kişinin kendi duygularını fazlaca önemsediği durumlarda, bir değişime ihtiyacı olduğu kesindir. İhtiyaç ortaya çıktığında, her kişinin kendi maddî ve manevî durumuna göre değişen bir yolculuğa ihtiyaçları var demektir. Böyle durumdaki kişiler, bir uzmandan yardım alarak veya farklı kaynaklardan ve kitaplardan okumalar yaparak yolculuklarını planlayabilirler.
Mevzuyu, Resûlullah Efendimiz’in (s.a.v.) bir hadîs-i şerîfi ile nihayete erdirelim. Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: “Kâmil mümin; akıllı, zeki ve ileri görüşlü olup işlerinde tedbirli hareket edendir.” (Kuzâî, Müsnedü’ş-Şihâb) / FAZİLET TAKVİMİ Mart-2021)