Fikir ve inanç erozyonuna maruz kalıyorsa zihinler, kelimelerin altı toprak gibi boşaltılıyordur. Madde başlığından #hashtaglere geçince kelimeler internet zemininde, fikir kayganlaşıyor, kökler zayıflıyor. “İstediği kadar madde başlığı, ‘trendtopic’ olsun”; içindeki mana çekilince kelime ruhunu kaybetmiş cesede dönüşür.
İnternet, sözlüklerin de canına okudu. İnternete ulaşan herkes kendi aklını beğenip fikrini beyan etme yarışına girince, kelimeler de bundan payını aldı. Asıl manasından uzaklaşanlar, farklı manalar yüklenenlerin sayısı yüzleri geçti. Kelime ve kavramların içinin boşaltılması yeni değil. Ancak internet sözlükleri bunu daha da hızlandırdı. 2000’li yıllardan itibaren internette kurulan kırk kadar sözlük platformu, nasıl oldu ise birer referans noktası gibi görüldü.
Her internet kullanıcısı neredeyse bir “muhteva üreticisine” dönüştü. Lügate bakmadan, lügati görmeden sözlük yazılmaya çalışılıyor. Hatırlarsınız, ilk Türkçe lügati olan Dîvânu Lugâti’t-Türk’ü, Kaşgarlı Mahmut oba oba, boy boy gezerek yazmıştı. Arife tarif gerekmez; ancak arif olan da tarifi bilir.
Tarif bilmeden olmaz
Okur, yazıya tarif ile girizgâh yapılmasını dezavantaj görebilir. Bilinen bir şeyi tarif etmek okuyucunun zekâsı ile alay etmek gibi gelebilir. Lakin tarifsiz yemek yapmak mümkün olmadığı gibi kelimelerin lügat manasını bilmeden, yazının anlaşılması düşünülemez. “Şu Edebiyat Denen Şey” kitabı tarifin zihni açtığını söyler. “İyi bir lügate başvurmak, okuyup yazmanın esas zevklerinden biridir. Olay örgüsünü kaçırmadan ara vermenizi sağlar. Zihninizi yavaş yavaş; ama emin adımlarla açmanın da bir yoludur.”
Diğer yandan okur, tarif etmeyi dezavantaj görse de ilmin usulünde, esasında anlatılan şeyi tarif etmek vardır. Mantık ilminde bu konu gayet net anlatılır. Bir kelime, “efradını cami ağyarını mani” şekilde tarif edilmelidir. Lügat; asıl manasını, ıstılahî; ait olduğu ilimdeki terim manasını bilmeden, o mevzu anlaşılamaz. Bilgiye vüsulde/ulaşmada usul böyledir. Gayrisinde tarifsizlik başlar. Ekonomide yolsuzluk ne ise ilimdeki usulsüzlük de öyledir.
İlk lügatimiz nasıl yazılmıştı?
“Ben onların en uzun dillisi, en açık anlatanı, soyca en köklüsü, en iyi kargı kullananı olduğum halde onların şarlarını, çöllerini baştan başa dolaştım. Türk, Türkmen, Oğuz, Çiğil, Yağma, Kırgız boylarının dillerini, kafiyelerini belirleyerek faydalandım. Öyle ki bende onların dili en iyi yolda yerleşmiştir. Onları en iyi surette sıralamış, en iyi şekilde düzenlemişimdir. Bana sonsuz bir ün ve azık olsun diye, yaradana sığınarak Dîvânu Lugâti’t-Türk ‘Türk Dilleri Kamusu’ adını vererek yazdım.” (Kaşgarlı Mahmut)
Mesela, münafık kelimesinin etimolojisi ve ıstılahî manası, Kimya-yı Saadet kitabında çok güzel tarif edilir. Münafık, kelime mana cihetinden “nâfık-ul yerbu” deyiminden iştikak eder. Tarla faresinin yuvasında karşılıklı iki delik bulunduğu söylenir, birine “nâfıka” diğerine “kâsıa” denir. Tarla faresi birinin ucundan başını gösterir, öbüründen çıkıp gider. İşte münafığa o yüzden bu ad takılmıştır. Çünkü kendini Müslümanmış gibi gösterir, öte yandan İslâm’dan çıkarak kâfirliğe girer.
Tarifi pekiştirmek için İmamı Gazalî Hazretleri bir de hadîs-i şerife yer verir. “Münafık, iki koyun sürüsü arasında kâh sürünün birine, kâh öbürüne katılan şaşkın bir koyun gibidir. O, bu sürülerin hiçbirinde devamlı barınmaz, çünkü her iki sürüye de yabancıdır. Münafık da tıpkı böyledir, ne tamamen Müslümanlarla kaynaşabilir ve ne de kâfirlerle.”
Böyle orijinal tarifler, internet âleminde bulunmaz. Kitapla arası olmayanlar için internet sığınılan bir liman olunca, başıboş yazmayı orada tatbik ettiler. Bir yetişkin gibi hareket etmediler. Lügate bakmak, nasıl internet âlemine kaydı, devam edelim.
Talihsizlik nerede başlıyor?
Artık çocuk yetiştirmiyoruz, bir yetişkin yetiştiriyoruz. ‘Bir Yetişkin Yetiştirmek’ kitabında, “Teknoloji, interneti hem casus hem de silah gibi kullanıyor.” tespiti oldukça dikkat çekicidir.
Asıl mevzu, Y kuşağı dediğimiz 80’li yılların ebeveynlerinin, çocuklarının okul derslerine yardımcı olmasıyla başladı. “Çocuklarımız ne zorlukta ders çalışıyor olsa bile, ödev yaparlarken yardım etmeden duramıyoruz.”
Y kuşağı çoğu ebeveyn, öğrencinin ödevini yaparken ana kaynak olarak interneti bir bilgi kaynağı olarak gösterdi. Ebeveynler bilgiyi alıp ödevine koyduğunda her şey bitti zannettiler. Ama asıl kavranması gereken, öğrencinin seviyesine göre tarif yapmaktı. İşte ABD’de yaşanan bir misal:
Öğrenciler 2012 yılında, anaokulunda bilim fuarına katılır, konu serbesttir. Değerlendirme ve ölçme için bilim kurulu dışarıdan davet edilmiş. Okul, ebeveynlerin bu değerlendirme oturumuna katılmasına bilerek izin vermemiş. Jürinin tek şartı, hazırlanan projenin öğrenci tarafından tarif edilebilmesiymiş. Gerçekten bir yetişkin de internetin fişi çekilince herhangi bir kelimeyi, kavramı tarif edebilecek mi?
Arapçanın Karşılığını Bulmak Dirayet İster
Mütercim Âsım, lügatin mukaddimesinde dört yüz elli yıldan beri hiçbir âlimin bu kitabı çevirmeyi göze alamadığını ifade eder. “Allah’ın yardımıyla bundan önce Burhan-ı Katı’ı bu kez de Kamus-ı Muhit’i çevirmek, böylece Arap ve Acem söz ülkelerini fethetmek bu âcize nasib oldu.” diyerek ilmin şükrünü eda eder. Arapça kelimelere tam karşılık bulunması için adeta çırpınmıştır. Genel Türkçe’de karşılık bulamayınca, Antep yöresinde halk arasında kullanılan kelimeleri kullanmaktan çekinmemiş. Bu durumu “bizim diyarda (…) tâbir olunur” gibi cümlelerle de belirtir. Bölgesindeki kelimelere yer vermesi, Arapça kelimelere karşılık bulmanın ustalık istediğini gösterir. Aynı zamanda yaşadığı muhitin dilini bilmenin lügati zenginleştirdiğini gösterir.
Tarif etmenin bile yaşlara göre değişen seviyeleri var. Gelelim Türkiye’den bir misale. Lügatte bir kelimeye bakan merak edip beş kelimeye daha bakarmış. O yüzden hemen herkesin elinin altında, evinin kütüphanesinde bir lügat mutlaka bulunmalıdır. Lakin biraz istatistik bilgisi verirsek, durumun pek iyi olmadığı görülür.
Fen Edebiyat Fakültesi 1. sınıf öğrencilerine, sözlük kullanmayla alakalı anket yapılmış. Bilmediği kelimeler için internet sözlüklerine bakanların oranı %68 çıkmış. Elinin altında bir Türkçe sözlük bulunduranlar ise %32, sözlüğü olmayanlar ise internet sözlüklerine bakan %68 oran ile aynı çıkmış. En büyük mazeret ise kolaylık ve hızlı ulaşım şeklinde söyleniyor.
Bilgi ile uğraşanların elinden lügat düşmüş. Bunun aksine işin furyası haline gelmiş internet sözlükleri, tembelleşmeyi daha da artırıyor. Hemen bir site satın alıp sonuna sözlük ekleyip, yorum için üye toplayıp ona da ‘sözlük yazarı’ payesi vermek, işin en kolay tarafı. Zor olan şey ise dile giren kelimelere karşılıklar bulmak, dile ve kültürümüze yakışır manalı kelimeler, mefhumlar kazandırabilmektir. Ancak internet sözlüklerinin öyle bir derdi taşıdığı görünmüyor. Bu bir talihsizlik.
Lügat Niçin Bir İhtiyaçtır?
“Dünyada hiçbir insan düşünülemez ki dilinin bütün kelimelerini bilsin veya tamamını hafızasında tutabilsin yahut da kendi dilini bütün kuralları ile konuşabilsin. Ama bunu yazılı olarak ifade etmek mümkündür. Bu da çok iyi bir sözlük ve o derecede bir dilbilgisi kitabı hazırlamakla sağlanır. (…) İyi bir lügate sahip olamayan bir dilin, edebî diller arasında yerini alması hiçbir zaman gerçekleşemez. Servet konumunda olan sözlüklerini yitiren diller fakirleşir, kendilerini ifade edemez ve içlerindeki yanlışlıklar her geçen gün artar.” (Şemseddin Sami)
Talihsizlik diyorum, çünkü bir kelimenin, dahası bir şahsın, başına gelebilecek en büyük tehlike ile karşı karşıyayız. Lügati elinden düşen insanların sözlük diye rağbet ettikleri yerlerde, gündelik hayattaki bir hadise üzerinden ‘duyum’lar ve fısıltılar ile dercedilmiş malumatlar, dedikodu gibi alt alta sıralanıyor. Sanırsınız ki mahalle kahvesindesiniz ve herkes birbirine bir şey anlatıyor; ama hiçbir şey anlaşılmıyor ve halledilmiyor.
Tarif değil şahsi yorumlar ve kanaatler
Kendini sözlük yazarı addedenler için “kelime” bir şey ifade etmiyor. Gündemde dönen, komik videolardan esinlenen, siyasilerin dil sürçmesinde geçen “motto” adı verilen kalıplar üzerinden sınırsız yorum yapılıyor. Çoğu zaman da bu ‘motto’lar birer mizah ve eğlence vasıtası haline getirilip gayriciddi tarifler şeklinde sunulmaya çalışılıyor.
Kendini sözlük yazarı olarak konumlandıranların çoğuna sorulduğunda, neden böyle bir şey yaptığına kendisi de şaşırıyor. Ama yine de internet sözlüklerinden ahkâm kesmeye devam ediyor. Belki de daha net ifade ile ‘fitne fesad ateşi’ yakacak tanımlamalar yapıyorlar. Zira yaptıkları tariften çok, yorumlamalar şahsi kanaatlerine dayanıyor. Bir madde başlığı açılarak, aleyhinde ve lehinde kim varsa, yüzüne karşı konuşamadıklarını, klavyenin arkasına sığınarak ‘gizil’ bir atmosfer ve ‘bilge’ bir görüntü vermek istiyorlar.
Kelimeden ziyade bir cümle şeklinde kalıplar oluşturuluyor. Kendini gizlemek için, cahilliğini örtmek için de denilebilir, takma bir isim kullanılıyor. Çoğu, gündüz herhangi bir iş ile meşgul iken geceleri bunu bir uğraş, meşgale, psikolojik bir rahatlama vasıtası olarak görüyor. En acayibi de kendi çalıştığı iş yerinde veya meslek grubundaki birine ya da amirine, müdürüne ve de kurumuna söylemediğini orada madde başlığı açarak söyleyebiliyor. Bunun adı da sözlük yazarlığı oluyor.
Resimli bir Osmanlı Kamusu
Söz varlığı açısından Osmanlıca üzerine en geniş ve kapsamlı sözlüğü olan Ali Seydi Bey’in Resimli Kamus-ı Osmanî adlı eseri, 1909, 1910, 1912 yıllarında üç fasikül hâlinde yayımlanır. Lisan-ı Osmanîde müstamel Türkî, Arabî, Farisî ve ecnebî 40.000 kelimeyi ve ilmî, fennî, edebî, sınaî ve ticarî kâffe-i mustalahatı havidir, sözleriyle lügatin kelime adedini açıklar. En ilgi çekici yanı, işitme engellilerin doğal iletişim aracı olan Osmanlıca İşaret Dilinde her harfin parmak elifbasındaki şeklinin çizimle verilmiş olmasıdır.
İçi boşaltılmış kelime ve kavram talihsizliğine maruz kalan Z kuşağı (2000’li yıllarda doğan) Türkiye nüfusunun %30’unu oluşturuyor. Hem mecazi hem de gerçek manadan akılllı telefonu ile dünyayı ellerinde taşıyorlar, dolayısıyla kelimeleri de. Ucu bucağı olmayan adeta manyetik bir çöplüğe dönen internet âleminde, sözlük yazarlığının açtığı derin yara belki şu an hissedilmiyor gibi görünebilir. Aksine kelimelerin içi boşaltılıyor, anlam karmaşası yaşanıyor ve ‘entry’ ile suni gündeme alet ediliyor. Bir üst safhası ise cümleler üzerinden fikir taşları olan kelimeler tek tek kırılıyor. Bir nevi hafıza işgali, meşguliyeti yapılıyor. Her yorum ‘bilgi çöplüğüne’ bir atık bırakıyor.
Kelimeler, başka bir mecrada tarif edilmek yerine yaftalanmaya devam etti. İnternet sözlüklerinde, hashtaglarle etiketlendi kelimeler. Yine hashtaglarle aynı kelimenin fotoğrafı yayınlamdı. Ortaya güçlü bir silah çıkmıştı. Ama bu silah üzerinden geçmiş değerlere yönelik saldırılar başladı. Bundan sonrası için toplum hafızasından temizleyebilene aşk olsun!
Roma’dan Twitter’e kelimeyi # “hashtaglamak”
Hash : İngilizce’de “#” sembolunun ismi. Tag ise etiketlemek yaftalamak demek. Bilgisayar dilinden sosyal medya sitelerine transfer oldu.
İşin bir de mitolojik tarafı var. “#”, yani numara sembolü. Bu sembolün kökleri antik Roma’ya kadar uzanıyor. ‘Libra Pondo’ ağırlık ölçü birimi. Roma’da ℔ sembolüyle kısaltılıyordu. Anlayacağınız ‘Libra’ ve ‘Pondo’ kelimelerinin baş harflerinin yan yana gelmesiyle oluşuyor. ‘L’ harfinin 1 rakamıyla karışmaması için üstten yatay bir çizgi çekildiği sanılıyor.
Bir Lügat İçin 66 Esere Baktı
Nakşibendi tarikatına mensup Seyyid Mustafa Efendi, tasavvuf lügati olan Istılahat-ı İnsan-ı Kâmil’i yazmak için (1824), İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri’nin 33 eserine başvurur. Daha da ilginci kendinden önce yazılan muteber 33 tasavvuf müellifi ve eseri de kaynaklar arasındadır. Demek ki tasavvuf o kadar yer etmiş ve bir hakikattir ki bu kadar eser yazılabilmiş. Lügat yazmak yetmiyor, muteber kaynaklardan istifade etmek ve doğru manayı bulmak ayrı bir kelime işçiliği icap ediyor.
1900’li yıllarda bu sembol şekil değiştirir. İki çapraz paralel ve iki yatay paralel çizgiyle # sembolü ortaya çıkar. O yıllarda muhasebede ‘numara’ anlamında kullanılırdı. Twitter’ın icadı ile Hashtag, kelime etiketlemeye isim oldu.
Türkçeye, 2010 yıllarından sonra, Alfa Kuşağı’nda etiketleme şeklinde geçti. Geçti ama ne geçiş; bütün kelimeleri her bir kullanıcının yorumlaması tarifsizliği daha da muğlaklaştırdı. Kimisi buna fikir özgürlüğü dese de olan kelimelere oldu. Twitter’da bir kelimeye, dünya genelinde kimine göre mana kimine göre manasızlık, hakaret, iftira, yalan dolan etiketleniyordu. Bu kelimenin itibarsızlaştırılması, önemsizleştirilmesi demekti. Zira “modernizm bütün kutsallara karşıydı.”
Fotoğraflı kelime saldırıları
En mukaddes, mahsun, mücella kelimeye bile absürt bir etiketleme ile ayar verildi. Akabinde fotoğrafın da etiketlenmesi zihinlerde mana ayrımını daha da derinleştirdi. Artık her kullanıcı “trendtopic” olan kelimeyi hashtagleyerek istediğini söyleyebiliyordu. Hatta tek bir kelime etiketlemesiyle siyasi ve toplumsal alanlarda sosyal medya üzerinden operasyonlar yapılmıştı.
Matbaadan internete lügat
Osmanlı devletinde matbaada ilk basılan eser Vankulu lügatidir. 1729 yılı orjinal baskı esas alınarak Vankulu lügatı internete aktarılmaktadır.
Belirli bir gruba, şahsa veya topluluğa, ağza alınmayacak yakıştırmacalar adeta Hazreti İbrahim’i ateşe atan mancınıklara bindirilir gibi saldırılıyordu. “Arap Baharı” denen dönemde yaşanan kelimelerin fotoğraflarla hashtaglenerek saldırıya dönüştürülmesinin sonuçları, şimdi daha iyi anlaşılıyor. # sonrasında manevi değeri yüksek kelime yazıldığında, karşınıza çıkan manasızlık, odanıza göz yaşartıcı bomba atsanız kendinizi daha iyi hissettirecek kadar üzücü sonuçlar var. Ehli sünnet unsurlarına büyük zarar veren bu kelime etiketlemeleri, hem zihinlerde hem beyinde hem de sosyal hayatta büyük tahribatlar açtı.
Yeni bir kelime tag’ı ile kaybedilen mana yine kitaplar arasında muhafaza ediliyor. Çünkü internetin dili hâlâ çocuk gibi toy ve cahiliye devrini yaşıyor. Çünkü kelimeler üzerinden insanlara saldırıyor, iftira ve yalan haber kampanyasına çanak tutuluyor. Ya gelecek kuşağın zihnini ve inancını bekleyen tehlike ne?
8 saniyede tarife ulaşmak mı?
Kuşak araştırmaları bilgiye ulaşmanın hız tarafına yoğunlaşmış. 2000’li yıllarda doğan Z kuşağı, interneti az çok bilgiye ulaşma vasıtası olarak gördü. 2010 sonrası Alfa Kuşağı’nın 2025 yılında dünyada 2 milyarlık bir büyüklüğe ulaşacağı tahmin ediliyor. Bu kuşak interneti ve teknolojiyi araç olarak görmek yerine onu hayatlarına entegre etmek isteyecekler. İnternette, en küresel ve en etkili kuşak olacağı tahmin ediliyor.
Pazarlamacılar ve reklamcılar, ortalama bir Z Kuşağı’nın 8 saniyelik dikkat süresine sahip olduğunu keşfetmişler. Hız onlar için çok önemlidir. Bilgiye de böyle çabuk ulaşma isteği var; ancak kavrama yeteneği de aynı oranda artacak mı? X ve Y kuşaklarından en büyük farkı teknoloji ve internet öncesindeki gerçek hayatı yaşamamışlar.
Bu kuşağın fikri olarak ayakta kalabilmesi için kelimelerinin sağlam olması gerekiyor. Ayakta kalmak isteyenlerin 2000’li yıllardan evvelki hayatı tecrübe etmeleri şart. Yoksa, “Gülü tarife ne hacet, ne çiçektir biliriz.” cümlesi nostalji haline gelecek. Ancak suni ve sanal bir gülün de kokusu olmaz. Kelimeler de insan gibi eti ve kemiği ile canlı olursa bir mana ifade eder. Yoksa internet aleminde bitkisel hayata bağlı bir hastadan öteye gidemez, ne iyileşir ne de ölür.
İlim bir avdır, onun zabtı kayıtladır, kaydettiğini ezberlemektir. Tabii internete kaydedilenlerle değil, asırlardır devam eden kitap ve lügat geleneğinden beslenerek. Sadece dilden değil halden anlayan, hal dilini yaşayanlar, kelimelerin, lügat hazinelerinin gerçek taşıyıcıları olacak.
Bakılabilir İnternet Sözlükleri
Bazı siteler yorum yapmak yerine, var olan değerli lügatleri orijinalleri ile beraber dijital ortama aktararak, lügat hafızamızı canlı tutmaya çalışıyor. İşte bunlardan bazıları;
1.lugatim.com
Kubbealtı Lügati’nin internete aktarılmış halidir. Latin harflidir. Ancak madde başlıkları Osmanlıca veriliyor. Deyimler, kelime grupları ve tabirleri de aranan kelimelerin altında misalli bir şekilde görmek mümkün.
2.osmanlica.github.io
Latince yazsanız dahi Osmanlıca imla ile kelimeler karşınıza orijinal şekliyle çıkıyor.
3.www.lexiqamus.com/tr
Osmanlıca kelime çözücü olarak isimlendiriliyor. Kur’ân alfabesi ile arama yapabiliyorsunuz. Muhtemel harfler de dahil edilebiliyor aramaya. Yaklaşık 19 tane lügat orijinal olarak veri tabanına aktarılıyor. Özel bir girişim olduğundan Arapça kelime kısımları ücretli üyeliğe tabi.
4.www.tdk.gov.tr
Mana için Osmanlıca lügatlere bakılması daha muvafıktır. Özellikle de Kamus-i Türki’ye. TDK’dan ise Batı Kökenli Kelimeler Sözlüğü, Derleme, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, Tarama Sözlüğü gibi diğer sözlüklerden faydalanılabilir.
5.www.tubaterim.gov.tr
Sosyal Bilimler, Doğa Bilimleri, Mühendislik, Tıp gibi mesleklerin ıstılahî/terimleri için bakılabilir.