Yağmurdan Sonra Açan Güneş
İhtiyar bir adamın Fatih’te kunduracı dükkânı vardı. Evi de Üsküdar’daydı. Adam her sabah dükkâna giderken, hanımı “Aman efendi, bugün balık ya da ciğer getir!” derdi. Zavallı ihtiyar, ekmek parasını ancak kazanabildiği için akşam evine balık veya ciğer alamazdı. Biçare adam sabreder, hanımına bir şey söyleyemezdi. Bir gün ihtiyar adam, dükkânında kundura dikerken içeriye iki delikanlı girdi. Delikanlılardan uzun boylu ve iri cüsseli olanı selam verdi ve ihtiyarla biraz sohbet etti. Kunduracının evinin Üsküdar’da olduğunu öğrenince, delikanlı çok müteessir oldu.
Ertesi gün tekrar gelen bu iki gençten uzun boylu olan, ihtiyar kunduracıya, “Ben sana kırk bin lira vereyim, Üsküdar’da bir dükkân aç. Her gün buralara kadar da yorulma.” deyince adam utana sıkıla, mahcubane, “Pekâlâ oğlum, Allah senden razı olsun.” diyerek parayı kabul etti. Kunduracı, ömründe görmediği kırk bin lirayı işitince çok mesrur oldu. Genç delikanlı, parayı mendile sarıp yaşlı adama verdi ve gittiler. Kunduracı, işini bitirdikten sonra bir vapurla doğru Üsküdar’a vardı.
İskeleden çıkarken deniz kenarında oldukça iri ve güzel balıklar satan birini gördü. Mendilden bir miktar para çıkarıp balık almak isterken mendil elinden kayıp denize düştü. Zavallı ihtiyar o anda çok tahayyür oldu ve meyûs bir halde evine döndü. Eli boş gelen adamı gören hanımı, “Galiba bu gece de aç kalacağız.” dedi. İhtiyar kunduracı, başına gelenleri etraflıca anlattı. Kadın, anlatılanlara şaşırdı, fakat inanmadı. İhtiyar adam, “Tevekkül etmek gerek hanım, bunda da elbet bir hayır vardır.” diyerek kadını teselli etti. Velhasıl o gece aç yattılar.
İki genç, ertesi sabahın erken vaktinde ihtiyar kunduracıyı aynı dükkânda görünce hemen içeriye girdiler. Uzun boylu olan, “Kunduracı baba, niye geldin, kırk bin liraya ne oldu?” diye sorunca çaresiz adam, “Ah oğlum! Ben onu denize düşürdüm.” dedi. Genç ise tekrar kırk bin lira verdi ve eve kadar, parayı çıkarmamasını söyledi. Aynı zamanda gençler, şüphelendikleri için ihtiyar adamı takip etmeye karar verdiler. Bunun üzerine ihtiyar, hızla evine dönerken, yolda gördüğü kasabın camekânındaki çengelde asılı ciğer dikkatini çekti. Ciğeri aldıktan sonra para dolu mendilini sıkıca bağladı. Abdestini tazelemek üzere elindekini askılığa astı. O sırada orada gezinen bir çaylak, mendilin bağlı olduğu poşeti kaparak kaçtı. Bu olaya şahit olan iki genç, kunduracının dürüstlüğünü ve yalan söylemediğini anladılar. Kunduracı, bu ikinci felaket karşısında hiçbir şey yapamadan evine döndü. Kadın yine aynı çehreyle adamı karşıladı ve yaşlı adam, yaşadığı talihsizliği anlattı. Fakat kadın yine inanmadı.
Bir sonraki gün iki delikanlı, kunduracı adamı dükkânda çalışırken görünce içeri girdiler. Çaresiz adam, başından geçenleri gençlere anlattı. Bu defa diğer genç yardımcı olmak istedi ve adama kırk bin lira verdi. Kunduracı, akşam olunca sağa sola hiç takılmadan hemen eve vardı. Hanımını evde göremeyince derhal parayı büyük bir tencerenin içine koydu ve yorgunluktan orada uyuyakaldı. Daha sonra eve gelen kadın, “Herhalde yine bir şeyler getirmemiş.” diye söylenirken kapı çaldı. Gelen komşu kadın, boş bir tencere istedi. Olanlardan habersiz ev sahibi kadın ise mutfaktaki içi para dolu tencereyi komşusuna verdi.
İhtiyar kunduracı, uyandığında hanımını karşısında görünce, mutfaktaki tencerenin içine kırk bin lira koyduğunu söyleyerek getirmesini istedi. Kadın şaşkın şaşkın adama bakakaldı: “Ben onu komşuya verdim. Oraya hiç para koyulur mu?” diye söylendi. Bu esnada kapı çaldı ve komşu kadın, tencerenin lazım olmadığını, kapağını bile açmadıklarını söyleyerek geri getirdi. İhtiyar adam tencereyi açınca içinden kırk bin lira çıktı. O sırada hanımına dönerek, “Hanım bak, bana inanmıyordun! Şuradan birkaç lira ver de ekmek alıp geleyim.” dedi ve sonra balıkla ekmek alarak eve döndü. Balığı kestikleri gibi karnından, ihtiyarın denize düşürdüğü paranın sarılı olduğu mendil çıktı. Kadın daha evvelden kocasına inanmadığı için mahcup oldu. O akşam karınlarını güzelce doyurup uyudular.
Sabah olunca adam çarşıya alışverişe çıktı. Evine dönerken bir ağacın dalında bir mendilin asılı olduğunu gördü ve merak edip mendili aldı. Bir de baktı ki yağmurdan sonra açan güneş misali kırk bin lirası duruyor. Meğerse çaylak sadece ciğeri yemiş, mendili de bırakmıştı.
Niyeti iyi, gönlü bol kişilerin, yaptıkları iyilikler zayi olmaz ve nasip olacak şey, geç de olsa yerini bulur.
(Şişli’den M. Selim, Çocuk Dünyası, 6 Haziran 1329)
Değerli Tavsiye
Allahü Teâlâ’ya tevekkül etmekten ve doğruluktan asla şaşma! Çünkü onun, kullarına sayısız ihsanı vardır.
Kelime Hazinesi
Müteessir: Üzüntü Mahcubane: Utanarak, sıkılarak
Mesrûr: Sevinçli
Tahayyür: Şaşakalmak, hayret etmek
Meyûs: Ümitsiz, kederli
Velhasıl: Kısaca
Çaylak: Yırtıcı bir kuş
Hikayeyi çok beğendim. Yazarını tebrik ediyorum.
Her zamanki gibi harika bir yazı,muhteşem
manalar çok teşekkür ediyoruz.