Tavuğun Alternatif Biyografisi
Tavuğun Biyografisi
Tavuk mu yumurtadan çıkar yoksa yumurta mı tavuktan çıkar? Bu soruyla karşılaşmayanımız yoktur. Belki okul sıralarında yapılan münazara konularından birisi dahi olmuştur. Cenâb-ı Hak, tavuğu yaratmış, yumurtayı da onun neslinin devamı için bir vesile kılmıştır.
Sülüngiller ailesinden ve uçamayan bir kuş türü olan tavuk, milyarları aşan insan nüfusunun en temel gıda maddesidir. Bunun yanında önemli bir alarm ustası ve tehlike savardır. Zararlıları yiyerek onları bertaraf ettiği gibi gıdaklamalarıyla da sahiplerine haber verirler. Bu kadar özelliği ve güzelliği olan tavuk, nasıl yetiştirilir?
Köyümden yola çıkarak anlatacağım. Okuyanlar, kendi yörelerinde de nasıl olduğu hakkında bir onaya ya da sorgulamaya gideceklerdir. Başlayalım; tavuklar, gezen hayvanlar olduğu için bir sınırlamaya tâbi tutulmazlarsa, müsait buldukları her yere yumurtlayabilirler. Bu da birtakım zorlukları beraberinde getirir. Onun için, bir yuva hazırlanır. Buna “folluk” da denir. Tavuğun yumurtlayacağı yere en kısa sürede alışması için, folluğun içine yumurta koyulur. “Fol yok, yumurta yok” tabiri buradan gelir. Bazı tavuklar, bu folu bile aramazlar, hazırlanan yuvaya yumurtlarlar. Bazılarına, fol yerine geçen herhangi bir şey de yeter; taş, patates, soğan gibi. Bazısı da çok ayrıntıcıdır, yumurtasını sayar, az görürse o yuvaya yumurtlamaz.
Mevsiminde bastır, değilse yatırma
Tavuklar, yumurtalarını belli bir sayıya ulaştırdıklarında bazen de buna bile gerek kalmadan “gork” olurlar. Kimi yerlerde “cork” veya “kürk” de denir. Bunu, ses tonlarını değiştirerek, diğer tavuklarla karşılaştıklarında tüylerini kabartarak, en nihayetinde de yuvada sürekli yatarak belli ederler. Buna “basma” denir. Tavuk, kuluçkaya yatma emarelerini gösterdiğinde bile eğer mevsimi değilse müdahale edilir ve “yozdurulur” yani kuluçkaya yatmaktan vazgeçirilir. Memleketine göre değişmekle birlikte bizde en uygun mevsim, bahar başı ya da yaz sonlarıdır. Baharda en ideal vakit, mart ayıdır ve mayıs başına kadar devam eder. Bu günlerde çıkan civcivlere, mart civcivi denir. Ağustos sonundan itibaren eylül-ekime kadarki vakittir. Bu günlerde çıkan civcivlere de ağustos civcivi denir. Böyle bir uygulamanın en önemli sebebi de şudur; yazın sıcağına ya da kışın soğuğuna kadar civcivlerin serpilmesini sağlamak, böylece olabilecek zayiatı önlemektir.
Kuluçka, yatma yeri midir?
Tavuk hazır, mevsim de uygunsa, uygun bir yuva hazırlanır. Yumurtalar yetersizse, tamamlanır. Yumurta yetersiz ya da tavuk cinsi iyileştirilmek isteniyorsa komşulardan yumurta toplanır. Burada, insanların farklı uygulamaları devreye girer. Kimisi tavuklarım ölür, hastalanır gerekçesiyle yumurtayı yıkayıp verir. Böylece kendince hem yumurta vererek geleni boş çevirmemiş hem de kendi tavuk neslini korumuş olur. Ancak bu yıkanmış yumurta, tavuğun altına koyulmaz. Çünkü civciv çıkmayabilir. Kimi insanlar da akşam vermez, sabah verir. Bazı insanlar içinse vaktin pek önemi yoktur, her zaman verebilir. Yumurtalar tam olunca, başka tavukların yumurtlama ihtimaline karşı işaretlenerek, aile fertlerinden birisine, çift ya da tek olacak şekilde, tavuğun büyüklüğüne göre 10-20 arasında attırılır. Atarken, “Birisi gıngıl, birisi bülbül olsun.” denilir. Bu, birisi horoz, birisi tavuk olsun, demektir. Şunu da unutmamak gerekir ki yumurtaların döllenmiş olması şarttır. Çünkü tavuk, erişkinliğe ulaştığı zaman her şekilde yumurtlasa da civciv çıkması için kümeste horozun bulunması şarttır.
Tavukların kuluçka süresi yaklaşık 21 gündür. Bu süre zarfında tavuk, yumurtaların üzerinden ne kadar az kalkarsa o kadar iyidir. Yatarak başarıya ulaşan tek canlı tavuk deseler de bu, pek doğru değildir. Çünkü tavuk, yumurtanın üzerinde yattığı gibi, aynı zamanda yumurtaları belli bir sıcaklıkta tutmak için, onları gagasıyla çevirerek ısıyı genele yaymaya çalışır. O halde elde ettikleri başarılarını hafife almamak lazım. Tavuğun altındaki yumurtalar, ara ara kontrol edilir, içinde civciv oluşmamış cılk yumurtlar, yuvadan uzaklaştırılır.
Civcivin cinsiyeti, bakışlarında gizli
Üç haftanın sonunda gaga darbeleriyle çatlayan yumurta yavaş yavaş kırılır. Bazen de civcivler, çıkmakta zorlanırlar. Eğer bu fark edilmez, içeriden gelen bir darbeyle yumurta da çatlamazsa, bir nevi ölü doğum olur ve civciv, yumurta içinde ölür. Buna “yumul olmak” denir. Ne demişler, içeriden gelen bir darbeyle hayat başlarken, dışarıdan gelen bir darbeyle o hayat biter.
Civcivlerin cinsiyetini ilk etapta kestirmek zordur. Ancak yüzüne ve göz hatlarına bakarak, birkaç haftalık olduktan sonra da kuyruğuna, ayak mahmuz kısımlarına bakarak, dişi ve erkek tespiti, hata payı olmakla beraber yapılır. Daha sert yüz hatlarına ve erken kuyruklanmaya, mahmuzlanmaya başlayan civcivler, genel itibarıyla erkek, diğerleri ise dişidir.
Yetişkin tavuk yumurtlar, horoz öter
Civcivler üç dört aylık olduklarında artık piliçtirler. Erkeklerinin ayak mahmuzları iyice belirginleşmiş, ibikleri büyümüş, tüyleri renklenmiş ve sesleri de kalınlaşmıştır. Etleri, ancak çorbayı tatlandırmaya yetecek kadardır. Bu vakitlerde dişi ve erkekler, renklerini değiştirmeye başlarlar. Dişiler daha sade ve mat renklere sahipken, erkeklerde daha canlı renkler hâkimdir. Çilli horozları bilmeyen yoktur herhalde. Hem dişilerde hem de erkeklerde ibikler belli olmuştur. Gül ibikli, çatal ibikli, balta ibikli, çiçek ibikli birçok çeşidi vardır. Kulak kenarlarında çıkıntıları olanlara da “küpeli” denilir. Cinsine göre değişmekle beraber bir yaşından önce dişiler yumurtlamaya, erkekler de ötmeye başlar. Horozların ötüşleri başlarda cılız, cırtlak olsa da daha sonrasında asıl tonuna ulaşır.
Horozdan bahsetmişken ötüşlerine değinelim. Sesiyle tanınan yegâne horoz, Denizli horozudur. Düşüp bayılıncaya kadar öttükleri olur. Bir horozun ötüşü, insanı memleketinde hissettirmekten öte manalar ifade eder. Çünkü ötüş, vakit tayin edicidir. Gece seher vakti girdiği zaman, arka arkaya birçok horoz ötmeye başlar. Sabahın ilk ışıklarıyla da öterler ki, âdeta “Kalkın, günün bereketinden gafil olmayın” derler, kendi lisanlarınca. Şöyle bir tabir de vardır: “Vakitsiz öten horozun kafasını keserler.” İhtiva ettiği mana itibarıyla el-hak doğrudur. Ancak bunu, horozun vakit bilmezliğine, gereksiz ötüşüne değil de vaktini ayarlayamayan insana mal etmek lazım. Ne güzel söylemiş Nâbî merhum:
Sühân-ı bîhûdeden hoş gelür avâz-ı horûs
Bâri ma’nâsını bilmes ise hengâmı bilür
Yani, horozun ötüşü, boş sözden daha hoştur. Manasını bilmese bile hiç değilse öteceği vakti bilir, demektir. O vakit horoz öttüğünde, tefekkür etmekte fayda vardır.
Asıl soru, asıl cevap
Tavuklar, beş ile on yıl arasında yaşarlar. Bazen yerel bazen de genel olarak toplu ölümler yaşanabilir. Buna, “ölet” denir. Bir kümese gelen hastalık, bütün bir nesli yok edebilir. Buna mani olmak maksadıyla bazı tedavi usulleri uygulanarak, zarar azaltılmaya çalışılır. Zehirlenenlerin kursakları yarılır, yıkanır ve dikilir. Hasta olduğu anlaşılanlara gazlı buğday ve sarımsak yedirilir, pekmez içirilir. Hatta bazı durumlarda, ballı zencefil dahi içirilebilir. İyileşmeleri büyük sevinç, ölmeleri ise büyük bir üzüntüye sebebiyet verir. Çünkü tavuk ölür, çekilen emek heba olur. Onun için, tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan çıkar sorusunun yerine, bu güzel canlılar en güzel şekilde nasıl yetiştirilebilir, sorusuna cevap bulmak lazımdır.
Gece seher vakti girdiği zaman, arka arkaya birçok horoz ötmeye başlar. Sabahın ilk ışıklarıyla da öterler ki, âdeta “Kalkın, günün bereketinden gafil olmayın” derler, kendi lisanlarınca.