Kırmızı Damlar
Nenem çok yaşlıydı. Gezer, dolanır, her evin biberine yardım ederdi. Evdeki büyükler, ona kızardı. Yorulmasın diye her yere gitmemesini söylerlerdi.
Çatı, yapıların tepesindeki bitiş noktasına, tavanın üstündeki birleşen kısmına denir. Akdeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da çatı kelimesini günlük hayatta duyamazsınız. Damdır o. Dama çıkılır. Damda yatılır. Dama anten kurulur. Damda halı yıkanır. Damda yorgan kaplanır. Damda pamuk atılır. Damda kurutmalık yapılır.
Mevsim sonbahar olur, aylardan ekim gelir. Eylül’de, sıcak kelimesinin manasını en kılcal damarlarına kadar hisseden Adana’nın, üzerinde hafif hafif rüzgâr esmeye başlar. Hava bir nebze olsun serinler. Yaz boyunca damda yatanlar artık yatak, yorgan, halı yıkama faslını bitirmiş aşağıya inmiştir. Yollar “salça çekilir” diye bağıran taktaklar ile şenlenir. Taktak; 3 ayaklı, sepeti geniş olan motordur. Bir tür tarım aracıdır. Yaylalarda, Adana ve Mersin’de her evde bulunur.
Komşular sıraya dizilir. Kimin ne zaman salça çıkaracağına hep birlikte karar verilir. İmece usülü sırayla bugün benim, yarın senin biberin temizlenir. İster site olsun, ister apartman olsun hiç fark etmez. Birkaç leğen ve bir hortum çekilir. Ya kapı önüne, ya dama kurulur düzen. Herkesin ziline basılır. Falancanın biberi var bugün gelin, denir. Çok nadir, gelmeyen olur. Ya ağır işte çalışandır, ya hastası olan, ya sıkıntılı başka bir durumu olan.
Salça hep birlikte temizlenir. Sonra çekilir. Dama serilir. Kalın naylonlar, köşelerde tuğla taşı ile desteklenmiş tahtalara geçirilir. Güneşte kuruyan salça, senesine kadar değil yıllarca bozulmaz. Güneşten aldığı ışınlarla besin değerlerindeki artışı ve vitaminleri ayrı ayrı safhalarda incelemek lazım deriz. Evin çocukları birkaç hafta boyunca gün içinde 4-5 defa sürekli olarak salça karıştırır. Kuruyan kısım, alttaki sulu kısımla değişip, nem oranı azaltılır. Böylece bozulma riski ortadan kalkar. Bizim oradakilere göre yemekte ana malzemedir. Bu salça olmadan o yemek olmaz. Tadı olmaz, rengi olmaz.
Nenem çok yaşlıydı. Gezer, dolanır, her evin biberine yardım ederdi. Evdeki büyükler ona kızardı. Yorulmasın diye her yere gitmemesini söylerlerdi. Annem; “Onlardan kimisi satmak için daha daha fazla salça yapıyor. Senin bir çuval oluyorsa onlar 30 çuval yapıyor. Gidip yorulma.” derdi. Nenem; “Kızım, benim hayır yapacak malım yok, sadaka edecek gücüm yok, sadaka niyetiyle yardıma gidiyorum. Üzerimde komşu hakkı kalmışsa diye, niyetlenip gidiyorum.” derdi. Şimdilerde her işe girişme niyetimdir bu benim.
Kendi kendimize salça zamanı yolculuk yapıyorsak eğer, bir yokuştan inerken “ Hadi damlara bakın bakalım. Kırmızılı dam var mı?” diyorum. Bazen gerçekten buluyor çocuklar. İçimden, nenem olsa kesin yardımı dokunurdu, diyorum. Miktarı belli olmayan, niyetini sadece Allah’ın bildiği sadaka için, kendince sebep üretmekmiş kârlı olan, şimdi anlıyorum.