AraştırmaKişisel Gelişim

Aidiyet

İnsan, nereye ait olduğunu bilmelidir. Aidiyet duygusunu kalbinde hissetmelidir. Peki, çokça söz konusu olan aidiyet nedir? Gönlümüzün meylettiği yerde olmak mı, yoksa bedenimizin bulunduğu yerde durmak mı?

Hengâmesi bol dünyada, bir oraya bir buraya savrulup dururken, daima sorularımıza cevap ararız. İnsanın tabiatı budur: Bir yerlere ait olmak. Ne demişler; insanı, yurdu mutlu eder. Peki, ait olmak ve aidiyet duygusunu taşımak, aynı şeyler gibi mi görünüyor? Aksine, ait olmak, farklı, aidiyet duygusunu taşımak farklıdır. Aidiyet, yalnızca fiziksel bir bağ değil, manevi ve ruhsal bir bağdır. Aidiyet duygusunu taşımak için, evvela ait olduğumuz yeri sevmemiz gerekir. Mecburiyetten değil, merbutiyetten. Merbutiyet, bağlılıktır, bağlı olmaktır. Nereye bağlı olduğunu, ait olduğunu bilmeyen insan, rotasız bir gemi gibi, dalgalar arasında savrulur; ne bir limana sığınabilir ne de güvenle yol alabilir.

Bir öğrenci, sınıfına; bir öğretmen, okuluna; bir doktor, hastaneye; bir aşçı ise yemek yaptığı mutfağa ait hissedebilmeli, hissedebilmeli ki işini severek yapabilsin. Aksi takdirde; öğrenci için sınıf, her gün sabah gidip sadece eve dönmeyi beklediği sıralardan ve kitaplardan ibaret bir mekân; öğretmen için okul, dört gözle hafta sonunu beklediği ve mesai saatlerinin hesabını yaptığı bir yer; doktor için hasta, sorunlu ve şikayetçi bir birey, hastane ise sadece kariyer basamaklarını tırmanmak için kapısından içeri girdiği betonarme yapı; aşçı için mutfak, sadece menüdeki yemeği yapmak zorunda olduğu, tatsız tuzsuz yemeklerle dolu tencerelerin bulunduğu metalik bir mekâna dönüşüverir.

Bir çiçek, ekildiği saksıya; bir fidan, dikildiği toprağa; bir meyve, çiçek açtığı ağaca; bir kuş, yuvasına; bir kelebek de kozasına ait hissedebilmelidir. Mutlu olmadığımız, kendimizi ait hissetmediğimiz her şey, bizi kendimizden uzaklaştıracak, yabancılaştıracaktır. Kendimize yabancılaştığımız yerde, yalnızlaşmak başlar. Tabii yalnız olmak her zaman kötü değildir, önemli olan, doğru kalabalıkta olmaktır.

Aidiyet duygusunu taşıyabilmek, sevmek mahareti ile mümkündür. Kendini dünyaya fazla ait hisseden birinin dünyalık işlerden vazgeçmesi mümkün olmaz. O kişi, dünyaya ait olduğunu düşünür. Kendini ahiret hayatına adamış bir kişinin durumu da böyledir. Dünyalık işler ve meşgaleler, o kişi için önem arz etmez. O da ahirete ait olduğunu düşünür. Eğer bu düşünceyi ilim ve amel ile süslemişse, ne mutlu o kişiye!

İslam tarihine bakıldığında, İslamiyet’in çok güzel temsil edildiği ve mensup olan insanların bağlılıklarının diğer insanları da etkisi altına aldığını, hidayetin böylece hızlı bir şekilde yayıldığını görürüz.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Mirac’a çıktıklarını insanlara haber verdikleri zaman, müşrikler kabullenmek istememişler, bu kadar kısa bir zaman içinde mümkün olmayacağını savunmuşlardı. Hazreti Ebubekir (r.a.) ise Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v) ne diyorsa doğrudur diyerek, sadakatini ve bağlılığını göstermişti. Çünkü çoktan kendini İslam nimetine ait hissetmiş, her şeyi ile benimsemişti. Çünkü aidiyet, sadakat ve bağlılık ister. Sadakat ve bağlılığımızın aciz kaldığı hiçbir şeye ise hakiki manada ait değilizdir.

Osmanlı halkı içinde olup, Türk ve Müslüman olmadığı hâlde Osmanlı’ya ait hisseden insanların bu aidiyeti, İslam dininin güzelliği ve irşat yolunda Osmanlı halkının kuvvet ve başarısıdır.

Aidiyeti bitiren unsurları bilmek, konunun özünü anlamamıza yardımcı olacaktır. Kültürel yozlaşma, iş merkezli hayat, medya tesisiyle içi boşaltılmış zihinler, el âlem ne der sorularıyla boğuşup itibar hasarı yaşayanlar ve cahil bırakılma sonucu aidiyetini kaybedenler, mutsuz ve huzursuz bireylere dönüşür. Bunun neticesinde toplumdaki huzur bozulur. Aidiyet duygusunu taşıyabileceğimiz alanlarda olmak ise hem kendimize hem çevremize pozitif enerji yayarak, toplumdaki huzursuzluğun tedavi edilmesine katkı sağlar. Kendi mutlu olmayan, bir başkasını mutlu edemez.

Ne yapmalıyız? Bulunduğumuz yere gerçekten ait miyiz, yoksa sadece orada bulunmak zorunda olduğumuz için mi oradayız? Kendimize dürüstçe bu soruları sorup, içten gelen cevaplara kulak vermeliyiz.

Gelen cevapları alın ve süzgeçten geçirin. Düzeltmeniz gereken ne varsa düzeltin, bir an evvel. Bazı aidiyetler, iradenize bağlı ve tercihlerinizle şekillenebilirken bazıları ise bir hediyedir. İnsan, ait olduğu ve Cenâb-ı Hakk’ın kendisine hediye ettiği nimetleri düşünmeli ve şükrünü eda edebilmek için gayret göstermelidir. Ait olduğu yerlerin gerekliliklerini severek yerine getirebilmelidir. Gayret, başarmanın anahtarıdır.

En Yeniler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu