Merzifonlunun Çadırını Kurduğu Kahlenberg Tepesinden Viyana Nasıl Görünür?
Viyana Avrupa’nın en önemli şehirlerinden birisidir. Ve Viyana’nın fethi, Kanuni Sultan Süleyman’dan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’ya kadar her Osmanlı padişahı ve komutanının arzusu olmuştur. Yeni yerlerin fethini istemek “cihanşümul ideal için”elbette her komutanın, ordularını tanzim edip yola çıkmasına sebep olmuştur.
Fatih Sultan Mehmed’i düşünün. Fatih, 1453’te İstanbul’u alarak payitaht-ı cihan haline getirmiştir. Torunu Yavuz Sultan Selim ise şairin ifadesi ile “Bu şehr-i Sıtanbûl ki bî-misl-ü behâdır. Bir sengine yekpâre Acem mülkü fedâdır.” şeklinde tarif ettiği bu şehirde önüne açtığı dünya haritasına bakarak “bu dünya iki hükümdara az” deyivermişti. Elbette onun oğlu Kanuni, 1526’da Macaristan’ı alıp tam bir cihan hakimiyetine giden yolda Viyana’yı almak isteyecektir.
Ama kaderin cilvesi, bu mümkün olmadı. Kanuni, Almanya’yı bir baştan bir başa ordusu ile geçmesine rağmen bir daha bu şehre yönelmedi. Aradan bir buçuk asra yakın zaman geçti; fakat bir daha kimse Viyana’ya teveccüh etmedi, belki de edemedi. Ta Merzifonlunun Kahlenberg tepesine çadırını kurmasına kadar.
200 bin kişi ile Davutpaşa Kışlasından hareket…
Viyana muzaffer Türk orduları tarafından ilk defa 1529 yılında kuşatılır. Fakat bu kuşatmadan kurtulur ve derin bir nefes alır. Ama her zaman Osmanlı’nın nefesini ensesinde hissedecektir. Bu bekleyiş çok uzun sürer. 1683 yılında Merzifonlu
Kara Mustafa Paşa bu bekleyişe son verir. Ve yaklaşık 200 bin kişilik ordu ile Davutpaşa sahrasından hareket eder. Osmanlı ordusu Edirne, Sofya ve Belgrad güzergâhını takip ederek Avrupa içlerine doğru ilerler.
Merzifonlunun amacı Osmanlı’nın yeniden Avrupa’nın en güçlü devleti olduğunu göstermek ve sancağı Viyana surlarına dikmektir. Fakat bu emelini gizli tutar. Hatta sultandan bile gizler.
İlk hedef Yanıkkale ve Komaran’dır. Budin Beylerbeyi İbrahim Paşa, Peşte önlerinde topladığı kuvvet ile önce Onod Kalesi’ni sonra Kalka Kalesi’ni fetheder. Kalka Kalesinden sonra Filek Kalesi de alınır. Bu arada muazzam Osmanlı ordusu 3 Mayıs 1683’te Belgrad’ın karşısında Zemun önlerine gelir ve 24 Mayıs’ta buradan hareket eder. 27 Haziran’da İstolni-Belgrad’da 1 bir harp meclisi toplanır, bu mevsimde Yanıkkale ile Komaran Kalesi’nin fethi ve Avusturya ’ya akınlar yapılması fikri görüşülse de Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Viyana üzerine gidilmesi konusunda ısrarcı olur.
Ve Kahlenberg…
Osmanlı ordusu büyük bir heyecan içerisinde Viyana’ya doğru ilerlerken Merzifonlu bu durumdan padişahı haberdar etti. Bu emri vaki karşısında padişah: “Kasdımız Yanıkkale ve Komaran kaleleri idi; Beç (Viyana) kalesi dilde yoktu; Paşa ne acip saygısızlık edip bu sevdaya düşmüş. Hoş imdi Hak Teâlâ âsan getüre; lâkin mukaddem bildireydi rıza vermezdim.” 2 şeklinde razı olmadığını dile getirmiştir. Başarısızlığı bu rızasızlığa bağlanmasa da orduların gerçek sahibinin göz ardı edilmesi tarihin bir cilvesi olarak kısa zaman sonra kendini gösterecektir.
Avusturyalılar ne olup bittiğini anlamaya çalışırken bir anda binlerce Osmanlı çadırını Kahlenberg’de karşılarında bulurlar. Merzifonlu Kahlenberg’e otağını kurup kuşatma başladığı zaman, Avusturya imparatoru ve avanesi çoktan şehri terk etmiş, Viyana’nın kuzeyinde daha güvenli hissettiği Lintz şehrine çekilmişti.3
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa şehri sulh yolu ile teslim almak için günlerce kuşatır.
Bu arada muhasara sırasında arkadan gelecek tehlikeye karşı Kırım Hanı’na, Viyana’dan altı saat uzaklıkta bulunan Tuna üzerindeki taş köprüden geçişi engelleme görevi verilir. Fakat Kırım Hanı ne hikmettir, Lehistan kuvvetlerinin geçişine göz yumar. Leh kuvvetleri Alman kuvvetleri ile birleşerek muhasara ile uğraşan Osmanlı ordusunun arkasına gelir.
Sağ koldaki Budin Beylerbeyi İbrahim Paşa’nın isteksizce savaşması üzerine onu da geri çekilmeye zorlayarak sadrazamın otağına kadar ilerlediler. Bu arada yalnız kalan Merzifonlu vargücü ile savaşıyor şehri hasarsız bir şekilde ele geçirmek için uğraşıyordu.
Merzifonlu ne pahasına olursa olsun Viyana’yı teslim alma arzusundadır. Osmanlı şehrin merkezi olan birinci bölgeye kadar sokulur. Viyana’ya gidenler bilir, birinci bölgenin ne demek olduğunu. Viyana’nın ta kendisidir. Kalbidir orası. Merzifonlu şehri ruhu ile sapasağlam teslim almak istiyordu. Adeta kellesini koymuştu ortaya. Umulmadık bir başarısızlığın ne demek olduğunu çok iyi biliyordu. Çünkü o ruhla, o anlayışla yetiştirilmişti her Osmanlı paşası gibi. Tam bu esnada Osmanlı ordusunda bulunan Hıristiyan süvariler de düşman saflarına geçti. Osmanlı ordusunda bir panik başladı ve ordu Budin’e doğru geri çekilmek zorunda kaldı.
Ve Budin’de bir elçi.
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa hiç ummadığı bu hezimete uğradıktan sonra Budin’e çekilir. Burada dağılan orduyu tekrar düzene koymaya çalışır. Bu sırada IV. Mehmed savaşın sonucunu öğrenmek için Osmanlı’nın Avrupa başkenti olan Belgrad’a gelmiştir. Ordunun yenilgisini duyar duymaz Edirne’ye geri döndü. Padişah cesur kumandana çeşitli hediyeler gönderir. Kahramanca vuruşmasını kutlar. Çünkü Merzifonlu Kara Mustafa Paşa devrin en iyi devlet adamlarından birisi olduğu gibi devleti ve orduyu yeniden toplayabilecek kabiliyette bir kişidir. Fakat padişahın bu iltifatı karşısında Kara Mustafa Paşa’nın ikbalini istemeyen kişiler derhal harekete geçerek paşanın idamına kadar giden sürecin başlamasına neden oldular.
Merzifonlu Viyana’ya bayrağı dikememenin üzüntüsü içerisinde iken Bey konağının kapısını bir haberci çalar. Elinde ehlince malum olan hüküm vardır. Aslında Viyana’nın içlerine kadar giren, sadece iç kalenin düşmesi için var gücü ile mücadele eden, şehri top ateşine tutturmayıp sapasağlam teslim almak isteyen Gazi Merzifonlu durumun farkındadır. Almış olduğu devlet terbiyesi gereğince emrinde binlerce askeri ve her şeye hükmü geçecek olan mühr-i Hümayun olmasına rağmen devlet merkezinden yüzlerce kilometre uzaklıkta bir çavuş başının getirdiği hükme boyun eğmekte hiç tereddüt etmez.
Gerçekten Türklerin jübilesi mi?
Kahlenberg, Merzifonlu’nun uğruna kellesini verdiği Alamandağı, kıvrıla kıvrıla çıkıyorsunuz bu tepeye yemyeşil yollardan; tepenin eteklerinde diplomatların oturduğu lüks villalar dikkatinizden kaçmıyor. Tepeye vardığınız zaman muhteşem bir manzara
sizi karşılıyor. Bir tarafta kıvrıla kıvrıla akan Tuna, diğer tarafta uçsuz bucaksız manzarası ile tarihî Viyana şehri. Şehrin manzarası ve Tuna’nın ihtişamı karşısında etkilenmemek imkânsız. Kahlenberg’den Viyana’yı temaşa ettiğiniz zaman Merzifonlunun derdini daha iyi anlıyorsunuz.
Alamandağı’na yani Kahlenberg’e vardığınız zaman kalenin duvarlarındaki bir plaket hemen dikkatinizi çeker. Plaketin üzerinde, 12 Eylül 1983 tarihinde Viyana kuşatmasının 300. yılı anısına “Türklerin Son Jübilesi” yazmaktadır. Bir tarafta da Ukraynalı Kazaklar anısına dikilen anıt durmaktadır. Tekrar dönelim Viyana sokaklarına. Viyana kuşatmasından sonra devam eden savaşlar zincirini son halkasını oluşturan Zenta seferleri sırasında Avusturyalıların eline geçen Osmanlı mührü ve Merzifonlunun çadırı Viyana müzelerini süslemektedir.
Her savaşta olduğu gibi bu savaşta da birçok kahramanlık anlatılmaktadır. Bunlardan bir tanesinin anısına yapılan “Turkenschanz Park-Türk Sığınağı” Kahlenberg’e giden yollardan birinin üzerinde durmaktadır. Bu parkta 1991 yılında dostlukların devamlı olması dileğiyle bir de çeşme inşa edilmiştir.