Bir Kelimeden Köpeğe
Onlar Anadolu’da bir deyime konu oldu; zağar zağar gezmek. İz sürücü, avcı, keskin koku alıcı burunlarıyla bilinirlerdi. Önceleri zahirdi, zağar oldu. Siyahtı, beyaz oldu.
Bazı kelimeler bazen iç içe geçer, çözmek gerekir. Bunlardan biri de zaar ve zahirdir. Kelime öyle bir yere çıkıyor ki, Anadolu’ya özgü Türk izci köpeği zağar’lara varıyor.
Halk ağzında “zaar” diye bir kullanım var. Ne demek bu “zaar”?
Birincisi, “Zaar zaar, konuşma. Zaar zaar gezme.” dese, buradaki zâğar’dır.
Zâğar; av köpeği demek. Bu tamam.
İkincisi, “Zaar gelecektir.” dese buradaki zaar, zahir’dir. Zahir; belli, görünen apaçık, aleni demektir.
Zaar sayesinde “zağar ve zahir” kelimelerini öğrendik. Buradan zağar’ın manasını incelemek, kelimenin hangi maksatla kullanılacağını daha iyi anlatacaktır.
Zağar köpekleri, Türk izci köpeği olarak biliniyor. Daha çok, bir avı bulmakta kullanılır. Sahip olduğu bazı özellikler, ona bu vasfı kazandırıyor.
Tüy rengi siyah ve kahverengi, 60 cm vücut uzunluğu, 40 cm omuz yüksekliğine sahiptir. Ağırlığı ise 17 kg ile 20 kg arasındadır. Orta Asya kökenli bir ırk, Anadolu’ya Horasan, İran üzerinden Oğuzlar tarafından getirildiği biliniyor. Savaşçı bir boy olan Oğuzların bu köpekleri eğitmesi gayet akla yatkın görünüyor.
Zağarcı: Av köpeklerinin hıfz ve idaresinde memur adam. Osmanlı Devleti, Yeniçeri ocağında bir sınıfa mahsus, zağarcıbaşı; bunların zabiti. Padişahın av için düzenlenen gidiş alaylarında yer alırlardı. İkinci Murat Han devrinde Edirne’yi ziyaret etmiş olan Bertıandon dö la Brokyer, Koca Murat Bey’in ceddi Sultan Bayezid gibi ava meraklı olduğunu, binden ziyade zağarı olduğunu söylüyor.
Neden bu kadar önemliydiler?
Zağar: Kopay, Kopoy, Tavşancı, İzsüren, Çakır gibi adlarla da bilinir. Genellikle Trakya, Bursa, Uludağ’ın güney bölgeleri, Manisa, İzmir Bozdağlar, Aydın Beydağı, Denizli, Muğla ve Afyon yörelerinde özellikle Yörük kültürünün yaşatıldığı bölgelerde bulunuyor. Kara avcılığında, özellikle tavşan avcılığında kullanılıyor.
Anadolu’da Karabaş, Akbaş, Kangal gibi köpekler genellikle çobanın yanındadır. Ama zağarlar, avcıların yanında avcı ile beraber gezer. Belirtilen çoban köpekleri her ne olursa olsun kolay kolay sürüyü bırakıp gitmez, birinci önceliği sürüyü saldırıdan korumaktır. Kolay kolay avlanmazlar. Eğer bir sürüyü gütmüş iseniz buna yakından şahit olursunuz.
Zağarın anatomik ve ağırlık cihetinden hafifliği, onu daha hızlı ve çevik yapıyor. Onlar çoban köpekleri gibi sürünün peşinden gidebilirler. Ancak burunları hep yerde bir kokunun peşindedir. Mesela, bir tavşanın kokusunu alsa, izini bu kokudan takip ede ede gider. Avcılar bunu bildiği için genellikle avladığı hayvandan, avcı köpeğine pay verirler. Kokusunu alsın, hafızasında tutsun diye. Yani bir zağar köpeği, hangi avın kokusunu önceden tattı ise onu bulmakta mahirdir.
Mesela, avcı bir yerde tavşan yatağı bulsa ya da tavşanın bir yerden kalktığını görse –buna av kaldırmak denir- zağarı çağırır, kokusunu takip ettirir. Zağar, avın peşine öyle bir düşer ki sabah kaldırdığı tavşanı akşama kadar takip edebilir. O derece iz sürücü ve yorulmazdır. Özellikle beraber çıkılan sürek avların vazgeçilmezi, zağarlardır. Bazen öyle olur ki sahibinden 3-4 kilometre çevresindeki uzaklıkta takibi sürdürür. Tabii sahibi, zağarı sesinden takip eder, çünkü sürekli havlar. Eğer havlaması bir yerde sabitleşir ise avcı bilir ki, zağar, avını kıstırmıştır. Artık avcılar o bölgeye doğru yoğunlaşır.
Zağar’ın cüssesine bakıp bu mu yakalayacak avı demeyin. Onun işi yer koklamak, avın izini sürmek, o yüzden kendinden büyük avlara hiç saldırmazlar; sadece havlarlar. Çoban köpekleri ise tam tersidir; havayı koklarlar, etrafı kontrol ederler, nefesini havlamak ile yormaz, direkt avını yakalamak ve alt etmek üzere hareket eder.
Zağarın yalnızlığı
Zağarlar zahir oldu ise av başlıyor, demektir. Av yoksa da “Ortalıkta zaar zaar gezerler.” Orijinal renkleri, üst tarafı siyah, baş ve boyun altı, patileriyle beraber bir hat şeklinde kızılın tonlarıydı. Ancak onlar da zamanla özelliğini yitirerek beyazlaşmaya başladı. Bu açıdan Zağar köpekleri şimdilerde korumaya muhtaçlar. Bu renk değişmesi ve unutuluş, Anadolu’dan bir sözü hatırlatıyor. “Av köpeklerinin avcılığı, sahipleri ölünceye kadardır.” Çünkü onlar kendileri koşar, başkaları için avlar ve havlarlardı.
Yeniçeri ocağında bir sınıftı
Orduda Ser Zağari, Zağarcıbaşı demektir; yeniçeri cemaat ortalarından 64’üncü ortanın kumandanına denilirdi. Kethüdadan sonra ocağın en yüksek rütbelisi idi. Ortası efradı hem atlı hem yaya efrattan mürekkepti. Atlılar, yayalara nispetle daha azdı. Zağarcılar av için hükümdara mahsus av köpekleri beslerlerdi. Zağarcıbaşı terfi edecek olursa ocak kethüdası olurdu. Zağarcıbaşılar tımara çıkarlarsa bir zamanlar yirmi altı bin, daha sonraları kırk bin akçelik zeamet verilirdi.
Zağarcıların, zağarlara mahsus tayınları olduğu gibi köpeklerin senede bir defa halta (tasma) bedeli ile zincirleri için muayyen tahsisatları vardı. Zağarcıların besledikleri zağar ve seksonların yiyecekleri işkembeyi, İstanbul’daki işkembeci esnafı meccanen verirlerdi.
Padişahlar avlanırlarken zağarcıbaşı da yanında bulunurdu. Hükümdarlar ava gitmekten vazgeçtikten sonra av işleri de gösterişten ibaret kaldı. Zaten sonraları bu av hizmetleri, kapıkulu efradından alınarak bostancılardan tazıcılar, saksoncular ve şikâr ağaları ile saray doğancılarına verildi. Sadece adları kaldı. Bununla beraber icabında yine eski an’aneye göre merasimde av hayvanları yederlerdi (beraberinde götürmek). Merasime yine köpekleriyle iştirâk ederler, debdebeyi artırırlardı.
Zağar köpekleri bir tavşanın kokusunu alsa, izini bu kokudan takip ede ede gider. Avcılar bunu bildiği için genellikle avladığı hayvandan, avcı köpeğine pay verirler. Kokusunu alsın, hafızasında tutsun diye.