Deneme

İki Kelime, İki Sayfa

Bazen sayfalar dolusu cümleler hiçbir mana ifade etmezken sadece bir kelime, tüyleri diken diken edebilir; zihinde şimşekleri çaktırabilir; insanı farklı hayallere ve yeni fikirlere sevk edebilir. İşte, aşağıda bahsedeceğim ve aslında sıkça duyduğumuz iki kelime de bizleri, bilginin yeni ufuklarına sevk edecek, kelime arkeolojisi olan etimolojinin deryasında yol gösterecektir kanaatindeyim. Gelin, beraber okuyalım.

Serap 

İnsanı ayakta tutan, hayalleridir. Hayalsiz birisi, hayattan umudunu kesmiş demektir. Ancak bu hayal, çöldeki serap gibi olursa susuzluğun ziyadeleşmesinden başka bir işe yaramaz. Peki, bahsettiğimiz bu serap nedir? Genellikle çölle birlikte ifade edilen bu kavram, o kupkuru ortamda susuzluğu zirve yapan insanın sanki su varmışçasına gördüğü bir hayalden ibarettir. Yaklaştıkça kaybolur ve bu böyle sürer gider.

Hangi dil kökenli olduğu konusunda bir kesinlik olmasa da, Arapçada, kaçıp giden, akan anlamına gelen ‘serb’ kökünden türediği ve bu anlamından yola çıkarak, ‘yaklaşınca kaybolan şey’ anlamında kullanıldığı söylenebilir.

Tabiatta yaşanan bu olayın ilmi bir açıklaması var elbette. Serap, atmosferde ışık hüzmelerinin kırılmasından doğan ve çöllerde kolaylıkla gözlenebilen optik bir yanılmadır. Şöyle ki, çölde, toprağın üzerinde yoğun bir hava tabakası oluşur ve kalın bir ayna özelliği kazanır. Ufuk çizgisinden aşağıda kalan herhangi bir şeyi görmemiz mümkün değildir. Ancak buradan gelen ışınlar, yoğun hava tabakasına vurduğunda, bu tabakadan yansıyarak gözlerimize düşer. O görünmeyen şey de ufuk çizgisinin üzerindeymiş gibi gözükür. Gökyüzünün uzak bir kesimi, bu hava tabakasından ‘ayna’ ile yansıdığında bazen bir göl görünümü alır ve serap görmüş oluruz. Serap sadece çölde değil denizde de olabilir. Tarihin kaydettiği en büyük serap hâdisesi, Sicilya’da Messina Boğazı’nın karşısında cereyan etmiş ve Messina şehri, gökyüzüne yansımış, insanları, farklı hayallere sürüklemiştir.

Turfanda yetiştiricilik

Bu tabiri birçoğumuz duymuştur. Ancak nereden geldiğini pek bilmeyiz. Aslında bizi Orta Asya’ya, ata topraklarına bağlayan, ardında büyük bir medeniyet birikiminin yattığı ve yansımasını da, ülkemizin Akdeniz bölgesinde bulan bir kavramdır.

Peki, turfan nereden geliyor? Turfan, Doğu Türkistan topraklarında bulunan, deniz seviyesinden 150 metre aşağıda, kurak ve çöl havasının hâkim olduğu, tarihî bir yerleşim yeridir. Orada yaşayan halk, dezavantaj gibi duran bu durumu “karız” adı verilen, yer altına açtıkları kanallar vasıtasıyla, yüzlerce kilometre öteden getirdikleri su ile arazilerini sulayarak avantaja çevirmiş ve birçok ürünü, çevresine göre daha erken yetiştirmiştir. Böylece yakın çevresinin önemli sebze meyve üretim merkezi olmuştur.

Ülkemizde de bu isimden yola çıkarak çevresine göre daha erken çıkan ürünler için ‘turfanda çıktı’ denmiş, iklim şartlarını ve çevre faktörlerini de göz önünde bulundurarak çeşitli yöntemlerle yapılan sebzecilik ve meyvecilik faaliyetine, özelde ise örtü altı yetiştiriciliğine ‘turfanda yetiştiricilik’ tabiri kullanılmıştır. Özetle zorluk, fırsata çevrilmiş, bu çerçevede bir medeniyet inşa edilmiştir.

Görüyoruz ki hap misali sıkıştırılmış, bilgi dolu kelimeleri açtığımızda, bizlere neler öğretiyor neler. Onun için kullandığımız kelimelere dikkat edelim, sadra şifa, işitip okuyanlara da bir sürur versin. Vesselâm.

En Yeniler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu