İnsanın Çocukla ve Çocuksuz İmtihanı: Tüp Bebek
İmam-ı Şafi Hazretleri “İlim ikidir: Beden ilmi, din ilmi” diyor. Böyle demesinin birçok sebebi olabilir. Bu sebeplerden biri doğum ve çocuğun yetişmesinde karşımıza çıkıyor. Bu nasıl mı oluyor? İnsanın kendisinden sonra istiğfar edecek bir evlat yetiştirmesi neslinin devamı ve İslamiyet’in yaşanması için önemli. Yeni doğan evladın istiğfar etmeyen biri olması, ebeveynin evlatla imtihanı, evlatlarının olmadığı durumlar ise onların çocuksuz imtihanları oluyor. Bu ikinci imtihanın halli tıp ilmini ilgilendiriyor, birincinin halli ise din ilmini.
İnsanın doğumu hem bedenle ilgili hem de ruhla ilgili bir durum. Bedenle ilgili durumun ayrıntıları tıp ilmiyle anlaşılıyor. Ruh, yani manevi yönünün ise din ilminin sınırları içerisinde araştırılması gerekiyor. Evlat hasretiyle imtihan olan aileler var. Onlar için tüp bebek meselesini araştırdık. Tüp bebek diye bilinen tekniğin araştırılması, döllenmenin laboratuar ortamında yapılmasından dolayı tıp ilmini, mahremiyet ve meşruiyet noktasında ise din ilmini ilgilendiriyor. Bu çerçevede konuyu araştırdık. İki ilim dalından, ilgili uzmanlarla konuştuk.
Bu yazımız ilk başta çocuğu olmayan aileleri ilgilendiriyor, sonra da evladı olup da onu günün zor şartlarında Allah’ın rızasına uygun yetiştirmesi gerekenler için ibret olacak. Öncelikle Hazreti Allah taktir etmediği müddetçe çocuğun doğması mümkün değil. Bunun bilinmesi gerekiyor. Ancak konunun uzmanlarıyla konuşurken kısırlık hadiselerinin son yıllarda arttığını öğreniyoruz. Çağımızda kısırlığı tetikleyen yeni birçok sebep ortaya çıkmış. Buna çare bulmak için kapı kapı dolaşan aileler var.
Bu konuda Üroloji Uzmanı Basri Çakıroğlu şunları söylüyor: “Sigara, alkol, stres, yanlış beslenme alışkanlığı, kronik hastalıkların artması kısırlığı tetikliyor. Şeker hastalığı, kanser, karaciğer ve akciğer hastalıklarıyla kan hastalıkları gibi kronik hastalıklar kısırlığın en yaygın sebeplerini oluşturuyor. Bunun yanında yüksek ısı, kullanılan bazı ilaçlar, zirai ilaçlar, radyasyona maruz kalmak, dar elbise giymek gibi sebeplerle de karşılaşıyoruz. Son olarak anatomik bozukluklar var. Bu grupta da genetik sebepler, çocukluk döneminde yumurtaların vücut içerisinde yüksek ısıya maruz kalması gibi durumlarda kısırlık görülebiliyor. Kısırlığın olmaması için bu saydıklarım üzerinden önlemler almak gerekiyor.”
Yeryüzünün kimyevî atıklarla kirlenmesi, doğal gıdaların temininin zorluğu, yan etkili ilaçların varlığı, hava kirliliği genetik rahatsızlık taşıyan bebeklerin dünyaya gelmesine sebep olmaktadır. Kimi zaman ise sperm yetersizliği ya da rahim yollarının tıkanıklığı gibi sebeplerle aileler çocuk özlemiyle yanıp tutuşmaktadır. Tıp ilminin ilerlemesiyle günümüzde sağlıklı yumurtaların tespiti yapılarak sağlıklı bebeklerin doğumu, tedavi veya laboratuvar ortamında döllenme ile gerçekleştirilebiliyor.
Peki, bu nasıl oluyor? Tüp bebek yöntemi nedir? Riskleri var mıdır? Dinen caiz midir? Kimler tüp bebek için başvuru yapabilir? Sadece kısır olanlar mı tüp bebek yöntemine başvurmalıdır? Tedavisi ne kadar sürer? Spermlerin ve yumurtaların çalınarak başkasına satılma tehlikesi var mıdır? Ülkemizde tüp bebek sahibi olanların yasal güvencesi var mıdır? Daha da önemlisi döllenmiş yumurtanın imhasının dinen hükmü nedir?
Bu sorular tüp bebek sağlık merkezlerinin hızla arttığı bugünlerde sıkça sorulur oldu. Çünkü bir tarafta 10 – 15 yıl, hatta 25 yıl çocuk hasreti ve tüp bebekle bu hasreti giderme umudu, diğer yanda ise Cenab-ı Allah’ın yasak ettiği bir fiili işleyerek rızasına ters düşme endişesi taşıyanlar var.
Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Erdem “Evli çiftlerin spermi ile yumurtasının laboratuvar ortamında döllenmesi ve ana rahmine yerleştirilmesi esasına dayanan tüp bebek yöntemi dini bir sakınca taşımamaktadır. Mahremiyete riayet çerçevesinde caizdir. Tartışılan nokta, tedavi esnasında alınan sperm ve döllenmiş yumurta fazlasının sonradan ne yapıldığıdır.” diyerek dikkat edilmesi gereken noktanın altını çizdi.
Teselli Zekeriya Aleyhisselam
“Tüp Bebek” konusunu bütün ayrıntılarıyla inceleyeceğiz. Ancak, çocuk hasreti çekenlerin sadece kendilerinin bu durumda olmadığını İbrahim Aleyhisselam ve Zekeriya Aleyhisselam gibi peygamberlerin de çocuk hasreti ile yanıp tutuştuğunu bilmeleri gerekiyor. Zekeriya Aleyhisselam bu durum karşısında devamlı şekilde; “Beni tek başıma (evlatsız) bırakma, gerçi (vermesen de) sen, varislerin en hayırlısısın. Ya Rabbi! Bana kendi katından çok temiz bir nesil (çocuk) bahşet. Muhakkak ki sen duayı hakkıyla işitensin. (Ali İmran Süresi 38. Ayet-i Kerime)” dua ettiği Kuran-ı Kerim’de geçmektedir. Bu niyaz karşısında Cenab-ı Allah Zekeriya Aleyhisselam’ın duasını kabul etmiş ve kendisi ihtiyar, hanımı ise kısır olduğu halde, hanımı İyşa’ya Yahya isminde bir evlat vermiştir. Enbiya Süresi 90. Ayet-i Kerime’de; Hazreti Allah “Biz onun da duasını kabul edip, ona Yahya’yı armağan ettik ve eşini de kendisi için (doğurmaya) elverişli kıldık. Gerçekten bunlar (ın hepsi) hayır işlerinde yarışırlar, umarak ve korkarak bize dua ederlerdi. Onlar (gerçekten) bize karşı derin saygı gösterenlerdi.” buyurmuştur.
Kur’an-ı Kerim’de bahsi geçen bu kıssa, hem umut noktasını görmede hem de Allah’tan korkma, ona karşı derin saygı ve muhabbeti her şartta devam ettirmekte güzel bir misaldir. Evlat sahibi olmayanların umutlarını hiçbir zaman yitirmemeleri, salih evlat isteği ile günümüz tıbbının gerektiği şeylere tevessül ederek, dua ve niyazda bulunmaları onlar için daha hayırlıdır.
Bu kıssadan hareketle 22 yıl boyunca sabredip, dua ve niyazla günlerini geçiren İshak – Halime Akgün çiftinin ibretlik öyküsünü de sayfamıza taşıdık. Bütün tıbbi çarelere başvuran ancak hiçbir netice alamayan Akgün çifti, evliliklerinden tam 22 yıl sonra hiç beklemedikleri bir anda özlemini duydukları bir çocuğa, hem de Allah’ın lütfunü gösterir bir şekilde
kavuşmaları, çocukları olmayan ailelere moral ve umut verecek.
Kısırlık ve sebepleri
Eşlerin çocuk sahibi olma arzularına rağmen bir yıl içerisinde hamileliğin gerçekleşmemesine tıp dilinde “infertilite” yani “kısırlık” adı verilmektedir. Korunmayan çiftlerin yüzde 85’inde bir yıl içerisinde hamilelik oluşması beklenir. İnfertilite yanı kısırlık durumu, yüzde 30-40 arasında erkek, yüzde 40-50 arasında kadına ait sebeplerle ortaya çıkmaktadır. Çiftlerin yüzde 25’inde erkek ve kadın faktörü birlikte bulunurken, yüzde 10-15’indeki infertiliteyi ise tıp bütün araştırmalara rağmen karşılık bulamamaktadır.
Hisar İntercontinantal Hospital Tüp Bebek (IVF) Merkezi Direktörü Doç. Dr. Birgül Gürbüz, yüz yıl öncesine göre geçen her yıl kötüye gidiş olduğunu sperm sayısının 150 milyonlardan 20 milyonlara indiğini belirterek, kısırlığın sebeplerini şöyle sıralıyor: “Strech kıyafetler, aşırı zayıflık, aşırı spor, topuklu ayakkabı, sigara, Polikistik Over Sendromu, çikolata kisti, toksinler, eksoz, stres, doğal ve temiz gıdalar yerine hormonlu, yapay, katkılı, GDO’lu gıdaların tüketilmesi… ” Bunun yanında erkeklerde hormon bozukluğu, radyasyon, obezite, sıcak banyo-sauna, dengesiz diyetler, maden işçiliği, varikosel, doğumda testislerin karın içinde kalması, kadında rahim içi perde, karında yapışıklık, yumurtalıklarda kist, ur, tümör ve bozukluk, karın içi apandist ameliyatı, erken menopoz, tüplerin kapalı olmasını temel sebepler olarak sayabiliriz.”
Sağlık Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’de 2 milyon kişide kısırlık bulunuyor. Türkiye’de kısırlık giderek artıyor. 150 bin evli çiftin ise tedavi için beklediği biliniyor.
Dünyada ilk tüp bebek
Kısırlık durumunun tespitinin ardından bugün tercih edilen tüp bebek tedavisi ile ilk bebek, 25 Temmuz 1978’de İngiltere’de dünyaya geldi. Dünyada yankı bulan bu gelişme tıp tarihinde yeni bir çığır açtı. Geçen 34 yılda ise dünyada tüp bebekle dünyaya gelen çocuk sayısının 5 milyona ulaştığı belirtiliyor.
Tüp bebek tedavisi nedir?
Tüp bebek, hamile kalamayan kadınlarda uygulanan bir tedavi şeklidir. Erkekten alınan sperm ile kadından alınan yumurtanın laboratuvar ortamında birleştirilmesi sonucunda oluşan embriyoların, tekrardan kadın rahmine transferi ilkesine dayanmaktadır. Tüp bebek, önceleri enfeksiyon veya cerrahi işlem sonucunda tüplerinde kalıcı hasar oluşan kadınlarda uygulanmaya başlanmış, kısa bir süre sonra ise, kısırlığa yol açan diğer hastalıkların tedavisinde de kullanılır hale gelmiştir. Bugün, endometriozis, sebebi bulunamayan kısırlık durumu ve erkeğe bağlı kısırlıkta, tüp bebek yöntemleri ile başarılı sonuçlar alınır hale gelmiştir.
Özellikle son yıllarda uygulanmaya başlanan mikroenjeksiyon yöntemi ile sperm sayısı çok düşük olan, hatta hiç sperm olmamasına karşın, testisinde sperm bulunan erkeklerin tedavisinde büyük bir başarı kaydedilmektedir.
Adım adım tüp bebek
Tüp bebek günümüz şartlarında pahalı bir tedavi türüdür. Bu sebeple evli çiftlerin bütün yolları denedikten sonra bu merkezlere başvurmaktadırlar. Tüp bebek merkezine başvuran evli çiftlere öncelikle genel bir muayene yapılıyor. Bu muayene, erkekte ve kadında ayrı ayrı yapılıyor. Her iki eş için AIDS, sarılık testi, yalnızca kadınlar için kızamıkçık testi ve kan sayımı istenir. Bütün bu testler yapıldıktan sonra tetkikler değerlendirilerek, bir tedavi planı çizilir ve bu durum evli çiftlerle paylaşılır. Alınan karara göre hangi ilaçların, hangi protokole göre uygulanacağı belirlenerek tedaviye başlanır. 2 ila 5 hafta arası değişen bu tedaviden sonra sperm ve yumurta laboratuvar ortamında döllenerek kadının rahmine konulur.
Aşılama tedavisinin farkı
Aşılama tedavisi açıklanamayan infertilite, hafif erkek faktörü, hafif endometriosis durumlarına uygulanır. Aşılama yöntemi, özel işlemlerden geçirilerek hazırlanmış sperm hücrelerinin rahim içine verilmesidir. Aşılama tedavisinde döllenme işlemi vücut içinde gerçekleşir. Tüp bebek tedavisinde ise yumurtalar vücut dışına alınır ve döllenme laboratuar ortamında gerçekleşir. Tüp bebek ve aşılama işlemlerinde yumurtaların uyarılma aşaması ise birbirine benzer.
Kadının yaşı başarıyı etkiliyor
Tüp bebekte başarı şansında kadının yaşı belirleyici bir faktördür. Otuz beş yaş altı kadınlarda hamile kalabilme şansı her denemede yüzde 50’ye kadar çıkmakta iken, 35-37 yaş arasında yüzde 40’a, 38-40 yaş arasında yüzde 30’a, 40-42 yaş arasındaki kadınlarda ise yüzde 20’nin altına düşmektedir. 42 yaş üzeri kadınlarda başarı oranı yüzde 10’un altına kadar inmektedir.
Çoklu gebelik anneyi tehdit ediyor
Tüp bebek tedavilerinde ikiz ya da üçüz gebeliklerin arttığı bir gerçektir. Buna tedbir olarak 2010 yılında
yönetmelikte yapılan değişiklikle 35 yaş altındaki hastalarda ilk iki denemede tek embriyo, diğer bütün hastalarda da en fazla iki embriyo transferine izin verilmiştir. Böylece Türkiye’de uygulanan sınırsız embriyo transferi bir miktar kontrol altına alınmaya çalışılmıştır. İkiz
ve üçüz gebelikler bazı kadınlar tarafından tercih edilse bile gerek anne sağlığı gerekse bebeklerin sağlığı açısından büyük risk faktörleri içeriyor.
Genetik hastalıklara PDG yöntemiyle çözüm
Tüp bebek tedavisi uygulayan gelişmiş laboratuarlarda sağlıklı bebeklerin dünyaya gelmesi için çalışan uzmanlar önemli bir başarıya daha imza attılar. O da laboratuvar ortamında PDG (Pre-implantasyon Genetik Tanı) tekniği ile genetik hastalık taşıyan embriyoların tespit edilmesidir. Bu yöntemle genetik hastalık taşıyan embriyolar ayrılarak, sağlıklı embriyoların anne rahmine transfer edilmektedir. Yapılan araştırmalarda iyi kalitede görünen embriyolarda yüzde 35-40, kötü kalitedeki embriyolarda yüzde 85-90’lara varan oranlarda kromozomal bozukluk saptanmıştır.
PGD tekniği ile tespit edilebilen genetik hastalıklar şöyle: “Down sendromu (monozomi 21), Trizomiler, Talasemi (Akdeniz anemisi), Orak hücreli anemi, Kistik fibrozis, Tay-Sachs hastalığı, Hemofili A ve B, Retinitis pigmentoza, Alport hastalığı, al antitripsin eksikliği, Frajil X sendromu, Fenilketonuri, Epidermolizis bülloza, Duchenne musküler distrofi, Myotonik distrofi, Fanconi anemisi, X’e bağlı hidrosefalus, Akondroplazi, Nörofibramotozis, Kan uyuşmazlığı (Rh D) hastalığı, Marfan sendromu ve Hunthington hastalığı.”
Tüp bebek nereye kadar caiz?
Günümüz tıbbının verileri çerçevesinde konuyla ilgilenen İslam Hukukçularının çoğu, normal yoldan çocuk sahibi olamayan eşlerin, tüp bebek yöntemi ile
çocuk sahibi olmalarının caiz olacağına hükmetmişlerdir. Tüp bebek yönteminde belirlenen bu standartların dışına çıkılması, sperm, yumurta ve rahimden biri karı-koca dışında başka bir şahsa ait olduğu takdirde caiz olamayacağını anlatan İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi Mehmet Erdem, bu konuda dikkatli olunması gerektiğini ve en hassas nokta olarak vurguladığı mevzu hakkında şunları söyledi:
“Evli çiftler tüp bebek yöntemiyle tedavi olacakları kurumu seçerken dini hassasiyeti taşıyanlarını seçmekte itina göstermelidirler.
Çünkü her ne kadar güvenlik tedbiri alınırsa alınsın erkekten alınan sperm ile kadından alınan yumurtalar tedavi süreci tamamlandıktan sonra imha edilmeyip başkasına verildiği veya deneylerde kullanıldığında ciddi bir durum ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, tüp bebek yönteminde birden fazla embriyo üretilmesi ve bunlardan bir kısmının ana rahmine konması ve diğer embriyoların yok edilmesi ya da araştırmalarda ve bazı hastalıkların tedavisinde kullanılması, tüp bebek konusunu dini açıdan yeniden tartışılır hale getirmektedir.”