Alaiye (Alanya) Redif Taburu, düşmanı püskürtüp Dağyenice Köyü civarında mevzilerde konuşlanarak dinlenmeye başladı. Mevzilere sızan Bulgar askerleri, Alaiye Taburu’na saldırarak bir gecede 657 askeri şehit etti.
“Yerinde nöbet tutan bir asker gibi; ne ileri ne geri…”
Bir kitabın sarı sayfalarını çevirirken, bu cümleyi okudum ve orada kaldım.
Cümle de orada kaladursun…
Biz, bu cümleden hareketle, yerinde nöbet tutan bir askerin, zihnimizde oluşturduğu çağrıların peşine düşelim. Düşelim ve görelim asker ne demek, nöbet ne demek, yeri neresidir ve tutulan vazife, yani yapılan iş, neyi temsil etmektedir?
Askerlik yapanlar bilir. Orada şöyle bir düstur vardır: Siz rahat uyuyun, biz nöbetteyiz.
Burada en temel olarak göreceğimiz şey nedir?
Cevap: Güvendir.
Nöbet tutmak demek, “güven” demektir.
Nöbet tutmak, başını yastığa huzurla koyabilmenin diğer adıdır.
Bilirsiniz, bir vatanda ister leşker-i duadan olsun isterse leşker-i gazadan; eli tetikte, gözü şafakta, bekleyişleri hudutta olanlar varsa, o vatanın geri kalan kısmı darülemandır.
İki bin yıllık vazife
Gecenin ayazında üşümemek için kat kat çamaşırları çekersin, üstüne de o buram buram tarih kokan iki bin yıllık kamuflajını giyersin, ayağında, ayağından da ağır botlarla yürürsün ve herkes bilir aslında o simsiyah kuzgunî renkteki botların altında, bir parmak kalınlığında çamur tabakası olduğunu…
Bir hadise vardır. Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) bir zatın cenazesine çıkmışlardı. Naaş musallaya konulunca Ömer bin Hattab (radıyallahü anh):
“Onun üzerine namaz kıldırma ya Resûlallâh! O günahkar bir adam idi.” dedi.
Resûlullâh Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) insanlara dönüp baktılar ve: “Sizden herhangi biriniz onu İslam ameli üzerine gördü mü?” diye sordular. Ashâb-ı Kirâm’dan bir zat:
“Evet ya Resûlallah. O bir gece Allah yolunda nöbet tuttu.” deyince Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) onun cenaze namazını kıldırdı ve kabri üzerine toprak attı. Buyurdular ki: “Arkadaşların senin cehennem ehlinden olduğunu zannediyorlar, ben de senin cennet ehlinden olduğuna şahitlik ediyorum.” (Şuabü’l-İman) – Fazilet Takvimi / 26 Mart 2020)
Hadîs-i şerîfte de buyrulduğu gibi, insan hayatında bazı dönemlerdeki nöbet, onu doğru ve güzele ulaştırır. Bu nöbet, bazen düşmana karşı bazen de kendi nefsine karşıdır. 24 saat uyumayan en büyük düşman nefse karşı da nöbeti terketmemek lazım gelir. O nöbetler içerisinde, deryada katre misali ufacık zamanlar tayin edilmiştir ki tesiri itibariyle çağlayanlar oluşturur.
İstanbul’da yayınlanan bir haberde, gerçek bir tarihî hadisenin ortaya çıkarılması, o katrenin çağlayana dönüşmesiydi.
Bir haber
Balkan Savaşları sırasında Çatalca’da şehit düşen 86. Alay’a bağlı askerlerin yerleri tespit edilmiş ve naaşlarına ulaşılmıştı. Bölgede planlanan “Şehitlik Müzesi” projesi öncesinde yapılan kazılarda, elbiseleri ile gömülen şehitlerin üzerlerinden çıkan Osmanlı mühürlerinden, bazı askerlerin isimleri de tespit edildi.
Basına yansıyan kısmıyla ilgili sadece bir haber diyebilirsiniz. Ancak muhitin eskimeyen eskileri için bambaşka dünyalara kapılar açılmıştı bile. Çünkü onlar, 40 yıldır oradadır ve o muhitin sakinleri olarak böyle bir hadiseyi hep duymuş, işitmiş, dinlemiş ve idrak etmeye çalışmışlardır.
Yıllarca bu hikayelerle büyüyen çocuklara, nöbetin ehemmiyeti anlatılmıştır. Sadece iki askerin nöbet sırasındaki uyuklaması, bir anlık gafletleri, kara gecede 657 askerin şehit edilmesine sebep olmuştu. Haber bültenleri anlatmaya, haberi detaylandırmaya devam ediyordu…
Bir Gecede 657 Asker
1912’deki Balkan Savaşı’nda Osmanlı Devleti, ayaklanan Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ devletlerine karşı savaşa girdi. Düşman, Çatalca’ya kadar ilerlerken, ülkenin her yerinden gelen askerler, onları durdurmak için savaşmaya başladı. Bu grup içinde bulunan ve Alanya’dan yola çıkan askerlerimiz de günlerce yollarda yürüyüp cephedeki askerlere katıldı.
- Alay’a bağlı Alanyalılardan oluşan Alaiye (Alanya) Redif Taburu, düşmanı püskürtüp Dağyenice Köyü civarında mevzilerde konuşlanarak dinlenmeye başladı. Mevzilere sızan Bulgar askerleri, Alaiye Taburu’na saldırarak bir gecede 657 askeri şehit etti. 1912 yılının 17 Kasım gecesi yaşanan bu acı olaydan sonra bu tepe, “Alaiye Şehitliği” olarak kayıtlara geçti.
Sü (Asker) uyumuş, düşman uyumamıştı
Yeryüzünün üstünde ve altında, gökyüzünün altında ve üstünde, ikisinin arasındaki her gelişmede, bunların ötesindeki her işte biliyoruz ve iman ediyoruz ki O’nun kudreti var.
İlmi var.
Tasarrufu var.
Öyleyse vakit, içinde bulunduğumuz anı hesaba çekme vaktidir.
Görülüyor ki asker uyurken bile uyumayanlar var.
Her an teyakkuz halinde bir nefis var.
Savaş meydanındaki mağlubiyet maddi ölüm getirir, ancak en büyük düşman olan nefse karşı mağlubiyetin sonunda telafisi mümkün olmayan manevi ölümü var.
Bu “var”ların neticesinin bir karşılığı olarak da bir gecede 657 şehit var!
Demek oluyor ki ne pahasına olursa olsun nöbet mahalli terk edilmemeliymiş ve her insan nefsine karşı da nöbetteymiş…
Nöbetin mukaddesliğini idrak edemeyerek bir anlık gaflet gösterenler var.
Bu “var”ların neticesinin bir karşılığı olarak da bir gecede 657 şehit var!
Demek oluyor ki ne pahasına olursa olsun nöbet mahalli terk edilmemeliymiş ve her insan nefsine karşı da nöbetteymiş…
Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) bir zatın cenazesine çıkmışlardı. Naaş musallaya konulunca Ömer bin Hattab (radıyallahü anh):
“Onun üzerine namaz kıldırma ya Resûlallah! O günahkar bir adam idi.” dedi.
Resûlullah Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) insanlara dönüp baktılar ve: “Sizden herhangi biriniz onu İslam ameli üzerine gördü mü?” diye sordular. Ashâb-ı Kirâm’dan bir zat:
“Evet ya Resûlullah. O bir gece Allah yolunda nöbet tuttu.” deyince Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) onun cenaze namazını kıldırdı ve kabri üzerine toprak attı. Buyurdular ki: “Arkadaşların senin cehennem ehlinden olduğunu zannediyorlar, ben de senin cennet ehlinden olduğuna şahitlik ediyorum.” (Şuabü’l-İman) – Fazilet Takvimi / 26 Mart 2020