Osmanlıda hukuk çok eşliliğe izin vermesine rağmen toplumun yüzde 90’ını tek eşliydi. Hukukun izin vermesi verilen iznin yaygın olarak kullanılıyor manasına gelmediğini gösteriyor. 12. yüzyılda kilisenin yasakladığı çok eşlilik, metresi ve gayri meşru ilişkileri ortadan kaldıramadı. Bu da hukukun yasakladıklarının toplumda yaygın olarak dikkat ediliyor manasına gelmediğini gösteriyor,
Osmanlı Devleti’nin aile yapısı hakkında genel bir fikir elde etmek istiyorsak bu konuda tarihi belgeler bize cömertçe malzeme sunmaktadır. Klasik dönem Osmanlı ailesi hakkında yapılacak araştırmalarda tapu sayım, avarız, miras tereke defterleri başta olmak üzere şer’iyye sicilleri bizi birçok ayrıntıya ulaştırmaktadır. Sonraki dönemde ise temettüât defterleri, hakeza şer’iyye sicil kayıtları ve çeşitli dönemlerde yapılan nüfus sayımları bizlere çok çeşitli bilgiler vermektedirler. Aile ile ilgili bu belgeleri incelediğimiz zaman Osmanlı aile yapısının çekirdek aile dediğimiz anne-baba ve çocuklardan oluştuğunu söyleyebiliriz.
Büyüklüğüne baktığımız zaman genelde ailenin 2, 3 ve 4 çocuklu olduğunu görmekteyiz. Mesela 19. yüzyılın ortalarında şer’iyye sicil kayıtlarına göre bazı bölgelerde ortalama çocuk sayısı 3-4’tür. Osmanlı tarihi üzerine araştırma yapan tarihçilerin büyük bir çoğunluğu Osmanlı nüfusunu hesap ederken “5” standart sayısını kabul etmektedirler. Bu durum ise Osmanlı ailesinin çekirdek aileye sahip olduğunun en önemli delilidir.
Osmanlı toplumunda çok tartışılan konulardan biri eş sayısıdır. Çok eşle evlilik sadece Osmanlı ve Müslüman ülkelere has bir vakıa değildir. Bu durum tarihi süreç içerisinde birçok toplumda görülmüştür. İslam dini çok kadınla evliliği teşvik etmemiş tam aksine meşru ölçüler çerçevesinde sınırlandırmıştır. Osmanlı ailesinin % 90’ının tek eşli olması bunun isbatıdır. Batı toplumunda ise birden fazla evlilik, özellikle 12. yüzyıldan sonra Kilise’nin kararı ile hukuken yasaklanmıştır. Fakat bu yasak çok eşliliği ortadan kaldırmadığı gibi gayri meşru hayatın en önemli özelliklerinden metres problemini ve fiili, gayri meşru çok evliliği de engelleyememiştir1.
Osmanlı ailesinin % 90’ının eşi tekti
Şimdi yeniden Osmanlı toplumu için çok tartışılan çok eşlilik meselesine gelelim. Osmanlı hukukuna göre çok eşlilik caiz olmasına rağmen Osmanlı’da tek eşlilik hâkimdi. Bu size ilginç gelebilir lakin konu hakkında bize çok geniş bilgiler sunan şer’iyye sicillerini incelediğimiz zaman Osmanlı ailesinin gerçekten %90 üzerinde, hatta Bursa gibi bazı vilayetlerde % 98’lik bir oran ile tek eşli olduğunu görebiliyoruz. Mesela İsparta Yalvaç’ta 1892-1908 yılları arasında tek eşlilik oranı %87.57’dir. Birden fazla kadınla evlenenlerin oranı ise %11,4’tür. Bu oran Bursa’da ise %2,2 gibi çok düşük seviyelerdedir. Tokat, Konya, İstanbul, Edirne gibi belli başlı Anadolu şehirlerinde çok eşle evlilik oranı çok düşük seviyelerdedir2. Arşiv kayıtlarından elde edilen verilere göre Osmanlı ailelerinin ortalama % 9 gibi bir oranda çok eşli olduğu görülmektedir.
Hem ekonomik hem de estetik hanelerde hayat sürdüler
İnsanlığın yaratılışından günümüze kadar üzerinde durduğu en önemli konulardan biri barınma meselesidir. Zaman içerisinde bu meseleyi halleden insanoğlu, daha rahat ve huzurlu ortamlarda yaşayabilmenin yollarını da aramıştır. Lakin daha rahat ve huzurlu ortamlar arayan günümüzün modern insanı bu rahatlığa ve konfora ulaşırken komşuluk, mahalle, yardımlaşma gibi birçok değerlere de yabancılaşmıştır.
Osmanlı sivil mimarisi içerisinde yer alan “ev”, aslında mimarinin bir çeşidi değil, İslam kültür ve medeniyetinin bizzat kendisidir. Osmanlı evlerinin önemli bir özelliği ekonomik ve estetik oluşudur. Aynı zamanda komşuya saygı ve toplu yaşamanın bir gereği olan düzen ve intizamı evlerde ve eski sokaklarda görmek mümkündür. Evler birbirine bitişik sıra halinde son derece yakın hatta dar bir alan üzerinde birbirinin yanında inşa edilmesine rağmen bir estetik ve nizam vardır3. Genelde iki katlı olan evlerin alt katları samanlık, ahır, kiler, anbar şeklinde tasarlanmıştır. Üst katlar ise daha çok ev halkının yaşadığı yerlerdir.
Ev mimarisi bölgeye ve yapı özelliklerine göre değişmekle birlikte hemen hemen her evde muhakkak haremlik selamlık diye adlandırabileceğiz bölümler bulunmaktadır. Bu durum ailenin sosyoekonomik yapısına göre değişmektedir. Odalar ise sofanın etrafında şekillenir. Sofanın sokağa veya avluya açılan kısmında bulunan cumbalar Osmanlı ev mimarisine farklı bir estetik ve mekân zenginliği kazandırmaktadır.
Osmanlı ev yapısı içerisinde “avlu”, “hayat”, “bahçe” olarak adlandırılan mekânların büyük bir önemi vardır. Etrafı duvarlarla çevrili bu alan hem ailenin mahremiyetini koruyor, hem de çocuklar için güzel bir oyun alanı ortaya çıkarıyordu. Ayrıca ailenin gündelik işlerinin rahatça görebileceği bir Burada son olarak Osmanlı estetiğinin ulaştığı mertebeyi izah etmek açısından kapı tokmakları üzerinde de durmakta fayda vardır. Kapı tokmakları eski evlerde bugünkü “zil” yerine kullanılan pratik bir çözümdür. Bunlar, kapı kanatlarından birinin veya ikisinin üstüne ortalama bir insanın elinin rahatlıkla yetişebileceği yüksekliğe konurdu. Zarif şekillerde yapılan kapı tokmakları takıldığı yerde hareketli olacak şekilde imal edilirdi. Vurulduğu zaman tok bir ses çıkararak ev sahibini haberdar ederdi. Kapı üzerinde biri ince, küçük ve tiz ses çıkaran kadın eli şeklinde, diğeri ise kalın, iri yapılı ve tok ses çıkaran erkek eli şeklinde farklı iki kapı tokmağı bulunurdu. Kapıya gelen kişi bir hanım ise ince, tiz ses çıkaran tokmağı; erkek ise kalın, tok ses çıkaran kapı tokmağını çalardı. Böylece hane halkı gelen kimsenin kadın veya erkek olduğunu anlar ve ona göre hazırlanırdı.
- Ahmet Tabakoğlu, “İktisat Sistemi”, Osmanlı Dünyayı Nasıl Yönetti, İz Yayıncılık, İstanbul, 2000, s. 170.
- Hayri Erten, Konya Şer’iyye Sicilleri İşığında Ailenin Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapısı, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2001, s. 58.
- Karoly Kos, Şehir Tarihi ve Mimarisi, Ankara 1993, s. 113.