Su Altı Dünyasında Muhteşem Bir İntizam Var
Huzur, macera, heyecan. Bütün bunları bir arada yaşamak istiyorsanız yapmanız gereken şey masmavi sulara dalmak… Su altında suyun üstündekinden daha huzur bulduğunu söyleyen profesyonel dalgıç Mustafa Vural ile konuştuk…
Dalgıçlığa olan merakınız nasıl başladı?
Dalgıçlıkla 42 yıl evvel, yurt dışında okuduğum harp okulunda tanıştım. Bir gün boğulmak üzere olan bir çocuğu kurtarmıştım. O zamana kadar su altı ya da su üstü kurtarma ile ilgili herhangi bir eğitim almamıştım. Bir kimsenin kurtulmasına vesile olmak büyük bir sevaptır diyerek hemen dalıp çocuğu kurtarmıştım. Bu hadiseden sonra dalgıçlık üzerine araştırmaya yapmaya başladım. Kalmış olduğum askeri birlikte verilen su altı eğitimine katıldım ve böylece dalgıçlığa başladım.
Normal günlük hayatımdaki dalışlarımda düz bir asfaltta yürüyormuşum hissine kapılıyorum. Sessiz ve renkli bir dünyaya dalıyorsunuz, huzur veriyor insana.
Kaç metreye kadar dalış yapabiliyorsunuz?
Dalış iki türlüdür: serbest ve tüplü. Tüplü dalış da kendi içinde derin dalış ve sportif dalışlar olmak üzere ikiye ayrılır. Bunların her birinin eğitimi farklıdır. Sportif dalışlar Türkiye’de 40-42 metreye kadar yapılır. Daha derin dalışlar ise helyum gazı karışımı ile yapılan dalışlardır. Helyum, nitrojen narkozunu önlemek içindir. Bu bilgilerden sonra diyebilirim ki en son Kızıldeniz’de 72 metreye kadar indim.
Kızıldeniz’e gitmenizin özel bir sebebi var mı?
Kızıldeniz, dünyanın en güzel sualtı manzarasının olduğu yerdir, bir numaradır. Esas sebebi, Hz. Musa’nın Kızıldeniz’i ikiye ayırmasına olan merakımdı. Tabiri caizse, dalgıçlığın kitabında “Eğer Kızıldeniz’e gitmemişseniz tam bir dalgıç olarak görülmezsiniz.” maddesi yazar. Sıra dışı bir yerdir orası. Normal bir tüple oraya dalınmaması gerekir. Derinlik 800 metreye kadar gider. Şu da ayrı bir nottur: Kızıldeniz’de her sene 5 tane dalgıç kaybolur.
Sayısını hatırlamayacak kadar dalış yaptığınızı biliyoruz. Bu dalışlarda çıkamayacağınızı düşündüğünüz bir an, bir sıkıntı oldu mu?
Dalış bir eğitim işidir. Dalıştan önce bir dalış planı yapılır. Siz o dalış planını uygularsanız Allah’ın izniyle hiçbir şey olmaz; ama o planı uygulamazsanız başınıza her şey gelebilir. Başta ineceğiniz derinliği bileceksiniz. İndiğiniz derinlikte yeterli olacak olan havanın miktarını ölçeceksiniz. Ezbere dalış yapmayacaksınız.
Mesela Kızıldeniz’de rehberlik yaptığım bir dalışta, yukarı çıkarken tekneye 10 metre kala bir dalgıcın yuvarlanarak geldiğini fark ettim. Bir dalgıç gibi inmiyordu derine. Hemen müdahale ettim, hava takviyesi yaptım, kalp masajı yaptım ve çıkardım. Başından geçen olay ise şuydu: Çıkarken birisi üzerine düşmüş ve bayılmış. Çok şükür erken fark ettik ve kurtardık.
Başka bir hadise daha paylaşayım: Batık bir gemide dalgıç kaybolmuş. Çevreyi süzerek dalmaya başladık. Batıktan bir tane hava kabarcığı geldi. Normalde iki tane olması gerekiyor; çünkü dalış en az iki kişiyle yapılır. Tek bir hava kabarcığı olması beni şüphelendirdi. Kabarcıkları takip ederek batıktaki dalgıcı buldum. 30 bar havası kalmıştı ve bulunduğu derinlik 25 metreydi. Mevcut hava o derinlikten çıkmasına yetmiyordu. Çıksa bile vurgun yerdi. Bendeki havadan takviye yaparak çimleme yaptırdım ve onu yüzeye çıkardım.
Dalışlar sırasında sizi etkileyen anlar oldu mu?
Su altında balıkların Hz. Allah’ın (c.c.) ism-i şerifinin yazdığını söylesem ne dersiniz? Öyle canlılar var ki suyun altında giderken besmele yazıyor. Allah’ı zikrederek gidiyor. “Ya Allah!”, diyerek ilerliyor.
Su altı o kadar enteresan ki; binlerce, milyonlarca canlı olmasına rağmen hiçbir su altı canlısı niye buraya geldin demiyor size. Burası bizim demiyor, sizi rahatsız etmiyor. Arkanızdan korna çalmıyor. Size el kol işareti yapmıyor. Herkes size saygı gösteriyor. Oradaki intizam beni müthiş derecede etkiledi. Daldığınız zaman Allah’ın ne müthiş bir kudrete sahip olduğunu anlıyorsunuz.
Dalgıçlığa merak salanlar ne yapmalı?
Bir insanın bu işi yapabilmesi için en az bir ay eğitim alması gerekiyor. En az 25-30 defa dalış yapmalı. 4-5 günde olacak; aceleye getirilmemeli. Son zamanlarda eğitimsiz veya eksik eğitimli çok fazla dalgıç türedi ve bu sebeple ölümler de arttı.
Eğitimlerde öğrenci sonuna kadar o işi öğrenmeli. Mesela basit bir maske tahliye deyip geçmemeli. Bir öğrencim 4 ay maske tahliye yapmayı öğrenemedi; fakat biz de vazgeçmedik. Bundan da bir şey olmaz demedik ve sonunda ona doğruyu öğrettik. Doğruyu öğrenmeseydi ve biz bir şey olmaz deseydik, Allah korusun, ilk dalışında hayatını kaybedebilirdi. Bu yüzden hem teorik hem pratik eğitimler verilip gerekli imtihanlar yapıldıktan sonra mezun edilmeli öğrenciler.
Eğitimde başarısız olanlar veya dalgıçlığa kabul edilmeyenler de oluyor mu?
Öğrencilerimiz arasından sizden dalgıç olmaz dediğimiz birçok arkadaş da olmuştur. Bu, kişinin anatomisi, fizyolojisi, psikolojisi ile doğrudan ilişkilidir. Başvuran bir öğrenci öncelikli olarak dalgıç doktorlardan rapor almalı, testlerden geçmelidir. Onun için her insan dalgıç olamaz. Psikoloji de çok önemli. Bazı insanlarda yalnızlık, sessizlik korkusu vardır. Su altı için ruhsal ve fiziksel sağlık önemlidir.
Çıkardığınız batıklardan bahsetsek?
1972 yılında, İkinci Dünya Harbi’nde Almanlar tarafından vurulup Manavgat Dilkum sahiline düşen bir Amerikan B-52 bombardıman uçağına dalış yapmıştım. Aslında uçağın orada olduğundan haberim yoktu. Tamamen tesadüf eseri bulmuştum. Çıkınca bir gazeteciye haber verdim. O da, “Fotoğrafını çek, haber yapalım.” dediler. Bazı parçalar çıkardıktan sonra haber yaptık. Daha sonra çeşitli mercilere resmi başvurular yapmama rağmen hiçbirinden dönüş olmadı. Fakat 1993 yılında Amerikalı Roy Newton adından birisi geldi. Ona uçak enkazından bahsettim. Amerikan yetkililer teşekkür ettiler ve pilotların kemiklerini ve bir çanta içerisinde uranyum madenini alıp gittiler. Bu hadise ulusal bir gazete de yayınlanınca herkes akın etmeye başladı.
Bakınız, Amerika gelip batıktan istediğini alıp gidiyor; ama ne yazık ki bizim yetkililerimiz kılını bile kıpırdatmadı.
Son söz…
Uzayın derinlikleri de mutlaka önemli; lakin su altının derinliklerine inmek hem daha ucuz hem de orada medeniyetler yatıyor. Dalgıçlık, oradaki mucizeleri görüp, Hz. Allah’ı zikretmektir. Derinlere indikçe azot gazının da etkisiyle hülyalara dalıp gitmektir. Büyük bir rahatlamadır. Psikolojik bir tedavi merkezidir.
Son olarak söylemek istiyorum ki; denizin altında çok büyük değerler yatıyor. Çeşitli ülkelerden gelip alıp gidiyorlar. Biz ise sadece bakıyoruz. Kimsenin de haberi olmuyor. Su altındaki ganimetler, batıklar su yüzüne çıkarılsın. Devlet denetimiyle bunlar değerlendirildiğinde Türkiye’yi en az 100 sene ayakta tutacak bir meblağ ortaya çıkacaktır. Kişisel zenginliğe dönüşmesindense herkes faydalanabilsin.