Tabiata Kulak Verelim
Yörükler, yayla göçünü, guguk kuşunun ötüşüyle başlatırlarmış. ayrıca Keçiler, göç zamanı yaklaştıkça gideceği dağlara bakmaya başlarmış.
Günümüzde, yılların tecrübe imbiğinden süzülerek ortaya çıkan teknolojik alet ve edevat, hayatımızı kolaylaştırırken tabiatla da bağımızı koparır hale geldi. Artık telefondan, tabletten başımızı kaldırıp etrafımızla ilgilenmeyi ihmal eder olduk. Eskiden geceleri gökyüzüne bakar, yıldızları seyreder, yönleri tayin etmeye çalışırdık. Kutup yıldızına bakar kuzeyi, çoban yıldızına bakar doğuyu bulurduk. Ormanda ise karınca yuvalarına bakarak hangi yönün doğu olduğunu bulmaya çalışırdık, ağaçlardaki yosunlarda ise kuzeyi arardık. Bugün hâlâ tabiatta görüp duyabileceğimiz şeyler var. Gelin biraz da bunlara kulak verelim.
Seslerdeki işaretler
Etrafımızda öten binlerce kuş var, hepsi kendi lisanınca zikrediyor ancak merak edip de sesin hangisinden geldiğine, ötüşünün ritmine bile bakmıyoruz. Aslında tabiatta olan her şey, duyulan her ses, görülen her hareket, bizim için bir işaret ve dahi hayat kurtarıcıdır. Vakit tayininden, hava durumuna kadar birçok şey, onlar sayesinde yapılabilir.
Seher vaktinin girdiğini, gecenin on ikiden sonrası olduğunu, horozların ötüşü haber verir. Hele köydeysek, horozların biri susar diğeri başlar. Denizli horozu da varsa artık tamamdır. Su geçirmez, ışıklı, deri kordonlu saatlere ihtiyacınız yok. Öyle öter ki bazen horoz, uyanın da kapkara gecenin değerli vakitlerinde, kendinizi aydınlığa kavuşturacak bir şeyler yapın, der âdeta.
Sabahın oluşunu ve güneşin de doğuşunu serçeler haber verir bize. Sabahın serinliğinde olanca coşkularıyla şakırlar.
Kuşluk vakti, tavuklar başlar gıdaklamaya. Yumurtlama zamanıdır artık. Buna bir de horoz sesi karışırsa, alarm var demektir. Ya gökyüzünde şahin ya da yılan vardır etrafta. Ötüşleriyle durumu haber verirler.
Tabii hayvan sesleri yalnızca vakit tayini için değildir; hava durumunda da yardımcı olur. Bilhassa kış günlerinde kargaların sesini çok duyarız. O gün hava soğuk ve büyük ihtimalle kapalı olacaktır. Yaz günlerinde de cırcır, diğer adıyla ağustos böcekleri, sıcaklığı en iyi belli eden hayvanlardır. Müsait buldukları bir ağaç gövdesine tutunan bu böcekler, havalar iyice ısındığında, âdeta çatlarcasına öterler. Ufak bir serinlikte de hemen susuverirler.
Yeri gelmişken şu bilgiyi de verelim. Bu böcekler aynı zamanda tabii bir termometredir. Eğer bir cırcır böceğinin 25 saniye içerisinde kaç defa öttüğünü sayıp elde ettiğimiz sayıyı üçe bölüp bulduğumuz sayıya dört eklersek, hava sıcaklığını santigrat derecesinden bulmuş oluruz. Denemek serbest…
Birkaç anekdot daha verelim. Yörükler, yayla göçünü, guguk kuşunun ötüşüyle başlatırlarmış. Keçiler, göç zamanı yaklaştıkça gideceği dağlara bakmaya başlarmış. Deprem zamanlarında ise kedilerin ve köpeklerin hareketleri, normal zamanlardakinden farklılaşmaya başlar.
Hayvanlar, insanların duyamayacağı frekanslardaki sesleri duyabilir, hatta göremeyeceği şeyleri dahi görebilirler.
Her şey ihtiyaçtan
Hayvanların bu hareketlerini gözlemleyerek kendimizce birtakım çıkarımlarda bulunuyoruz. Aslında bu sesler ve hareketlerin tamamı hayvanların kendi ihtiyaçlarından kaynaklanıyor. Tavukların hep bir ağızdan sesler çıkarması, onların güvenlik endişesindendir. Cırcır böceğinin sesleri de bir noktada kendi hararetini gidermek istemesindendir.
Hülasa edecek olursak bütün bunlar yalnızca bizim çevremizde gördüğümüz, şahit olduğumuz şeyler. Tabiattan kopuk yaşadığımız için çok azını görebiliyor, duyabiliyoruz. Onun içindir ki ait olduğumuz tabiattan kopmayalım. Seslere, etrafımızdaki canlılara kayıtsız kalmayalım, hepsine kulak verelim.