RöportajİnsanKültür Sanat

Torlukçuluk

Sabrın ve Tecrübenin adı

Çatalca’da, meşe ağaçlarının arasında incecik bir yol. İlerliyor araba ve çamur kaplıyor tekerleklerini. Etrafta ağaç yığınları; kesilmiş, istiflenmiş, bir köşeye yığılmış. Odundan tepeler görünüyor. Kiminin etrafı siyah toprakla kapatılmış, kiminin tepesinden gökyüzüne doğru bir duman yükseliyor. Toprağın mis kokusu, giderek yerini is kokusuna bırakıyor. Ve elleri, yüzleri isten simsiyah olmuş insanların ekmeklerini kazandıkları mekâna karşılıyor…

Düşünün ki yemyeşil ormanın içinde bir işiniz var; az da olsa kazandırıyor, çorbanızı kaynatıyor, çarkınızı döndürüyor. Ne güzel değil mi? Ama bu işin bir de diğer boyutu var. Odunu, ateşi, dumanı, en önemlisi de sabrı var. Yağmuru, çamuru, soğuğu, uykusuzluğu ise cabası.

Bu işe, “Torlukçuluk” deniyor. Helal ekmeğini, isten kömürden çıkarıyor Bedri Çüven. Ateşin, dumanın, simsiyah kömür karasının içinde belki bedeni kirleniyor. Fakat önemli olan, yüreğinin kirlenmemesi, ruhunun kararıp katranlaşmaması.

Ormanın içinde, bacası tüten küçük kulübesinin önünde, yeni demlediği çayının yanı başında anlatmaya başlıyor. Her biri tecrübe ve sabır kokan kelimeler dökülüyor dilinden.

30 yıl önce başladım

“Çok iyi hatırlıyorum; bu işe 1990 yılının mart ayında başladım. Dile kolay, 30 yıl geçmiş. Bugünlere kadar geldik. Çırak olarak başladığımız torakçılıkta, işi büyüklerimizden göre göre ustalaştık. Torlukçuluk nereden gelmiş bu köye diye sorarsanız; rivayete göre bu iş, Bulgarlar tarafından icat edilmiş. Köyün eskileri de onlardan öğrenmişler.

Ağaç seçimi kontrol altında

Ağaç türü olarak bölgemizde kayın, gürgen gibi ağaçlar var. Fakat biz meşe ağacını tercih ediyoruz. Ağaç kesimi noktasında, resmî merciler tarafından yasal düzenlemeler yapıldı. Bu da şöyle; ağaçların içinde kuru olanları belirleniyor ve onları kesmemiz söyleniyor. Böylece hem bizim işimiz görülmüş oluyor hem de orman temizlenmiş oluyor.

Kesime ayrılan bölüme ‘makta’ deniyor. Bizler, işe yaramayanları kesebiliyoruz. Verimli, düzgün, istikbali olanları bırakıyoruz. Kesim alanı ve ağaçlar belirlendikten sonra kesim başlıyor. Her şeyin kontrol altında olması güzel bir şeydir. Çünkü insanoğlu; kontrole, ikaza muhtaçtır. Kontrol olmazsa, düşünmeden kesilen her ağaç, yarınlarımızı yok edebilir.

Kesimden sonra sıra budamada

Kesimden sonra budama işi başlıyor. Ormanın içerisinde belirli yollar var, traktör yolları. Kesilen ağaçlar bu yollara kucaklarda, omuzlarda taşınıyor. Ve yakım alanına getiriliyor. Kuru mu yaş mı noktasında farklı rivayetler var. Bazıları, kuru odundan daha iyi kömür çıkar diyor. Bazıları da tam tersini söylüyor.

Alan hazırlama

Torluğu her yerde yapmak mümkün değildir. Toprağı ayrıdır, adına “mıca” denir. Normal toprakla yapmaya kalkışırsanız, çok hava alır ve kontrolsüz yanma olur. Bu sebeple bizler, yanmayı kontrol altında tutabilmek için “mıca” kullanırız. Bu toprak, hava ile ateşin buluşmasını en aza indirir.

Yığın sanatı ve yakma işlemi

Ormandan kesilen ve budanan ağaçlar, yakım alanına getirildikten sonra yığma işlemi başlar. Her biri tek tek elle yığılır. Normal bir yığını 5 kişi 5 günde bitirir. Tek kişi olursa 1 günde 15 tonluk odunu elden geçirebilir. Odunlar yığıldıktan sonra dışı çeltik saplarıyla örtülür ve üstü toprakla kaplanır. Kaplama çok önemlidir. Çünkü alev, oksijenle temas ederse odunlar küle dönüşebilir.

Yanmaya başlayan yığının üzerinde alev değil, sadece dumanın tütmesi gerekir. Nerede alev görünürse oraya hemen müdahale edilir.

Tutuşturmak için, odunların arasında kapı bırakılır ve fitil oradan sokularak ateş yakılır. Ateş yakıldıktan sonra alev en tepeye çıkar. Ve her iki saatte bir kontrol edilmesi lazımdır. Kenarlardan delikler açılarak ateşe yön verilir. Kontrol altındaki ateş yaklaşık 10 saat sonra biter ve yığın dinlenmeye bırakılır.

Yanmadan sonra kömürü çıkarmak için de uzman ekip lazımdır. Vakit gelince, uzmanlar çağırılır ve kısa sürede işi tamamlayıp giderler.

Çark dönüyor, çorba kaynıyor

Bir işi yapmak için, kâr etmek esastır. Torlukçuluğun da kendi çapında bir getirisi var. 10 ton üzerinden konuşalım. 10 ton odun 1800 TL. Bundan yaklaşık 1.5 ton kömür aldığımızı varsayalım. 1.5 ton kömür 3 bin TL. Geriye 1200 lira kalır; tabii ki her şeyi kendiniz yapıyorsanız.

Torluğa başlamadan önce gerekli alıcılarla anlaşılıyor. Eğer alıcı cayarsa, başka bir alıcı bulmak zor değil. Çünkü buranın kömürü kaliteli. Artık markalaşmış. Alıcı her zaman bulunuyor. Kısacası bir şekilde çarkı döndürüyoruz, çorbamızı kaynatıyoruz.

Torlukçuluğun söylettikleri

İmtihan dünyasında her şey, para veya maddî kazanç demek değildir. Manevî değerlerin, kazançların olduğunu unutmamalıyız. Hayatta her zaman iyi düşünmek, ani ve doğru kararlar vermek gerekebiliyor. Torlukçuluk işi bize, ani durumlarda en doğru kararı verebilmeyi öğretti. Çünkü aniden alev çıktı, ne yapacaksınız? Hızlı düşünüp en doğru kararı vermelisiniz.

Sabrı öğretti. Çünkü ateşinizi yaktıktan sonra başında beklemeniz, sabırla hareket etmeniz gerekiyor ki neticesinde bereket çıksın ortaya.

Ben 63 yaşıma gelmişim, hâlâ burada çalışıyorum. Hem kendime hem de insanlara faydam dokunuyor. Evimde otursam; ev, kahvehane, cami üçgeninde bir hayat geçirsem ne olacak, kime bir faydam dokunacak? Bilakis zararım dokunacak; hem kendime hem çevreme. Bir süre sonra insanlarla takışmaya başlayacağım, dedikodu yapacağım. Niye böyle olsun ki? Geliyorum buraya, başımı dinliyorum, çalışıyorum, tabiatı seyrediyorum. Çalışmak, emeğin lezzetini ve helali öğretiyor; torlukçuluk, sabrı öğretirken tecrübe kazandırıyor; tabiatı seyretmek, tefekkür etmeyi sağlıyor.

Bazen, torluğun üzerine çıktığımda, içeriye, yanan aleve bakıyorum. Kıpkırmızı bir ateş; dehşetli bir manzara. Beni içine çekecekmiş gibi hissediyorum bir an. İrkiliyorum. Kendi kendime şöyle diyorum: ‘Yaa Bedri, haram yersen işte gideceğin yer…’

Ahh gençler…

Eskiden bakkallar vardı, terziler vardı. Hepsinin yanında çırağı olurdu. Şimdilerde marketler türedi, tekstil konfeksiyonları çoğaldı. Çırak bulmak zorlaştı. Haddizatında usta kalmadığı için, çırakları yetiştirecek kimse de kalmadı. Bu işte de böyle. Bazen gençlere anlatıyorum. Başta hevesleniyorlar, ama odunu, dumanı, ateşi görünce vazgeçiyorlar. Zoru başarmayı istemiyorlar. Bütün dertleri, kolaya ulaşmak. Öyle bir dünya da yok, maalesef.”

Velhasıl

Meşe ormanının arasında, Bedri Bey’in küçük kulübesinde yaptığımız hoş sohbet, nihayete eriyor. Onun dilinden dökülen; sabrın, tecrübenin değerini bir kez daha anlatan ve hatırlatan sözler ruhumuza tesir etti. Bedenimize tesir eden şeyler de oldu; kömür sobasının sıcaklığı ve torluk yığınlarından çıkan isin, dumanın kokusu.

Torlukçular, mektepli değil, alaylılar. Bu işin okulunu okumamışlar. Hayatı, okuyarak değil, yaşayarak öğrenmişler. Belki bir meteoroloji uzmanı gibi teknolojik aletler kullanmıyorlar. Fakat havayı koklamayı çok iyi biliyorlar. Bir üniversitenin botanik bölümünden mezun olmamışlar. Fakat ağacı, tabiatı çok iyi tanıyorlar. Ziraatçı da değiller. Fakat toprağın kalitelisinden iyi anlıyorlar. Sabrı biliyorlar. Onlar için sabır sadece beklemek değil, mücadele etmek.

Bazıları haram yoldan para kazanarak ahiret ateşlerine odun taşırken, onlar dünyalık ateşlerine odun taşıyarak helal rızıklarını kazanıyorlar.

En Yeniler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu