Yangın Devrinin Gülü “Mecelle”
Mecelle’nin tam ismi, bir takım adli hükümleri muhtevi kanun kitabı demek olan “Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye ” den kısaltılmıştır. Lügatte ise / içerisinde hikmet bulunan sayfa ve dergi manalarına gelmektedir. Mecelle, Osmanlı’nın zor devrinde, İslam hukukunu, sistematik kanun maddeleri halinde kodifiye (kuralları sistemleştirme) ederek onu tedavi etme ümidinin bir ürünüdür.
Mecellenin mahiyetini anlamak için, yazıldığı dönemin genel bir tasvirinin yapılmasında fayda vardır. Bilindiği gibi Osmanlı Devleti “i’lay-ı kelimetullah” mefkûresine sahip bir İslam devleti olarak kurulmuştu. Dolayısıyla Osmanlı hukuk düzenini, İslam âlimlerinin (Şeyhülislamların) fetvaları ve fıkhi hükümlere ters düşmeyen örfi hukuk oluşturuyordu. Osmanlı Devleti bu mefkûreye bağlı kaldığı sürece kültür alanında olduğu gibi siyasi sahada da hep başarılı olmuştur. Ne var ki, zamanla bu mefkûre zayıflamış ve buna paralel olarak da bir inhitat (son bulma) baş göstermiştir.
Zahiri planda, bazı tarihçilerin aktardığına göre, Budin Beylerbeyi Arnavut İbrahim Paşa ile Kırım Hanı Murat Giray’ın ihmal veya ihanetleri sebebiyle, 1683 yılında gerçekleşen Viyana bozgunu Osmanlının inişe geçtiği dönemi işaret etmektedir. Şöyle ki, batıda Osmanlı’nın da yenilebileceği kanaatinin oluşmasına sebep olmuştur. Viyana’ya kadar, daha çok, yeni yerler fethederek İslam topraklarını genişletme davasında bulunan Osmanlı, Viyana yenilgisi ile bu davasından fiilen vazgeçmiş ve mevcut toprakları koruma derdine düşmüştür. Kısaca taarruz pozisyonundan savunma pozisyonuna geçmiştir. Yaklaşık bir asır sonra ise Osmanlı’nın üful alametleri kendisini iyiden iyiye göstermeye başlamıştır.
Çare yangının merkezinde değildi
- Yüzyılın başlarından itibarense bu çöküşü önlemeye yönelik bir takım çareler aranmaya başlanmıştır. Ancak bu hususta iki farklı görüş ortaya çıkmıştır. Batı karşısındaki son hezimetler sebebiyle aşağılık kompleksine kapılan bir grup, çarenin batılılaşmakta olduğunu savunmuştur. Halbuki batıda insani bir yangın bütün medeniyet kalelerini sarmıştı. Buna karşılık mezkûr hezimetleri ilay-ı kelimetullah mefkûresinden taviz vermenin bir cezası olarak değerlendiren ve hadiselere daha geniş bir pencereden bakan diğer bir grup, çarenin kuruluş mefkûresini yeniden ihya etmekte olduğunu savunmuştur.
Bu dönemde devlet idaresi ile alakalı olarak yapılan köklü değişikler incelendiğinde, alınan tedbirlerde bir takım dâhili ve harici tazyiklerin de tesiriyle birinci grubun görüşleri kabul görmüştür. Nitekim Mecelle dışındaki bütün hukuki düzenlemelerde batılılaşma damgası açıkça kendini göstermiştir. Bunun için şu iki fermana bakmak yeterlidir:
3 Kasım 1939’da ilan edilen Tanzimat Fermanı (Gülhane Hatt-ı Şerif): “Hangi dinden ve milletten olursa olsun, hiç kimseye yargısız infaz yapılamayacağı, herkesin can ve mal güvenliğinin devletin koruması altında olacağı” gibi suret-i haktan görünen maddeler vardır. Buna rağmen, Osmanlı’nın kuruluş felsefesine taban tabana zıt maddelere de yer verilmiş olan bu ferman, resmen bir eksen kayması belgesidir. Nitekim tarihçiler, bu fermanı resmi manada Batılılaşma hareketinin ilk adımı olarak kabul etmektedirler. Buna karşı fermanın amacının, azınlık isyanlarının önüne geçmek ve devletin bekasını teminat altına almak için gerekli tedbirler ve düzenlemeler yapmak olduğu söylenmiş ve ferman Osmanlıcılık kapsamında değerlendirilmiştir. Ancak Osmanlı Devleti sınırları içerisinde yaşayan Müslümanlarla gayr-i Müslimlerin eşit vatandaş olarak kabul edilmiş olması, batıdaki milliyetçilik cereyanlarının da etkisiyle imparatorluk bünyesinde yaşayan gayr-i Müslimlerin şımarmasına sebep olmuştur. Bu fermandan sonra Hıristiyanlardan alınacak vergilerin toplanmasında patrikhanelerin aracılığının kabul edilmesi; Fransız ceza kanunu çevrilerek uygulamaya konulması bu eksen kaymasının tezahürleri olarak kabul edilebilir.
18 Şubat 1856’da ilan edilen Islâhat Fermânı: Otuz birinci padişah olarak saltanat koltuğuna oturan Sultan Abdülmecid (v. 1861) zamanında, Avrupa devletlerinin telkin ve baskıları sonucu, Sadrazam Mehmed Emin Âli Paşa tarafından hazırlanarak yürürlüğe konmuş olan fermandır. Kırım Savaşı ateşkesinden 18 gün sonra, 18 Şubat 1856’da ilân edilmiş olan bu ferman, Tanzimat fermanının biraz daha geliştirilmiş halidir. Muhtevası itibariyle adeta gayr-i Müslimlere tanınan imtiyazlar fermanı gibidir. Neredeyse her maddesinde, Osmanlı tebaası gayr-i Müslimler lehine bir atıf bulundurmaktadır. Bu ferman, devlet idaresinden vatandaşlık haklarına kadar birçok alanda köklü ve kurumsal reformları ön görüyordu. Hukuk mantığı itibariyle bir anayasa değişikliği olarak kabul edebileceğimiz bu ferman, İslam hukuku açısından asla kabul edilemeyecek bir takım maddeleri de ihtiva ediyordu. İşte mecelle böyle bir atmosferde kaleme alınmıştır.
Asrın çağdaş yorumu “Mecelle”
Cevdet Paşa’nın şu ifadeleri, Mecelle’nin nasıl bir atmosferde hazırlandığı hakkında yeterli bir fikir vermektedir. “…Bundan dolayı bazı zevat Fransa kanunları Türkçeye tercüme olunup da mehâkim-i nizamiyede onlar ile hükmolunmak fikrine sahip oldular. Halbuki, bir milletin kavânin-i esasiyesisini böyle kalb-u tahvil etmek ol milleti imha hükmünde olacağından, bu yola geçmek caiz olmayıp ülema gürühu ise, o makule alafranga efkara sapanları tekfir ederler. Frenkler dahi “Kanununuz ne ise meydana koyunuz, biz de görelim ve tebaamıza bildirelim” derlerdi.”
1851 maddeden müteşekkil olan Mecelle, aynı zamanda İslam dünyasında, ciddi manada yapılan ilk medeni hukuk çalışması olarak kabul edilmektedir. Ancak Mecelle’de medeni hukuk alanına giren konuların tamamı ele alınmış değildir. Sadece borçlar hukuku, ayni haklar, şahsın hukuku ve usul hukuku gibi hususlar ele alınmıştır.
Mecelle üslup itibariyle; Kitab, Bab ve Fasıl şeklinde tanzim edilmiştir. Buna göre Mecelle’de 16 kitap vardır. Her kitabın altında farklı sayıda bab, her babın altında da farklı sayıda fasıl bulunmaktadır.
Mecelle, İslam Hukukunun bütün mevzularını ihtiva etmemektedir. Ayrıca kahir ekseriyeti Sünni-Hanefi olan Osmanlı tebaasının ameli mezhebi olması itibariyle, temelde Hanefi mezhebinin içtihatları esas alınarak hazırlanmıştır. Bu yönüyle eksik kalmıştır diyenler olmuştur. Ancak devletin dağılma sürecine girdiği ve dâhildeki bir takım meselenin aslına vakıf olamayan kişilerin hariçteki düşmanlarla işbirliği yaptığı bir döneminde, Osmanlı’yı Osmanlı yapan 6 asırlık değerleri koruma çalışması olması itibariyle, kelimenin tam manasıyla “yangından kurtarılan bir değer” olarak kabul edilebilir.
Yürürlükten kaldırılması
Mecelle, Türkiye’deki hukuk sahasındaki inkılâpların önde gelen isimlerinden zamanın Adliye Vekili Mahmut Esat Bozkurt (1892 – 1943)’un marifetiyle 1926’da yürürlükten kaldırılmış ve yerine İsviçre Medeni kanunu harfiyen tercüme ettirilerek kabul edilmiştir. Gelecek yazıda Mecelle’nin külli kaidelerinden ilkinin açıklaması yapılacaktır.
……………………………………………………………………………………………….
DİPNOTLAR:
- Cevdet Paşa, Tezkire 8’ e bakınız. A. Refik Gür, Hukuk Tarihi ve Tefekkürü Bakımından Mecelle, Sebil Yayınevi, İst. Tr. S.25-26.
- Bu açıklamada Ali Himmet Berki’nin “Açıklamalı Mecelle” isimli eseri esas alınmıştır.