
Yanlış Merhamet
Çocuklarımızı yetiştirirken dikkat etmemiz gereken bazı önemli hususlar vardır. Bunları belirlemek için çoğu zaman geçmiş hayatlardan ibret almak gerekir. Bu ibretlerden biri de, kendisi çok sayıda hikaye yazmış, ancak yazdığı hikayelerden daha etkili bir hayat hikayesine sahip olan Kemalettin Tuğcu’nun hayatıdır. Kemalettin Tuğcu, Türk edebiyatında önemli bir yere sahip yazarlardan biridir. Yazdığı yüzlerce hikaye, geçmişte olduğu gibi günümüzde de ilgiyle okunmaktadır.
Hikayeleri, kendi ifadesiyle, acı ve hüzün doludur. Kendisine neden bu kadar hüzünlü hikayeler yazdığı sorulduğunda, “Ben, acı dolu bir hayat yaşadım. Üzüntümü, acımı hafifletebilmek için yazdım, maksadım, insanları üzmek değildi,” der. Merhamet, insanın en kıymetli erdemlerinden biridir. Ancak yanlış kullanıldığında, çocuklarımızın gelişimini olumsuz etkileyebilir. İşte bunun en çarpıcı örneklerinden biri, Kemalettin Tuğcu’nun hikayesidir.
Çocuk yetiştirme konusunda ibret almamız gereken bu hikayeyi kendi ağzından dinleyelim:
Ben dünyaya geldiğimde ayaklarım sakat olarak doğmuşum. Her iki ayağım da içe doğru büküktü. Bu hâlimi gören annem ve babam çok üzülmüş, tedavi ettirmek için çareler aramaya başlamışlar. Şahnazal isimli meşhur bir çıkıkçı varmış. Babam hemen onu bulup getirmiş. Şahnazal, ayaklarıma bakıp, “Ben bu çocuğun ayaklarını düzeltebilirim ama bilin ki canı çok yanacak, çok ağlayacak fakat siz dayanacaksınız. Eğer dayanamazsanız, çocuğunuz sakat kalır,” demiş.
Annem ve babam söz vermişler: “Tamam, dayanacağız. Yeter ki yavrumuzun ayakları düzelsin.”
Şahnazal, ayaklarımı bükmüş, düzeltmiş ve tahta parçaları ile sarmış. Tabii, bu işlem sırasında canım çok yanmış ve çığlık çığlığa ağlamışım. Şahnazal, “Ağlamasına aldırmayacaksınız, dayanacaksınız. En az yirmi gün ağlayacak ama bu sargıları iki ay boyunca açmayacaksınız. Eğer ağlamasına dayanamayıp sargıları çözerseniz, çocuğu sakat bırakırsınız,” demiş.
Ancak, annem ve babam feryatlarıma dayanamayarak maalesef bir ayağımın sargısını annem, diğerinin sargısını babam açmış. Sonuç olarak, ayaklarım eski hâline, yani sakat hâline dönmüş.
İşte, annem ve babamın yanlış merhameti yüzünden bir ömür boyunca sakat kaldım. Bu gereksiz merhamet nedeniyle ne yürüyebildim ne koşabildim. Ne bir arkadaşım oldu ne de eğlenebildim. Acı, ıstırap dolu bir hayatım oldu. Köşelere çekilip günlerce ağlardım. Dışarıya bakar, koşup oynayan çocukları görür, heveslenirdim. Sonra sakat hâlimi hatırlayıp tekrar acılara gömülürdüm. Eğer annem ve babam, o vakit, bu yanlış merhameti göstermeseydi, biraz sabretselerdi, belki de sakat olmayacaktım. Ben de çıkıp oynayabilecek, koşabilecektim.
Bir nebze olsun bu ıstırabımı dindirebilmek için kendimi yazıya verdim. Sürekli yazdım. Yazdıklarım, kendi hayatımı, kendi üzüntülerimi yansıttı. Benim hikayelerimi okuyanlar da hüzünlendi, üzüldü. Dedim ya, maksadım insanları üzmek değildi. Ben, kendi yaşadığım acıyı, ıstırabı hafifletmek için yazdım.
Bu hikaye, ebeveynler için büyük bir ders niteliğindedir. Bazen anne ve babalar, çocuklarına karşı gereksiz bir merhamet gösterirler. Ancak bu tür yanlış merhamet, çocuklarının ileride eksik yetişmesine ya da zor bir hayat sürmesine sebep olabilir. Çocuklarımızın eğitiminde sıkça duyduğumuz şu cümlelere dikkat edelim:
• “Oğlum/kızım, sen nasıl istiyorsan öyle olsun.”
• “Senin fikrin çok önemli, canın ne istiyorsa onu yap.”
• “Sen yeter ki üzülme, ben senin her istediğini yaparım.”
• “Oğlum/kızım, sen ne istersen ben de onu tercih ederim.”
Bu tür ifadeler, çocuğun kendini yönetmesini ve doğruyu yanlıştan ayırt etmesini zorlaştırabilir. Çocuklarımız, kendileri için iyi olanı her zaman bilemezler. Onları eğitmek ve kötülüklerden korumak, biz ebeveynlerin sorumluluğudur. Özellikle, yanlış merhamet göstererek onlara zarar vermemeliyiz. Kemalettin Tuğcu’nun feryat ettiği gibi, bazen çocuklarımız da feryat eder. Ancak, onların feryat ettikleri şey belki de bir iyileşme sürecidir. Biz ebeveynler olarak bunu fark edip sabırlı olmalıyız.
Nasıl ki hastalandıklarında iğne vurulmaları gerektiğinde kolunu veya bacağını tutarak iğne yaptırıyorsak, eğitimlerinde de aynı kararlılığı göstermeliyiz. Aksi hâlde, çocuklarımız, birçok manevi mevzuda eksik yetişebilir ve bu eksiklikler, ileride biz ebeveynlere üzüntü kaynağı olabilir.
Eğitim, çocuğun kendisine bırakılamaz
Zaman zaman çocuklar, eğitim süreçlerinde zorlanacaklardır. Ancak zorlanmadan gelişmek mümkün değildir. Eğer bir işte zorlanıyorlarsa, bu, onların geliştiğinin işaretidir. Özellikle manevi eğitimlerinde gerekli hassasiyeti göstermeyebilirler, zorlanabilirler. İşte bu noktada, onları, gereksiz olan merhametimizden korumalıyız. Zorlanmaları gerekiyorsa zorlanmalılar.
Çocuklarımızın dünya hayatlarını düşündüğümüz kadar, hatta daha fazlasını, manevi hayatlarını düşünerek hareket etmeliyiz. Onların manevi gelişimlerini sekteye uğratacak bir merhamet anlayışından kaçınmalıyız.
Büyüdüklerinde her türlü makama, mevkie gelebilirler, her konuda başarılı da olabilirler. Ama önemli olan huzurlu, mutlu ve ahlâklı bir hayat yaşamaktır. Merhamet, sevgiyle birlikte sabrı da içermelidir. Çocuklarımızın iyi yetişebilmesi için bizler, onların geleceğini düşünerek hareket etmeliyiz.
Kemalettin Tuğcu da çok tanınan bir yazar olmuştu, ancak hayatı ızdırapla geçmişti. Bu nedenle, çocuklarımızın eğitiminde sadece maddi gelişimlerini değil, bilhassa manevi gelişimlerini de gözetmeliyiz. Önceliğimiz, ahlâklı, değer sahibi ve huzurlu nesiller yetiştirmek olmalıdır.