Patron çocuk nasıl mı olur?
Çocuğunuzun ağlamasına dayanamadığınız için istediğini yapıyor, oyuncaklarıyla oynadıktan sonra toplamasını istiyor ancak bunu yapmadığında; yakınarak siz topluyorsanız, istemediği şeylerde ise ısrar etmiyor, telefonu elinden alamıyorsanız, rica ediyor hatta bazen yalvarmak zorunda kalıyorsanız ve buna rağmen hiçbir şey değişmiyorsa, hayırlı olsun: Yepyeni bir patronunuz var artık.
Annesi ile alışverişe çıkan 5 yaşındaki Emre, beğendiği bir oyuncağı alıp annesinin yanına gelir ve bunu almak istediğini söyler. Annesi olumsuz bir tepki verdiğinde ise oyuncağı almazsa yarın okula gitmeyeceğini, durmadan ağlayacağını söyler. Annesi, kararında ısrarcı olunca Emre, kendini yerlere atarak ağlamaya başlar. Annesi ise çocuğunun taleplerini karşılamayan, utanılacak bir duruma düşme riskini göze alamaz ve çatışmaya girmeden, gönülsüzce Emre’nin isteğini almayı seçer.
Bu ve buna benzer durumu pek çok ebeveyn yaşamıştır. Çocuklara karşı koyduğumuz sınırları koruyamayıp durumu daha kötüye gitmemesi için kabullendiğimiz zaman, aslında oyunun kurallarını yeniden yazma görevini onlara vermiş oluyoruz. Kurallar ise basit; isteklerini belirle, talebini sun, kabul edilmediğinde yüksek tepki göster ve elde et.
Evin yeni patronları
Günümüzdeki aile yapısında çocuk, doğduğu andan itibaren ailenin karar alma mekanizmasına yön verir hale geliyor. Sürekli isteme, talep ettiğini elde edebilmek için pazarlık etme davranışını sıkça gözlemliyoruz.
İstekleri karşılanmadığında çocuk; ebeveynleri ile çatışmaya giriyor ve bu çatışma hiç şüphesiz çocuğun zaferi ile sonuçlanıyor. Bu durumda, ailenin benimsediği çocuk yetiştirme stili alt üst oluyor ve çocuğun dayatmaları doğrultusunda yeniden şekilleniyor, evin yeni patronu çocuklar oluyor.
Anne/babalar genellikle tek yönlü, çocuk merkezli iletişimde bulunur ve onların gerçekçi olmayan isteklerine karşı sınır koyamazlar. Peki, sınır tanımayan bu çocuklar, herhangi bir otoriteyle karşı karşıya kaldıklarında ne olur? Örneğin; okula başladıklarında sosyal çevresine karşı geçimsiz, sorumluluktan kaçan, doyumsuz, benmerkezci ve aşırı ilgi bekleyen bir yapıya sahip olurlar. Toplum tarafından kabul edilmeyen bu davranışları, maalesef aile inşa etmiştir.
Geçmişten günümüze sınırlar
Çocukların taleplerini karşılamak, ihtiyaçlarını gidermek, doğal bir anne/baba içgüdüsüdür ama bu içgüdüyü kullanmayı o kadar abarttık ki onlara, bizi yönetebilecekleri fikrini aşıladık. Aynı içgüdüye, geçmiş kuşak ebeveynleri de sahipti. Peki değişen ne oldu? Günümüzde imkânların genişlemesiyle çocukların hayat konforu arttı, kısıtlamalar azaldı, sınırlar esnetilebilir hale geldi.
Sınırlar ve kurallar, çocukların hayatının olmazsa olmazlarındandır. Kendilerini güvende hissetmelerini sağlar. Davranışının nerede başlayıp nerede bitmesi gerektiğini öğretir. Bu sayede çocuk, toplumsal kurallara uymaya ve davranışlarını kontrol etmeye başlar.
İdeal anne/baba tutumu
İlk öğrenme ailede başlar. Bu nedenle ebeveyn tutumları büyük öneme sahiptir. Kural koyma, sınırları belirleme görevi ebeveynlere aittir. Fakat aşırı otoriter olmak veya tam tersi, aşırı hoşgörülü davranmak, çocuk için iki uç kutuptur.
İdeal bir yapıda yetişen çocuklar, sınırları belli olduğu için kendilerini güvende hissederler. Sınırlarını bilen, sosyal ortamda sağlıklı ilişkiler kurabilen, sorumluluk sahibi, okul ve sosyal çevre gibi toplumsal yerlerde kurallara uymakta zorlanmayan birey haline gelirler.
Nasıl davranmalı?
- Anne/baba, kurallar karşısında tutarlı davranmalıdır.
- Koyduğunuz kurallar, çocuğun yaşına ve gelişimine uygun olmalıdır ve nedeni açıklanmalıdır.
- Kurallar karşısında olumsuz tepki gösterdiğinde sakin olunmalı ve çocuğa, anlaşıldığı hissettirilmelidir.
- Çocuklara ancak sorumluluğunu üstlenebilecekleri kadar kontrol verilmelidir.
- Çocuğunuza koyduğunuz kurallara, başkaları tarafından müdahale edilmesine izin verilmemelidir.
- Kurallar çiğnendiğinde mutlaka uyarılmalıdır. Kurallara uyduğunda ise basit şeylerle ödüllendirilebilir.
Çok guzel bir yazi olmus…tesekkurler????
Teşekür ederim bu güzel bilgiler için bir anne olarak.