Doğal konuşalım biraz.
Tabii, dersiniz hemen. Samimiyet ararsınız, doğal olarak.
Sun’i teneffüs, bir insanın hayatta kalması için yapılması lazım gelen ilk müdahalenin adı idi. Yani yapay solunum, belki de yapaylığın ilk zikredildiği ve kulak aşinası olunan tamlamalardandır. Mevzu sağlık olunca pek garip karşılanmadı. Ancak yapaylığa buradan başladınız.
Nasıl oldu da sadece mesele sun’i teneffüs iken birden yapay zekaya varıverdi. Yoksa yapay üflenen nefesler, zekaya mı dokunmuştu da yapaycılık sarıverdi dünyayı. Sanayide “imitasyon ve çakma” gibi kelimelerle özetlendi. 21. asıra menfi manada, yapaylıklar çağı denilebilirdi.
Sun’i; insanların tabiattaki misallerine bakarak yaptıkları, doğal olmayan, yapma, yapay şeylerin adı idi. Mesela, ipek böceğinin yaptığı kumaş pahalı olduğu için sun’i ipek yapmak bazılarının aklına gelmişti.
Biraz da tarımdan bahsedelim. Sunî gübre, kimyevi ortamlarda bazı karışımların adı idi. Bitkide verimi artırmak için icat edilmişti. Sunî gübreler, doğal bitkilere veriliyordu.
Sonra yapma çiçekler, daha uzun ve solmadan dökülmeden, su istemeden dursun diye, vazoların içine oturtuluverdi. Masraftan kısmıştınız. Ne de olsa çiçek dalında güzeldi. Ama o çiçek, o çiçek miydi?
Yapmacık çiçekleri görünce, yapmacık bir gülücük belirdi mi yüzünüzde, doğal olarak?
O gülücük bütün hislerinize yayılıp yapmacık, sahte bir role büründünüz mü? İkiyüzlülük demeyelim buna, yapmacık bir tavır, daha doğal durur!
Alışıldı buna, “sun’ilik”i attınız geriye “bir şey yapmak” üzerine odaklandınız. Doğal olması gerekmiyordu, bir şey yapmak ya da bir şey yapar gibi görünmek doğal bir hal almıştı.
Yapaylık sarmıştı her yeri; mideden zaten alışmış idi insan. Yapay tatlandırıcılar insanı mutlu etmeye yetiyordu. Yapay et bile düşünüldü, yapıldı. Ne de olsa maliyeti düşürüyordu. Kendince haklıydı. Öyle ileri gitti ki yapay insan bile düşündü, adına önce robot dedi. Robot denilince akla hemen insanın gelmesi bu niyete işarettir.
Aslında robot, önceden, programlanan ve planlanan, tasarlanan birtakım aletlerin koordineli şekilde çalışmasıydı, mekanik ve teknik bir bütünlük esastı. Belki de bu metal yığını robota, insanın yapacağı işlerin taşınması ağır geliyordu. Zekaya odaklandınız. İnsanın akıl/zeka ile iş yaptığı fikrine düştüğünüzden olsa gerek. Hisler yapmacık, tavırlar sahte, zeka yapay; böyle bir insan düşünün. Düşündüğünüz insanın kendiniz olmasından korkmayın. Türkçede buna “aklını satılığa çıkarmak” denilirdi.
İnsanın ekran tarafına geçince, yüz maskeleri artar. Yapaylıkların gizlediği dramatik taraf, yalnız kalındığında sadece yaşama azabı vermesidir. İçi başka dışı başka bir halde, üzeri boyanmış, ancak üzerine hortum tutulsa rengi çıkacak gibi durur.
Belki eşyanın sun’isi anlaşılabilir de insanın yapaylığını hiçbir doğal malzeme kapatamaz.
O kadar anlattım, neden bu kadar yapaylığa karşısın der misiniz? O zaman bir ırmak, nehir düşünün. Kendi doğal yatağında, mecrasında akmaktadır asırlarca. Bu doğal akışında verimli alüvyonlu topraklar meydana getirir. Bulduğu her şeyi taşımaz. İşte bu doğal mecrasında, doğal akışıdır.
Şimdi de sizinle bu ırmağın mecrasını, yatağını yönünü değiştirelim. Yani yapay bir mecra açalım, yapaylaştıralım. Bir misal verelim günümüzden. Göksu nehri, Antalya, Konya, Karaman ve Mersin’den geçerek Akdeniz’e dökülür. Eğer siz bu ırmağın mecrasını değiştirirseniz, dağdan taşa, sudan kuşa nelerin değişeceğini bir düşünün.
Kısmî olarak Göksu’nun akış istikametine zıt şekilde, Konya Ovası’nı sulamak için borularla yapay bir su yolu açılır. Lakin bu can suyu gibi görülen küçük yapaylık bile coğrafyanın şeklini değiştirebilir. Nasıl mı? Yarı kurak bir iklime sahip bölgeye, çok su isteyen bitkiler dikilince, özellikle mısır, yeraltı suyu hızla azalır ve çekilir. Bunun sonucunda doğal olarak büyük yer çökmeleri/obruklar oluşur ve çökmeler devam eder. Eğer Konya Ovası’nda fazla su istemeyen, bölgenin iklimine uygun buğday, arpa gibi ürünler ekilmeye devam etseydi bu çökmeler belki daha geç ve az yaşanacaktı.
Su doğal, toprak doğal; ancak mecra, kanal yapay olunca çökme kaçınılmaz olur hem insanda hem coğrafyada. Velhasılı düzden de okunsa tersten de okunsa, bakılsa “yapay” ayna gibidir. Gerçeği, hakikati, doğallığı ayna kırıldığında belli olur, ortaya çıkar.