Hikâyeniz Nasıl Olsun, Dijital mi Gerçek mi?
İnsanoğlu her yenilikte adeta zaruretmişçesine elindeki bazı değerleri kaybediyor. Kavramlar anlamını ya yitiriyor ya da unutulup gidiyor. Bunun bir numaralı failleri, insanları çepeçevre saran sosyal medya mecraları.
Sosyal medya mecraları güncel hayatın içerisinde belirli bir yeri işgal eder hale geldikten sonra, insanlar yaptıkları her şeyi paylaşmaya başladı. Paylaşım, ilk olarak küçük çaplı başlasa da günler geçtikçe insanlık, yediklerini, içtiklerini, yolculuklarını, spor faaliyetlerini, eğlencelerini, hastalıklarını bütün detaylarıyla insanlara ulaştırma yarışına girişti. Aldıkları beğeni, geri dönüş ve tepkiler, paylaşma konusunda daha da cesaretlendirdi.
Zaman ilerledikçe, paylaşım durumu ileri seviyelere taşındı. İnsanlar artık bir mekâna gittiklerinde ânın kendilerine ne getirdiğini anlamaktan çok, fotoğraf ya da video paylaşmaya başladılar. Sohbet etmek için bir araya gelen arkadaş grubunun her biri, elindeki telefonlarla bulundukları ortamı, “ne kadar güzel vakit geçiriyoruz” temalı mesajlar eşliğinde bir “hikaye” haline dönüştürür oldu. Hikaye paylaşmadan gün geçmiyor, olmayınca eksik hissediliyor, her atılan adım, sosyal medya dehlizindeki yerini “hikaye” olarak alıyordu.
Ne çıkar ki bir hikayeden
Bu format, ilk olarak 2012 yılında, şimdi adı çok bilinmeyen bir uygulamayla duyuldu. Kısa sürede diğer sosyal medya platformlarına da yayıldı. 10 yıldan daha kısa bir sürede, kitleleri tesiri altına almayı başardı.
“Hikaye”, İngilizcede “story” kelimesiyle ifade ediliyor. Ancak edebî manadaki “hikaye” kelimesiyle, aynı gerçeklikte olmadığını belirtmek gerekiyor. Daha çok fotoğraf ve çıkartmalar gibi görsel öğelere dayanan paylaşımlar denebilir.
Hikaye, sonsuza kadar yayında olmuyor. 24 saat sonra otomatik olarak kendisini siliyor. Veya sadece siz görebiliyorsunuz ya da öyle zannediyoruz.
Popüler olmasının en büyük sebeplerinden birisi, normal bir paylaşımdan daha çok görüntülenebiliyor olmasıdır. İnsanlar sırayla kaydırarak listesindeki insanların durumlarını daha hızlı, tek bakışta görme imkânı buluyorlar. Bu da insanların aklına gelen en ufak bir şeyi “Nasıl olsa 24 saatte silinecek” anlayışıyla, çok detaylı düşünmeden paylaşmasına zemin hazırlıyor.
Hikayelerin popülerliği sadece kişisel kullanım amaçlı olmakla kalmıyor elbette; şirketler “sponsor reklamlar” başlığı altında bu formatın etinden sütünden faydalanıyorlar. Markalar bu sayede insanlaştırılıyor ve karşısındakini anlık olarak ikna edebilecek hale getiriliyor.
Mahremiyetin içi boşaltıldı
Elbette bu noktaya bir günde gelinmedi. Öncelikle, atılan oltalar yavaş yavaş çekilmeye başladı. İşin tuhaf tarafı, oltaya gelenler hallerinden çok da şikâyetçi görünmüyorlardı. Fakat değerlerin altı oyulmaya başlamıştı. En çok zararı da mahremiyet görüyordu. Ve bu, henüz başlangıçtı.
Bu girdaba düşenler ya da işe kendini kaptıranların çoğu, bugün günlerinin neredeyse 5-6 saatini sosyal medya mecralarında geçirir hale geldiler. Hikaye formatı öylesine yaygınlaştı ve mahremiyet kavramının içi öylesine boşaltıldı ki, süreklilik arz eden bir paylaşıma göre, daha az temkinli ve daha fazla cüretkâr hareket edilir oldu.
Çocukların hikayesi
13 yaşından büyük olduğunu beyan eden herkes, sosyal medya mecralarını rahatça kullanabiliyor. Sosyal medyanın güvenlik konusunda oluşturduğu riskler, özellikle de çocuklar için hiç de göz ardı edilemeyecek seviyelerde.
Çocuklarınızın, hikaye formatında neler paylaştığını çoğu zaman takip edemediğiniz gibi, sizi engellemesi durumunda, görme imkânı da bulamayabilirsiniz. Gelip geçici hikayelerle paylaşılan özel durum ve anların, kişi hakkında nasıl bir mahremiyet ihlali oluşturduğu hususunu hafife almamak gerekiyor, özellikle de çocukların penceresinden bakarsak.
Burada yaslanılan en büyük dayanak, hesabın gizli olması durumunda sadece istediğiniz kişilerin görebileceği şeklinde oluyor. Ancak iyice bilinmeli ki sosyal medya hesaplarını kullanmaya başlarken, resimlerinizin kullanılmasına izin vermiş oluyorsunuz. Bu bir reklam olabileceği gibi, kampanya, tanıtım ve sunum da olabilir. İşin endişe veren diğer yönü ise, üçüncü parti programlar vasıtasıyla gizli sanılan içeriklere ulaşılabilmesi de pekâlâ mümkün olması.
“Her şey psikolojik”
Geçici süreyle paylaşılan hikâyeler, psikolojileri olumsuz etkiliyor. İnsanlar, başkaları görmezse, hikâyelerinin gerçek olmadığı gibi bir hisse kapılıyor. Eğer yediği bir yemeği ya da yaptığı bir antrenmanı, birileri hikâyesinde görmüyorsa büyük bir eksiklik hissediyor.
Medya Psikolojisi Araştırma Merkezi sorumlusu Dr. Pamela Rutledge, bir röportajda, “Instagram hikayelerinde kendimizi en iyi şekilde sunmak istemek, diğer insanlar tarafından doğrulanma ve kabullenilme ihtiyacına olan özlemin karışımıdır. Bu da nadiren gerçek kimlik ve şuurlu davranışlar içerir.” şeklinde konuşuyor. Ayrıca insanların kendini sunarak, saplantı derecesinde, başkalarının değer belirleme gücüne sahip olmalarına izin verdiği uyarısını yapıyor.
Yapılan bir araştırma, bu tür paylaşımları, depresyon ve endişe yüksekliği ile ilişkilendiriyor. Hikaye formatının şahsî tesirleri henüz tam manasıyla anlaşılabilir değilse de burada geçirilen zaman ve yapılan paylaşımların, insan psikolojisini kötüleştirmekten başka bir maksada yaramadığını anlamak zor değil.
Hikayeniz gerçek olsun
Bütün sosyal medya mecraları, insanların önüne bir yol serer. İnsanlar o yolda ilerlerken kenarda duranlar onları izler. Her paylaşım, gerçek hayatın, olduğundan çok farklı gösterilmesidir. Kendini olduğundan farklı zanneden insanı, günün sonunda gerçek hayatın göz ardı edilemez gerçekleri karşılar. Yalan hikayeler, geçici hikayeler elbet bir gün silinir gider. Siz, hayatı gerçekleriyle yaşayın ve ortaya gerçek bir hikaye çıkarın. Varsın hikayenizi başkası görmesin, bilmesin.
İstatistiklere göre en fazla paylaşım yapılan durumlar
- Meşhur bir mekânda yeme-içme
- Arabada yolculuk
- Spor
- Kedi ve köpek temalı fotoğraflar
- Hastaneler
- Deniz kenarı
- Giyim kuşam
- Okunulan kitaplar
- Yolculuk öncesi bilet ve pasaport