Vakıa İncelemesi
Aile Sohbetlerinin İyileştirici Gücü
Benimle hiç ilgilenmiyorsun. Sürekli işin var. Arkadaşlarımın anneleri onlarla ilgileniyor.”
“Ama oğlum. Onların vakti vardır. Hem ben seninle ilgileniyorum ya…”
“Günlük 10-15 dakika, o da derslerle ilgili…”
“O zaman derslerine yardımcı oluyorum ya işte. Hem bir sürü işim var biliyorsun. Fazlasına vaktim kalmıyor.”
“Ben öyle istemiyorum. Her gün biraz otursak… Birlikte vakit geçirsek…”
“Öyle yaparsak hem benim işlerim hem senin derslerin geri kalır.”
İkisi de sinirliydi.
Bu sözler, odama yeni giren anne ile çocuğun konuşmalarıydı. Anne, çocuğun genelde her şeye, özelde ise derslere ilgisizliği hakkında konuşmak istemişti. Çocuk ağlamaklı, anne öfkeli bir halde odaya girdiler. Belli ki, buraya gelinceye dek konuşmuşlardı. Kaldıkları yerden devam ettiler. Bir süre müdahale etmedim. Konuşmalarından, çocuğun iç dünyasına dair bir şeyler çıkarabilir, çözüme dair ipuçları da yakalayabilirdim.
Bir süre daha konuştular. İkisi de birbirini anlayacak ya da ikna edecek gibi değildi. İkisi de olaya kendi açılarından baktıkları için, kendilerini haklı görüyorlardı. Anne, yoğun iş temposunda vakit bulamıyor; çocuk, anneyle daha fazla vakit geçirmek istiyordu.
Anne, “Bunları sonra konuşuruz.” dedi ve devam etti: “Hocanın yanına geldik. Belki bize tavsiyeleri olur.” Sonra bana döndü: “Hocam, siz söyleyin, ne yapalım?”
Sakinleştirici fıkra anlatıyorum
Bakışlar bir anda bana çevrilmişti. İkisi de gerginken konuşmak faydalı olmazdı. Bunu tecrübelerimden biliyorum. Bir fıkra anlatarak ortamdaki gerginliği dağıtmak, buzları kırmak istedim. Anlattığım Nasreddin Hoca fıkrasıydı:
İki adam kavga eder, sonra evlerinin yolunu tutarlar. Adamlardan biri sakinleşince dışarı çıkar, Hoca’ya gidip olayı anlatır. Hoca dinler, adam “Söyle hocam haksız mıyım?” deyince, “Haklısın.” deyiverir. Adamın evden ayrılmasından kısa bir süre sonra, kapısı tekrar çalar. Gelen, kavgadaki diğer adamdır. Olayı kendi bakış açısıyla anlatır. Konuşmasının sonunda aynı soruyu sorar: “Söyle hocam, haksız mıyım?” Hoca, bu adama da “Haklısın.” cevabını verir. Bunu gören hanımı, o gittikten sonra şaşkınlıkla hocanın yanına gelir. Kafası karışmıştır. “Bu nasıl iştir ki, ikisine de haklı olduğunu söyledin” deyince, Hoca hemen cevap verir: “Sen de haklısın.”
Anne ve çocuk gülümsediler. İkisi de biraz sakinleşmiş görünüyordu. Önce anneyle konuştum: “Anladığım kadarıyla yoğun bir iş temponuz var. Çocuklarla az vakit geçiriyorsunuz.” Hayıflanarak, “Evet, çok yoğun oluyorum. Eve geldiğimde de yorulmuş oluyorum.” dedi. “Eşiniz…” diyecek oldum. O da sabah çıkıp ancak, akşam yatmaya geliyormuş.
Çocukla da konuştuktan sonra, mesele anlaşılmıştı. Çocuk, ailesiyle daha fazla vakit geçirmek istiyor, bu gerçekleşmeyince de dikkat ve davranış problemleri yaşıyordu. İçinde büyüyen bu eksiklik, derslere karşı isteksizliğe, yaptığı her şeyden çabuk sıkılmaya sebep oluyordu. Anne, başarı durumunu başka çocuklarla kıyaslayınca da, “Onun annesi her konuda onu destekliyor.” diyerek içindeki hissiyatı dışa yansıtıyor, bu yolla ilgi ihtiyacını dile getiriyordu.
Problemi çözmede birinci adım aile
Çocuğu dışarı gönderdikten sonra, anneye şu tavsiyede bulundum: “Onunla dersler hakkında tartışmayın. Ders konusunu kendisi açmadıkça bu konuda konuşmayın. Onun yerine birlikte vakit geçirmeye çalışın. Akşam yemeklerini mutlaka birlikte yiyin. Sonra da günlük havadisler vb. hakkında konuşabilirsiniz.”
Birçok ebeveyn, çocuklarıyla görüşmek için yeterince vakitleri olmadığından şikâyetçidir. Halbuki fazla zamana ihtiyaç yoktur. Çocukla geçirilen vaktin kalitesi, uzun zaman geçirmekten önemlidir. Gerçekten iletişim halinde olunan kısa bir vakit, iletişim kurulmayan uzun zamandan daha faydalıdır. Vakti kısıtlı ebeveynlerin, çocuklarıyla vakit geçirmeleri için de yemekler önemli bir fırsattır. Özellikle kahvaltı ve akşam yemekleri, ailenin bir arada olması için değerlendirilebilir.
Beynin en hızlı değişim gösterdiği dönem, çocukluk ve ergenlik dönemidir. Bu dönemde beyin, karşılaştığı her uyarıcıdan etkilenir, yaşanlar neticesinde değişerek şekillenir. Bu değişim bir bakıma heyecan ve endişenin de artması anlamına gelir ki; çocuk ve ergenlerde bu duruma sıklıkla şahit oluruz. Buna bağlı olarak yetişkinler için önemsiz görülen bir durum, çocuklar için önemli hale gelir. Çocuğun, ebeveynleri ile vakit geçirmesi böyledir.
Çocukla sohbet etmek, vakit geçirmek, çocuğun beyin gelişimi için, aynı zamanda çocuğun karakterinin oturması için faydalı olacaktır.
İkinci adım çocuğun yakın çevresi
Aynı anne-oğul bir hafta sonra geldiklerinde ikisi de rahatlamış gibiydi. Aile artık akşam yemeklerinde bir araya gelmeye başlamıştı. Annenin ifadesine göre, “Bu durum bütün aileye iyi gelmişti.” Henüz yemek dışında çok vakit geçirmiyorlardı, ama anne de baba da işlerini buna göre ayarlamaya çalışıyordu.
Bundan sonraki süreci yeniden planladık. Dede, nine, amca, teyze vb. geniş aile üyeleri hem ebeveynlerin hem de çocukların yaşadığı stres için önemli bir destek mekanizmasıdır. Amerikalı psikiyatrist Bruce D. Parry, geniş aileyle bağların zayıflaması sonucunda anne babaların yaşadığı stresin arttığını; bunun da dolaylı olarak çocukları olumsuz etkilediğini ifade etmektedir. Biz de, bundan sonraki süreçte dede, nine, amca, teyze gibi akrabaları da işin içine katarak, geniş aileyle bir araya gelmenin de faydalı olacağı kanaatine vardık. Bu sayede aradaki bağlar daha kuvvetlenecek, doğal bir ortamda stresin etkileri azalacaktı. Sıla-i rahim de bu demek değil midir?
Birkaç hafta sonra, tekrar görüştük. Yemekten sonra kısa süreli de olsa bir arada vakit geçirmeye başlamışlardı. Babanın önerisiyle bu sürede telefon, televizyon gibi, aile muhabbetlerini kesintiye uğratan cihazları da kapatıp, sadece sohbet ediyorlar, diğer zamanlarda herkes kendi işiyle meşgul oluyormuş. Akrabalarla bir araya gelmek için de plan yapmışlar. Çocuk artık sakinleşmeye başlamış, öfke nöbetleri azalmıştı. Zorlama olmadan ders çalışıyor, diğer sorumluluklarını da yerine getirmeye gayret ediyordu.